Yağma ve talan ekonomisi

Kamu kurumları peşkeş çekildi

TÜPRAŞ, Türk Telekom gibi ülkenin kritik KİT’leri sermayeye peşkeş çekildi. 2007 yılında 4,14 milyar dolara (5,42 milyar TL) özelleştirmesi tamamlanan Tüpraş, özelleştirmenin ardından son 10 yılda 13 milyar TL kâr etti. Asıl vurgun ise Türk Telekom’da yaşandı. 2005 yılında 40 milyar dolar olarak hesaplanan şirketin değeri, 11 milyar dolar gösterildi ve şirketin yüzde 55’lik hissesi 21 yıllığına 6,5 milyar dolara Oger Telekom’a satıldı. Yapılan araştırmalara göre şirketin devlete 21 yıllık zararı 90 milyar liranın üzerinde olacak.

  ‘Cazibe merkezi’ dediler…

Madenler de yandaşlara bir bir peşkeş çekildi. Bakır, gümüş ve alüminyum fabrikaları hızla özelleştirildi. Uluslararası sermaye için de devletin kapıları sonuna kadar açıldı, Türkiye dev uluslararası şirkeler için ‘cazibe merkezi’ olarak gösterildi. Ancak satacak şeyler azalınca devlet destekli uçuk projeler devreye girdi. Olmayan adalar yaratmak, kimsenin geçmeyeceği köprüler otoyollar inşa etmek, mega-dev işler yapmak gibi… Bu projelere sermaye, devlet garantisi nedeniyle ilgi gösterdi. Ancak kriz döneminde bu garanti de sorgulanır hale geldi.

  Yandaşlar kasasını doldurdu

Yandaşların etkin olduğu inşaat sektörü büyüme için motor güç olarak belirlendi. Bu sektörde AKP çevresinin büyük etkisi olması, rüşvet mekanizmasını da canlandırıyor, hükümetin işine geliyordu. Cengiz-Kolin-Limak gibi yandaş firmalar kasalarını enerji ihaleleriyle, inşaat projeleriyle hızla doldurdu. Yeşil alanlar ve kamu arazileri imara açıldı. Bu doğa talanı sermayeye bir fırsat olarak sunuldu. Patronlar bu yeni fırsatlardan edinebilmek için biat noktasına getirildi. Gelmeyenler de cezalandırıldı.

  Çiftçiyi küstürdüler

Tarım arazileri imara açıldıkça tarım ve hayvancılık geriledi. Tarımda serbest piyasa ekonomisi gübrede-yemde tekeller oluşmasını sağladı. Devlet, çiftçiden aldığı mazota ağır vergiler yükledi, çiftçinin maliyetleri hızla arttı. Buna karşın bir de tekeller tarafından dayatılan düşük fiyatlar köylüyü küstürdü. Devletin depoları satıldı, mal stokçulara gitmeye başladı. Çiftçi geçinemez oldu, köyden kente göçün yolu açıldı. Yurtdışı markaları Türkiye’den ucuza aldığı ürünleri markalayıp satmaya başladı. Hayvancılık desteklenmediği gibi fiyat düşürmek adına yurtdışından et ithalatının önü açıldı. Avustralya’dan, Uruguay’dan angus tipi büyükbaş hayvan ithal edildi. Buğdayda nohutta ihracatıyla övünen Türkiye, ithalatçı durumuna düştü.

 Üretim değersizleştirildi

Katma değerli üretimin ihracattaki payı gelişmedi. Yüksek katma değer üretmesi beklenen ağır metal sanayinin sanayi içindeki payı sadece yüzde 8’de kaldı. İhracatta yüksek teknolojili ürünlerin payı ise yüzde 3’ü geçemedi. Böyle olunca da yüksek gelir getiren ürünler yerine düşük gelirli ihracat gelişti. Kur farkı ile ihracat dengelenmeye çalışıldı.

 Halk borçlandırıldı

Ekonomide refah bir türlü sağlanmazken AKP iktidarı döneminde halk hızla borçlandırıldı. 2002 yılında emekçilerin bankalara borcu 6,6 milyar lira iken, bu rakam 2015 sonunda 385 milyar liraya yükseldi. Geçen sürede tüketici kredisi borcu 135 kat, kredi kartı borcu ise 18 kat arttı.

 Kaynak: Birgün.net, 6 Aralık 2016