Teslim olmayanlar ölmez

Ölü mü denir şimdi onlara.
Suratları gergin
Suratları kararlı
Belli ki çok beklemişler
Kabuğundan çıkan bir portakal gibi gelen sabahı


On’ların katledilişlerin üzerinden 48 yıl geçti. 72 yılı bir Mart sabahında Kızıldere Köyü’nde ölümsüzleştiler On’lar. Kızıldere’den emperyalizme ve tetikçiliğine karşı yükselen bir savaş çığlığıydılar.

Mahir Çayan, Hüdai Arıkan, Cihan Alptekin, Nihat Yılmaz, Ertan Saruhan, Ahmet Atasoy, Sinan Kazım Özüdoğru, Sabahattin Kurt, Ömer Ayna ve Saffet Alp. 30 Mart 1972’de, yoldaşları Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı idam cezasından kurtarmak için gerçekleştirdikleri eylem sonucu Tokat’ın Kızıldere köyünde katledilen 10 onurlu, 10 genç devrimci. İnancın, onurun ve erdemin simgeleri.

Kim öldü diyebilir On’lara?

Dünya’nın her yerinde, özellikle de coğrafyamızda Mahir’lerin 48 yıl önce savaş açtığı kapitalist-emperyalist sistemin varlığı halkların üzerine bir karabasan gibi çökmüştür. Bugün gören her çift göz, duyan her kulak o karabasanın ağırlığını hissetmektedir. Rant, yağma, halkların inkarı ve imhası üzerine kurulu bu sistem bizlere var olduğundan beri açlık, sefalet, sömürü vadediyor. İnsanca olan ne varsa, güzel olan, iyi olan ne varsa yasaklıyor, kirletiyor çünkü varlığının devamını bunun üzerine kuruyor. Bizlere reva gördükleri; kendi çıkarları uğruna bölgemizi kana bulayan emperyalist savaşta ölmek ya da öldürmek. Bir inşaatta, madende ya da fabrikada işçi cinayetlerinde katledilmek. Kadın ve çocuk tecavüzlerine, cinayetlerine ses çıkarınca polis copuyla karşılaşmak. Üniversitelerde, liselerde, ezberci, bilimden uzak bir eğitimle sistemin istediği koyunlar haline gelmek.

Eğer sınırlarının dışına çıkan olursa yargısıyla, polisiyle azgınca saldırıyorlar. Tahtlarının sallanmasından, cennetlerinin yıkılmasından korkuyorlar. Korkmakta da haklılar.

Biz devrimciler, komünistler, Mahir’lerin, Deniz’lerin, İbo’ların yoldaşları, kan gölüne çevirdikleri bu coğrafyanın halklarıyız. Devrimci tarihimizden öğrenerek, yarınları örgütlüyoruz. On’lardan öğrendiğimiz direniş mirasını sürdürüyor, bugün en çok ihtiyacını duyduğumuz şeyi, dayanışmayı, büyütüyoruz. İnsanın insanca yaşayabileceği tek düzen olan sosyalizm mücadelesini örgütlüyoruz.

Öylesine sıkılmış ki yumrukları
İyice sıkılsın yumruklar
Saklansın diye bir armağan gibi bu katılık
Öylesine sıkılmış ki yumrukları

Kimse hüzünlü olmasın
Kimse hüzünlü olmasın diye
Sırası değil hüznün daha.
Unutulsun bir gövdeye duyulan hasret
Unutulsun bu alışılmış duyarlık

O kadar sade, o kadar kalabalık ki
Unutulmaya değer onların insan gövdeleri
Ve unutulmalı mutlaka
Dolsunlar diye yüreklere
Dolsunlar damarlara.

Ölü mü denir
Ölü mü denir şimdi onlara.

Bugün örgütlenmekten, özgür bir dünya için mücadele etmekten, hep bir ağızdan seslerimizi birleştirip bir haykırışa dönüştürmekten başka bir yolumuz yok. Kızıldere dağlarından gelen devrim ve sosyalizm haykırışı bugün hala kulaklarımızda. Onların çağrısına kulak veriyoruz. Şeyh Bedrettin’in, Paris Komüncülerinin, Ekim Devriminin, Küba Devrimcilerinin, Mahir’lerin, İbo’ların, Deniz’lerin, Mazlum’ların, Bekir ve Ali Serkan’ın çağrısına kulak veriyoruz. On’ların açtığı yoldan, insan kalmak için, bu dünyayı yaşanılası bir yer haline getirmek için, başka bir dünyayı kurmak için örgütleneceğiz, savaşacağız ve kazanacağız!

“Andımız olsun gümbürtüleriyle ortalığı yıkan
Kızıldere dağlarına
Düşene​
Dövüşene​​
Gülene”

On’lara sözümüz; özgür dünyayı kuracağız!

Devrim için ileri, ya sosyalizm ya ölüm!