TTB’ye saldırı, gerçeklere duydukları korkudandır

Dün, “İpler bizim elimizde değil” diyen “Bilim Kurulu”yla yapılan iki buçuk saatlik bir toplantının ardından, “Salgına karşı başladığımızdan daha zor durumdayız” açıklaması yapıldı. Veri açıklamakta AA tarafından mı eğitildiler bilinmez, aç-kapa musluktan farkı olmayan bir dizi verinin dışında günlerdir “Yönetemiyorsunuz, tükeniyoruz” diyen sağlık çalışanlarının taleplerine tek kelime edilmedi. Dahası açlık ve virüs arasında amansız bir seçime itilen milyonlara “kendinizi virüse maruz bırakıyorsunuz” denildi.

Saray Rejimi böyle işliyor. Tüm konuların içinde, gerçeği gizlemek en önemli konu olmuştur. Doğu Akdeniz’de ABD planları mı uygulanacaktır “Mavi Vatan” denmelidir, gerekirse bir gemi batırılmalı ya da uçak düşürülmelidir. Yasalar uygulanmak zorunda değil ama ola ki uygulanmasını isteyenler mi vardır, o zaman “barolar demokrasiye karşı” denmelidir, gerekirse bölünmeli, kapatılmalıdır. Var olan ekonomik kriz salgından kaynaklı daha mı görünür olmuştur, “bizi sokaklara çekmek istiyorlar” denmelidir, gerekirse çarkları döndürmek dışında sokağa çıkmak yasaklanmalıdır.

Konu gerçeği saklamak olunca, gerçeğin kırıntısına dahi tahammül edilemez. Sürecin başından bu yana elbet gerçek veriler TTB’nin de elinde vardır. Kendi akrabalarına bile konuşmaları yasaklanan, en ufak bir bilgide soruşturma tehdidi yiyen binlerce sağlık çalışanı, genel tabloyu birebir bilmese de kendi yaşadıklarından açıklananın gerçek olmadığının bilincindedir ve bu veriler tüm hastanelerden TTB’ye de akmaktadır. Virüsten dünyada sağlık emekçilerinin en çok etkilendiği yer Türkiye olmuştur. Sağlık emekçileri 3’er 5’er değil, yüzler binler halinde virüse yakalanmaktadır. Karantinaya alınan sağlık emekçilerinin ücretleri kesilmekte, virüs bir meslek hastalığı olarak geçmemekte, herhangi bir çalışma saati kuralına uyulmamaktadır. Mızrak çuvalda o kadar pervasızlaşmıştır ki, sağlık emekçileri artık “Yönetemiyorsunuz, tükeniyoruz” demiştir. Gerçeğin kırıntıları bile ortaya serpildiğinde Saray Rejimi devreye girmiştir.

Parti olarak bir vasfı olmayan, çetelerden ibaret MHP’nin başkanı Bahçeli, her kritik gündem ortaya atılacağında devreye girdiği gibi; bu kez de TTB’yi ve sağlık emekçilerini tehdit etmektedir.

Sermaye sahiplerinin vergi borçlarının silindiği, teşviklerin cebe indirildiği, VIP hastanelerin tahsis edildiği, sağlık bakanının Twitter’dan süreç yönettiği bu dönemde; birçok hastaneden sağlık çalışanlarının ölüm haberleri gelmekte, test sonucu pozitif çıkanlar hastanelerden evlere toplu taşıma araçları gönderilmektedir.  

Saray, maske dağıtımı, test kitleri üzerinden tarikatlara rant peşkeş çekerken; insanlar pandemiden kaynaklı ölmekte ve krizden kaynaklı işlerini kaybetmekte, ağır yaşam koşulları altında hayatta kalmaya çalışmaktadır. Pandemi sürecinde; sağlıklı ve güvenceli çalışma koşulları yaratılması bir kenara ücretsiz izin yasalaşmış, işten çıkarmalar ve esnek çalışma modelleri yaygınlaştırılmıştır. Çarklar dönmekte ve işçiler ölmektedir. 

Bir insanın tedavisinin yapılmasını, bir müşteri mantığı ile araba tamiri ile kıyaslarsanız, göreceksiniz ki, arabalara daha büyük bir ciddiyetle servis verilmektedir. Arabaların yedek parçaları için araba hırsızlığı ne kadar yaygın ise, insan organlarının kaçakçılığı da o kadar yaygındır. İnsana, hastaya, “müşteri”, “mal” olarak bakmanın sonucu budur.

Bu, kapitalist mantığın, pazar ekonomisinin, tekelci hakimiyet ilişkilerinin kaçınılmaz sonucudur.

Bu nedenle, sağlıkla ilgili tüm süreçler, hastaneler, ilaç üretimi, ilaç tedariki, medikal araç ve gereçler kamulaştırılmalıdır. Bu kamu sağlığı açısından zorunludur. Toplum sağlığı olmadan, bireysel sağlık, ancak izole hayatlarla mümkün olabilir. Bill Gates’in, Eczacıbaşı’nın, Saray erkanının izole hayatları ile sıradan insanların izole hayatları aynı şey değildir.

Egemenler yönetememekte ve tüm bunlarla birlikte topyekûn saldırmaktadır.

Bu saldırılar aynı zamanda korkularının göstergesidir. 

Gerçek bilginin halka ulaştırılması, sürecin tüm açıklığıyla ele alınması ve incelenmesi, alınması gereken önlemlerin doğrudan hayata geçirilmesi, açığa çıkan ihtiyaçların koordineli bir şekilde dayanışmayla karşılanması için bir araya gelelim.

Yönetenlerin eskisi gibi yönetemiyor olması yetmez; yönetilenlerin de eskisi gibi yönetilmek istemiyor olması gerekir. 

TTB artık, hastanelerde yaşadığı tüm tabloları halka açmalıdır. Belediyeler, önceki yıllarla bile karşılaştırsa virüs yüzünden ölümlerin verisini çok kolay çıkarabilmektedir, kaldı ki virüs yüzünden ölenlerin bilgisi onlara akmaktadır, “halk için belediyecilik” bir espriden ziyade halka gerçekleri vererek yapılabilir. Sendikalar virüsün işçi havzalarındaki yükselişini görmekle kalmamalı, halkla paylaşmalıdır. Online ya da Hibrit sistem olması fark etmez, Eğitim-Sen eğitim sistemindeki rezalet tablosunun gerçeklerini duyurmalıdır.

İster kabul edelim ister etmeyelim iş başa düşmüştür. Bu sorumluluğu üstelenmemiz gerekmektedir. Yaşamak ve yaşatmak için Türk Tabipler Birliği, sendikalar, meslek odaları, siyasi partiler ve örgütler, belediyeler, demokratik kitle örgütleri, dayanışma ağları, çözümü de biz birlikte bulabiliriz diyen bütün örgütlenmelerin bir araya gelerek bir kriz koordinasyon merkezi oluşturması elzemdir.

 “Gerçeği görebilmek, güç;
 Gerçeği kabullenebilmek, cesaret;
 Gerçeği değiştirmek, irade ister. “

Örgütlenmek, bu iradenin kendisidir. Susmanın ve eylemsizliğin bir sonu yoktur.