Suriyeli işçiler, milliyetçilik, sınıf kardeşliği

Bugün Türkiye’de yaşayan Suriyeli mültecilerin sayısı iki buçuk milyonu aşmış durumda. Bunların birçoğu büyük kentlerde yaşıyor ve geçimini sağlamak için çeşitli işlerde çalışıyor. Küçük bir kısmı kayıtlı ve sigortalı çalışsa da çoğunluğu kayıtsız, sigortasız, güvencesiz çalıştırılıyor. En ağır işlerde, en düşük ücretlerle çalışan Suriyeli işçiler adeta kelle koltukta yaşıyorlar.
Tabii ağır çalışma koşullarını ve düşük ücretleri kabul etmek zorunda oldukları için, patronlar da pek çok sektörde Suriyeli işçileri işe alıyor. Ağır sanayide, inşaatlarda, en tehlikeli işlerde Suriyeliler hiçbir güvenceleri olmadan çalışıyor. Tam da bu noktada patronlar, tilkiyi kıskandıracak kurnazlıklarını sergiliyorlar. Yerli işçiler en ufak hak talep ettiklerinde, tepki gösterdiklerinde “ayağını denk al, bak seninle aynı işi daha ucuza yapacak bir sürü Suriyeli var” diyorlar. İşte işçilerdeki sınıf bilincinin eksikliği ve milliyetçilik zehiri, bu noktada devreye giriyor. Suriyeli işçi, işini, ekmeğini çalmaya çalışan bir “yabancı” gibi gözüküyor. Halbuki patron aynı milletten ve sadece onun iyiliğini (!) istiyor. Bu aşamada işçi kendisine şu soruyu sormalıdır: Beni gerçekte kim sömürüyor? Görülecektir ki, kendi ülkesindeki işçiyi sömürmekte hiçbir sakınca görmeyen patron konu Suriyeli işçiler olunca bir anda milli duygulara kapılıveriyor. Elbette aynı şeyi her gün yalanlarıyla milliyetçilik zehirini pompalayan burjuva medya için de söylemek mümkün.
Tüm bu kışkırtmalar, yalanlar sonunda yerli işçi kendisini sömüren, üç kuruş ücretle canı çıkana kadar çalıştıran patrona değil, Suriyeli işçiye öfkeleniyor. Oysa Suriyeli işçi de tıpkı kendisi gibi ailesinin karnını doyurmak için yaşam mücadelesi veriyor. Üstelik Suriyeli işçi hem evini, işini, yurdunu, tüm yaşamını geride bırakmak zorunda kaldı, hem de en ağır, en tehlikeli, en düşük ücretli işlerde çalışıyor.
Sonuç olarak yerli işçinin, Suriyeli işçiyi dışlaması, ona karşı öfkelenmesi patronun ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramıyor. Patron bir yandan işçiyi Suriyelilere karşı kışkırtıp birlikte mücadele etmelerini engelliyor, diğer yandan sömürüyü daha katmerli hâle getiriyor.
Bütün işçi ve emekçiler bilmelidir ki, Suriyeli işçiler onların düşmanı değil, sınıf kardeşleridir. Bu ülkenin işçi ve emekçilerinin kaderi “yerli” patronlarla değil, Suriyeli işçilerle ortaktır. İşçi ve emekçiler Suriyelilere karşı düşmanca bir tavır almak yerine onlarla dayanışmayı büyütmeli, kendilerini sömüren patronlara, burjuvaziye karşı birlikte mücadele etmelidirler. Yaşadığımız toprakları kan ve gözyaşına boğan bu kirli savaşa, sömürüye, aşağılanmaya son vermenin yolu buradan geçer.

Baran Karakaya