Haiti teleSUR muhabiri Jackson Jean ile röportaj – “Latin Amerika bölgesi halkları solcu, ilerici, sosyal adaletçi politikalar izleme kararı almışlardı. Haitililer de aynı kararı aldılar.” –

Deprem, sel, darbe, isyan ve ekonomik krizle karşı karşıya olan Haiti’de son durum nedir?

Dünyadaki tüm ülkeler gibi Haiti de doğal afetlerin yanı sıra dönemsel krizlerle de karşı karşıyadır. Sorun krizlerin ve felaketlerin ötesine geçmektedir. Sorun krizlerin nedenleri veya kendimizi neden sarmal bir kriz içinde bulduğumuzdur. Demokrasinin doğuşundan bu yana ülkede yaşanan siyasi, ekonomik ve sosyal krizler, uluslararası müdahalenin, egemenliğin ve aynı zamanda Haiti halkının kendi kaderini tayin hakkının ihlal edilmesinin bir ürünüdür.

Tekrarlanan darbeler (1991, 2004) silahlı çetelerin finansmanı, silahlandırılması, kamu şirketlerinin özelleştirilmesi… hepsi esas olarak ABD, Kanada ve Fransa tarafından yönetilmekte. Bu bir görüş, bu bir gerçeklik. Bütün bunları kanıtlayan arşivler, tanıklıklar, belgeler var.

Kısacası, ülkenin kısır krizlerinin çözülmesi için öncelikle yabancı ülkelerin kamusal işlerimizde sınırlandırılması gerekmekte. Aksi takdirde doğru yolda yürümeyi riske atarız. Çünkü bizim için kriz onlar için fırsat demek.

Son yıllarda Haiti’deki isyanlarla ilgili haberler-makaleler okuduk. Son isyana kadar gelişen süreci tarihsel bağlamıyla birlikte, isyanların nedenleri ve talepleri ile birlikte aralarındaki benzerlik ve farklılıkları da açıklar mısınız?

Gerçekte, asırlardan beri Haiti’de bir ayaklanma yok. Sadece uluslararası emperyalist topluluğun Haiti topraklarındaki varlığının meşruluğunu kanıtlamak için yönettiği senaryolar var.

19. yüzyılda Amerikalıların Haiti’yi işgal etmek için mazeretlerinden biri ülkede yaşanmakta olan iç savaştı. Güya, Pikeler (Güney Milisleri) ile Kakolar (Kuzey milisleri) arasında savaş vardı. Bugün tarih bu mazeretin “Amerika Amerikalılara” sloganlı emperyalist doktrinine dayanarak adayı işgal etmek için kendileri tarafından uydurulduğunu kanıtlayabilmekte. 1910’lu yıllara doğru ABD hemen hemen tüm Latin Amerika ülkelerini işgal etti ve hepsinde değişik bir bahane buldu.

1991 yılında Başkan Aristide’nin görevden alınmasıyla sonuçlanan çatışmalar da bir senaryoydu. Pentagon tarafından gizliliği kaldırılan belgelerde ABD’nin her iki tarafı da aynı anda finanse ettiğini gözlemleyebiliyoruz.

Bu senaryolar daima ilerici veya solcu bir hükümetin bulunduğu zamanlarda veya halkın bir şeyleri sarsmak üzere olduğu koşullarda ortaya çıkar.

Birkaç yıl sonra, Başkan Nord Alexis’in bir “bütünleşme davası” başlatması ve bütün oligarklarla yabancıları ve yozlaşmış politikacıları tutuklamasını ve kredi almamaya karar vermesini takiben ülkede Amerika menşeli güçlü bir siyasi istikrarsızlık baş gösterecektir. Bu süreçte Alexis iktidardan indirilir ve beş yıl sonra ABD ülkeyi işgal eder.

1950’lerde, 20. yüzyılın en ilerici Haiti devlet başkanı Dumarsais Estimé bir darbeye maruz kaldı. Birkaç yıl sonra, 1957’de, ABD tarafından desteklenen François Duvalier tarafından 1986’da sona eren bir diktatörlüğe maruz kaldık.

İlk demokratik başkan Aristide’ye karşı 1991 yılında gerçekleştirilen darbe, 2002 yılına kadar siyasi krizlere yol açmış, Aristide seçim sandığı yoluyla iktidarı yeniden ele geçirmiş ve 2004 yılında bu güçlerden tarihî tazminat talep ettiği için tekrar darbeye maruz kalmıştır. O tarihten beri, 2017’ye kadar BM güçlerinin varlığına rağmen, onların (ç.n. emperyalistlerin) desteği olmadan ve bu desteği şiddet kullanan silahlı çetelerden yardım almadan seçim kazanan bir başkanımız olmadı.

Bugün gözlemlediğimiz şey, silahlı çeteler arasındaki çatışmalar dikkat dağıtmak içindir. Haiti’ye 1990’lardan bu yana silah ambargosu uygulanmaktadır. Polis bile Kanada’nın izni olmadan hafif silahları satın alamaz. Peki bu Amerikan yapımı savaş silahları nereden gelmekte?

Haiti’deki çetelerin hikâyesi giderek daha da netleşiyor. Her seferinde BM güçlerinin görev süresinin sonuna doğru ülkede asayiş endişesi artıyor. Amerikalıların, sadece sosyal adalet, egemenlik ve Haiti halkının refahı için Haiti krizi karşısında bir Haiti çözümü talep eden barışçıl gösterileri kriminalize etmek amacı ile bu çeteleri kullanan yabancı silahlı güçlerin varlığının sürmesi konusundaki ısrarı bu çabanın tamamen jeopolitik olduğunu ve insancıl bir yanının bulunmadığını açıkça göstermekte.

Haiti’ye yönelik emperyalist müdahaleyi meşrulaştırmak için yoğun bir propaganda kampanyası yürütüldüğünü görmekteyiz. ABD ve Kanada Haiti’de ne yapmaya çalışıyor?

Haitililer için Haiti 2004’ten beri işgal altında. Gerçi bugün artık Haitililer tarafından kovuldukları için BM askerî varlığı yok. Bölgesel ve küresel bağlamda Haitililer de ilerici bir politika izleyerek bölgesel siyasi sürece girmek istiyorlar.

Rusya’ya yönelik yaptırımlarla birlikte, Haitililerin %60’ı işsizken (yurtdışındaki ailelere bağlı olarak) petrol fiyatı üç katına çıkmıştır. Ayrıca petrol fiyatlarındaki artış diğer ürünlerin fiyat artışını getiriyor. Bu da halkın alım gücünün düşmesine yol açıyor.

Öte yandan ABD yönetimi Ariel Henry’den (Haiti başbakanı) Haiti’nin tek gerçek devlet sübvansiyonu olan petrol sübvansiyonuna son vermesini talep ediyor. Çünkü Ariel, 2010 yılından bu yana BM güçleri tarafından halkın zararına emperyalistlerin çıkarlarını korumak üzere kurulan aşırı sağcı bir rejimin ürünüdür.

Aynı uygulamaların kurbanı olan Latin Amerika bölgesi halkları solcu, ilerici, sosyal adaletçi politikalar izleme kararı almışlardı. Haitililer de aynı kararı aldılar ve bu durum geleneksel emperyalist güçler için bir tehlike oluşturmakta. Bu nedenle Haiti’ye asırlardan beri kurulmuş olan yeni sömürgeci tuzaktan kurtulmak için Rusya ve Çin ile işbirliğine girmesini engellemeye çalışıyorlar. Bunun için propaganda ve askerî güç gösterisine kadar her türlü aracı kullanmaktalar.

Haiti’ye yönelik emperyalist saldırı planının Haiti madenleri ile bir ilişkisi var mı?

Haiti’nin yeraltı zenginlikleri, ABD Hazine Bakanlığının petrol ve maden deposu olarak kabul edilmektedir. Bir Haiti adası olan Navas, ABD tarafından ele geçirilmiş durumda (Çevirenin notu: Bahse konu ada üzerinde ABD hak iddia ettiği için ada, uluslararası anlaşmazlık konusu olan toprak parçaları arasında yer almaktadır). Kanser hastalıklarının tedavisinde yararlı bir ürün olan guano (ç.n. deniz kuşlarına ait dışkıların uzun süre bir yerde birikip beklemesi ile oluşan azot ve fosfat bakımından zengin bir madde) ABD’nin tekelindedir.

Lityum, iridyum vb. teknolojinin geleceğidir ve Haiti bu madenlerin yatağıdır. Dolayısıyla evet, saldırı jeopolitik temellidir ve bu temel doğal kaynaklarla ilişkilidir.

Şu anda birçok yerde “Haiti’ye dokunma” kampanyaları yürütülüyor. ABD karşıtlığı Haiti’deki eylemlerin ana dinamiklerinden biri mi? Sizce Haiti’deki süreç nasıl gelişecek?

Rus ve Çin bayrakları ile Haiti devriminin bayrağının (siyah ve kırmızı) varlığı bu duygunun en güçlü simgesidir. Anglosaksonların ve Batı’nın şu andaki düşmanlarının Rusya ve Çin olduğunu bilen Haitililer kendilerini Rusya ve Çin tarafında konumlandırıyorlar. ABD karşıtı söylemler çok fazla ve ayrıca gösterilerin hedefi Fransa, Kanada, ABD büyükelçilikleri ile BM ofisleri. Bu süreç tıpkı 1991’de olduğu gibi ancak halkın kendi liderlerini ve kendi geleceğini belirleyebildiği zaman sona erecek. Bu tarihten sonra Haiti halkı politikadan dışlandı. Irkçılık karşıtlığı, Batı karşıtlığı ve tarih halkın temel motivasyonunu oluşturmaktadır.

Haiti’de faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının ve diğer uluslararası kuruluşların ülke siyasetindeki rolünü nasıl yorumluyorsunuz?

Çekirdek Grup -El rol Core Group- (Büyükelçilikler Birliği), BINUH (Birleşmiş Milletler Entegre Ofisi), hatta bazı kiliseler, Haiti halkının zararına, Batı’nın çıkarlarını korumak için faaliyet gösteren kurumlardır. Ana görevleri halk örgütlerini işlevsizleştirmek, yoksulluğu kurumlaştırmak ve halkı dilenci gibi yaşamaya alıştırmaktır.

Depremden sonra Amerikan Kızılhaçı, USAID (ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı), CIRH (Uluslararası Kısırlık Mücadele Merkezi) gibi kuruluşlar yaklaşık 15 milyar dolar topladı. Kızılhaç 400 milyon dolara sadece 7 tane ahşap ev yaptı. Şimdi bu insanlar çadırlarda yaşıyorlar. Cannan bölgesi başkentin en silahlı ve tehlikeli bölgelerinden biri.

Taşrada ise kültürümüzün bir parçası olan “konbid” adlı yaşam biçimi (ç.n. Türkiye’de bir zamanlar mevcut olmakla birlikte bugün neredeyse tarihe karışmış olan imece benzeri bir uygulama) sayesinde herhangi bir ücret karşılığı olmaksızın tarlalarda işbirliği yapan köylüler arasında çatışma tohumları ekiyorlar.

Sözüm ona köylüleri eğitmek ve onları finanse etmek için geliyorlar. Bugünlerde Artibonite’deki (Haiti’de bir eyalet) en büyük çatışma para çatışmasıdır. Üreticilere ödeme yapılıyor ve bu nedenle üreticiler birbirleri ile gönüllü işbirliğine girmiyorlar. Pirinç üretimi yok edilmek isteniyor. Şu anda ABD’nin en büyük tarımsal sanayileşmiş pirinç ihracatçısı konumundayız. Kilise insanları bireyselleştirir ve vatandaşlık duygusunu onlardan alır. Herkes değişime katılmak yerine bir şeyleri değiştirmek için bir “İsa” bekliyor.

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Haiti halkının savaşı, emperyalizmin küresel ajandasına karşı bir mücadeledir. Dolayısıyla diğer mazlum halkların da Haiti ile dayanışma içinde olması gerekir. Her şeyi sömürmek isteyen ancak hiçbir şeyin değerini bilmeyen bu yıkıcı sistemi ortadan kaldırmak için en emin yol budur.

27 Ekim 2022

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz