“Suriye savaşı”nın yeni evresi mi?

“Suriye savaşı” yeterli bir niteleme mi olur? Mümkün değil. Suriye topraklarında süren, Irak savaşı ile kesinlikle birleşmiş olan, tüm bölgeyi çoktan içine almış olan, Koalisyon Güçleri yapılanması ile dünya savaşının bir minyatürü olarak yaşanan bu savaşa, ağırlıklı Suriye toprakları üzerinde sürüyor diye, tanrılar yüzbinlerce Suriyelinin kurban olmasını yazgıladı diye, bu savaşa Suriye savaşı demek yeterli olmaz. Bu nedenle tırnak içinde Suriye savaşı diyoruz.

Demek ki, bu savaş sadece Suriye savaşı değildir.

Bunu, bu sözü, bizim yaşadığımız bölgede yaşayanların anlaması zor değildir. Zira, Türkiye, bu savaşın her açıdan içindedir.

Bu, dünya çapında süren savaşın bir parçasıdır.

Dünya çapında süren savaş, özü itibari ile, bir paylaşım savaşıdır.

SSCB çözüldükten sonra, ABD, dünya imparatorluğunu, dünya egemenliğini ilan etmeye yöneldi. “Tek kutuplu dünya”, gerçekte, ABD egemenliği altında dünya demek idi. ABD, SSCB ve komünizme karşı Batı dünyasını kendi denetimine almayı başarmıştı. Fransa, Almanya, İngiltere gibi güçler, ABD şemsiyesi altına, komünizme karşı tüm silâhlı işleri ABD’ye devretmişlerdi bile. Bugün Trump’ın yakındığı NATO’daki durum, aslında ABD egemenliği altında NATO’nun, komünizme karşı savaştan bir adım öteye giderek, tüm Batı’yı kontrol etme aracına dönüşmüş olmasından kaynaklıdır. ABD, NATO denilen gücün “efendisi” rolündeydi, hâlâ bunu devam ettiriyor.

SSCB çözülünce, ABD, Batı’nın emperyalist güçleri bellerini doğrultmadan, SSCB hazır yok iken, imparatorluğunu ilan etmeye yöneldi. Ne Japonya, ne Almanya, ne İngiltere, ne Fransa, ABD’nin “dev askerî gücü” denilen şeye karşı koymaktan uzak idiler. Dahası, bu dört ülke, iliklerine kadar ABD tarafından dinlenmekte, izlenmekteydi.

Öte yandan, ABD ekonomik alanda, giderek geriliyor, avantajlarını kaybediyordu.

İşte ABD’yi, fırsat bu fırsat, dünya imparatorluğunu ilan edelim yoluna iten durum bu idi. Kissinger, bu durumu çok açık olarak ifade etmekteydi ve ABD’nin dış politikaya ihtiyacı olmadığını dillendiriyordu.

Elbette, Almanya, İngiltere, Japonya ve Fransa, ekonomik alanda ilerlerken, askerî ve teknik anlamda, ABD kontrolünden de kurtulmaya çalışıyordu. Afganistan ve Irak savaşı, hem ABD’nin yeni “ortak düşman” yaratma girişimi iken, hem de bu ülkelerin, ABD’ye haraç ödeyerek, ABD kontrolünü azaltma yolları araması dönemi idi. ABD, yeni ortak düşmanını, önce El Kaide, ardından IŞİD örnekleri ile yarattı. Dünyanın her yanını kana bulayan çeteleri devreye soktu. Ama yine de bu ülkeler, dünyanın başka yerlerinden pay alma iddialarını geri çekmediler. Almanya, Doğu Avrupa’nın sosyalizmden vazgeçen ülkelerini ekonomik olarak kendine bağlamanın yollarını hızla döşedi. Kısacası, paylaşım savaşı geri düşmedi.

İşte dünyanın yeniden paylaşımı savaşının üzerine yükseldiği zemin budur.

Bu savaşta, Almanya, İngiltere, Japonya, Fransa gibi güçler açık ve net bir biçimde ABD’nin karşısında cephe tutmayınca, ABD savaşı, istediği alanların kontrolüne doğru genişletme yönünde sürdürdü. Libya’nın ardından Suriye savaş başladı.

Suriye savaşı, Müslüman Kardeşler’in kullanılması ile, ABD, İngiltere, İsrail, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar eli ile kundaklandı. Bugün Suudilerin kapatmaya çalıştığı El Cezire, Katar krallığının emri ile, CIA organizasyonu ile, başka yerlerde var olan gösterileri Suriye içinde imiş gibi bile göstermekten geri durmadı.

Suriye savaşının başlangıcından hemen sonra, IŞİD devreye sokuldu. Irak ve Suriye coğrafyası, yerle bir edilmeye çalışıldı. Rusya, sahaya doğrudan inene kadar, bu süreç devam etti. Rusya’nın sahaya inmesi, Suriye savaşını başka bir boyuta taşıdı. ABD’nin karşısına dikilmeyen Batı güçlerinden farklı olarak Rusya ve Çin, açık tutum aldılar.

Suriye savaşı, Halep’in Suriye ordusu tarafından, tamamen geri alınması ile (ki Halep, IŞİD’e karşı ciddi ve uzun süreli bir direniş göstermiş yerdir) üçüncü aşama diye adlandırdığımız, bir yeni aşamaya girmişti. Halep’ten sonra, IŞİD’in sonu görülmeye başlanmıştı. O kadar ki, daha önceleri Obama, IŞİD’e karşı savaş 30 yıl sürer derken, Halep sonrasında IŞİD’in bitebileceğini söylemeye başladılar. IŞİD’in bizzat organizatörü olan ABD ve İngiltere, elbette IŞİD’in ne zaman biteceği konusunda, bizden daha iyi tahminler yapabilirler. Suriye ordusuna karşı savaşan güçlerin bir bölümü, silâh bıraktı, bir bölümü, başka güçlere katılmaya başladı.

TC tarafından organize edilen, ve anlaşıldığı kadarı ile Erdoğan ile doğrudan bağı olan ÖSO, El Nusra vb. Esad’sız çözümden Esad’lı çözüme doğru adımlar atmaya başladı.

Bugün, bu aşamanın sonuna gelinmiştir.

Suriye savaşı, artık, yeni bir aşamada gibidir. Gibidir, çünkü, bu yeni aşamayı yaratmak isteyen bizzat ABD güçleridir ve ne kadar kararlı oldukları henüz belli değildir.

ABD, Trump ile birlikte, Rusya ile uzlaşma eğilimine gireceği beklentisinin tersine, daha saldırgan bir tutum almaya başlamıştır. Trump, Suriye havalimanını bombaladı. Trump sanki, “ben Rus dostu değilim, Rus kuklası değilim” der gibi idi. Ama işin renginin öyle olmadığı son günlerde iyice netleşti. ABD, bir yandan, PYD ile Rakka operasyonuna başlarken, diğer yandan, Suriye ordusunun IŞİD’e karşı ilerlediği yerlerde, Suriye ordusuna saldırılar düzenlemeye devam etti. Son uçak düşürme ile, sanki, bu saldırıları “düzenli hâle” getirdiğini gösterdi.

Bu açıdan Deyr Ez Zor kenti önemli bir nokta olmaya başladı. Savaşın seyri açısından, Deyr Ez Zor şehrinin belirleyiciliğinin nereden geldiğini bilemiyoruz. Ama bu kent, üç yıla yakın bir süredir, Suriye’nin doğusunda IŞİD kuşatması altında direnmektedir. Kentte 100 bin sivil nüfusun olduğu söylenmektedir. Suriye ordusu, hem bu yönde, hem de Rakka yönünde ilerlemeler sağladığında ABD saldırmaktadır. Uçak, bu kent etrafındaki IŞİD mevzilerine saldırırken düşürülüyor. Ve hemen ardından, İran, 700 km uzaktan füzelerle Deyr Ez Zor’u kuşatan IŞİD hedeflerine füze atıyor.

ABD, bir yandan Rakka operasyonunu yürütmek üzere, DSG (içinde PYD’nin ana unsur olduğu Demokratik Suriye Güçleri) ile ortak hareket ediyor. Diğer yandan, Rakka’yı alttan kuşatan, Deyr Ez Zor’u geri almaya çalışan Suriye ordusuna saldırıyor. Öte yandan ise, Ürdün sınırında, bizim sınırımızda desteklenen OSÖ gibi, Yeni Suriye Ordusu’nu kuruyor, eğitiyor, silâhlandırıyor. Bu yeni Suriye ordusu, El Tanaf’a yerleştirildi. Ama Suriye ordusu, bu güçlerin önünü kesmişe benzemektedir.

Suriye ordusunun Deyr Ez Zor’u geri alması ve Rakka’nın olur da Suriye ordusu tarafından alınması durumu, ABD’yi daha saldırgan hâle getiriyor.

Ve ABD, bu saldırılarla, savaşın yeni bir evresini oluşturmaya çalışıyor.

Suriye uçağını düşürdükten sonra ABD, Rusya ve İran’dan tepkiler aldı. Ama bu tepkiler, beklemediği tepkiler mi idi? ABD, bu doğrultuda adımlar atacağa benzemektedir. Bu durum, savaşı daha da büyütme eğilimi demektir.

ABD, açıktan, IŞİD’i destekler konum almaktadır.

Rusya ve İran cephesinin, savaşın büyümesi riskini göze alıp alamayacağını ölçmek mi istiyorlar? Yoksa, ne olursa olsun, savaşı büyütmekten yana mıdırlarlar?

Savaşın yeni evresi, daha çok bu sorular etrafında oluşmaktadır.

Tüm bu gelişmeler, ABD’nin, bizim baş düşmanımız Rusya’dır, açıklamaları ile aynı döneme denk gelmektedir.

ABD içinde zorluklar yaşayan Trump’ın, çok da aklı başında kararlar vereceği de tartışma konusudur.

ABD, açık olarak, İran’ı hedef tahtasına koyacak adımlar atıyor. Bu açıdan, Arap ülkelerinin daha saldırgan politikalar izlemelerini teşvik edeceği de açıktır. İran’a karşı savaşmak üzere, bölgede yeni dengeler peşinde olduğunu anlamak zor olmasa gerektir.

Türkiye ise, ABD politikalarının açık tetikçisidir, öyle olmuştur, bu yönde devam edeceğe benzemektedir. Elbette İran’a saldırmanın, TC devleti açısından çok da istenir bir olay olmadığı açık. Ama ABD, her zaman ilgili yönde Türkiye’ye adımlar attırmakta başarılı olmuştur. Zarraf dosyasını Erdoğan’a verseler, Erdoğan’ın saldırmayacağı şey kalmaz. Elbette bunun kolay olmadığı da açık.

Aynı anda, çiçeği burnunda yeni Fransız Cumhurbaşkanı Macron’un, Esad’lı çözümden söz etmesi de boşuna değildir. ABD’nin işinin kolay olmadığı da açık.

Suriye savaşı, şimdi, bir yandan Deyr Ez Zor ve diğer yandan Rakka cephelerine kilitlenmiş gibidir. Suriye ordusu hem Rakka yönünde ciddi ilerlemeler kaydetmiştir, hem de Deyr Ez Zor yönünde. ABD’yi rahatsız eden de budur.

Savaş, bugünkü aşamasında, elbette daha da yayılacaktır. Bunun biçimlerini bilmek bugünden mümkün olmasa da, yayılacağını söylemek mümkündür. Giderek, her güç, doğrudan savaşın içine girmektedir. NATO’nun koalisyona bir bütün olarak katılması, aslında sahada hiçbir şeyi değiştirmemiştir. Zaten NATO, tüm üyeleri ile sahada idi. Ama bu durumun, savaşın dünya savaşına açıktan dönüşmesi yönünde bir adım olacağı açıktır.

Suriye savaşı, kritik gelişmelere gebedir.

Suriye savaşının gelişimi, tüm bölgeyi daha da fazla etkilemeye başlayacak gibidir. Bugüne kadar ortaya çıkan etkileri daha da gelişecek gibidir.