Süpürülmüş Damat, damatsız Saray

Damat Berat, modern araçları kullanarak, kardeşinin yönettiği basın yerine Instagram’ı tercih ederek, istifasını ilan etti. Aslında “büyük bir olay”dır.

Saray damatsız kaldı, ki Saray Rejimi’nin fıtratına uygun değildir. Saray Rejimi, öyle yaratmış yüce yaratan, akçeli işlerin aile içinde döndüğü, rant-yağma ve savaş ekonomisinin üzerine yükselen bir fıtrata sahiptir. Böyle olunca, Saray’da, içeride bir damat hazineden sorumlu, dışarıdaki damat ise silah sanayiinden, oğul sıfırlama işini çok ama çok ileri taşımış durumdadır.

Eğer, aile içinde oğullar, kızlar kadar cevval olamamış ise, elbette damatlar öncelikli bir rol oynamaya başlarlar. Sonuçta ise, fark eder noktaya gelene kadar, tümü aile içindedir ve fark etmez.

Damat’ın istifası bu nedenle “büyük”tür.

Damat aslında Saray’dan süpürülmüştür. “Süpürme” sözünü, Zapsu’nun Erdoğan hakkında Amerikalılara verdiği referanslardan almış olalım. Ama, yine de burada tam yerine oturuyor. Hatta, başka ne dersek, eksik kalır. Damat, Saray’dan süpürülmüş, öyle atılmıştır. Kendisi, “şahsım” olmadığından, bunu kabul etmek zorunda kalmasına kızgın, elindeki Instagram hesabından, derdini kamuoyuna ilan etmiştir. O metinde dahi süpürüldüğünün izleri vardır. O metin, açıklama ya da istifa, Saray tarafından “görevden af talebi” olarak ilan edilmiştir. Öyle görülmüş olduğunu sanmıyorum, ama öyle gösterilmiştir. Saray, itibarından tasarruf edilmeyeceği için, özgül ağırlığı yüksek ama ağırlığı az olan bu metni, “af talebi” olarak okumuştur. Öyle ya, “isyan” diye okuyamazdı. Damat’ın isyanı, Saray için ters olurdu. İsyan, daha soylu bir sözdür, ciddidir, sadece özgül ağırlığa değil, iyi de bir kütleye sahiptir. Ama, “rant-yağma ve savaş ekonomisi” üzerine kurulu Saray sisteminde, “isyan” elbette karaktere sahip bir şey olarak var olamaz. Saray’da tek bir karakter vardır, o da kokunun arkasına saklanmış bir gölge gibidir.

Damat Berat, Hazine ve Maliye Bakanı’dır, ama aslında ondan daha çok şeydir. Hazine ile ilgisi paralarla ilgilidir, ama aslında daha önemli bir yere sahiptir. Erdoğan, damadını her ne kadar azarlasa da, aslında, her ne kadar aile içi durumların mecburî sonucu olarak Damat’ı oraya çıkarmış olsa da, ona daha büyük bir işlev vermişti. Saray, Damat’ın kayınpederinin “şahsım” olduğu yerdi ve o da orada önemli bir temsilci idi.

İşte böyle olunca, istifa olayı, tam bir süpürülmeye dönüşmüştür.

Süpürülen Damat, kayın babasının gölgesinden, babasının gölgesine doğru göç etmiştir. Bu mecburî göç, bir Instagram hesabından, “sağlık sorunlarım” nedeniyle yapılmış, “anneme, babama, eşime ve çocuklarıma zaman” ayıracağım cümlesinde tam bir kırıklık olarak ortaya konmuştur.

Davaya bağlılığı bilinen baba Albayrak, Erdoğan’a ihtiyacımız var diyerek, aslında bu göçü bir saldırının izlemeyeceğini ilan etmiştir. Böylece süpürülme operasyonu tamamlanmıştır.

Damat, Instagram’a mahkûm olmuş istifa ilanında, “hak ve batıl” ve “at izi iti izi” gibi ayrımları da dile getirmiştir. Bu, aslında Damat’ın ilk ideolojik tepkisidir. Süpürülme, burada da yerine oturmaktadır. İstifa etmemiştir, “af” istememiştir, süpürülerek uzaklaştırılmıştır.

Peki, bu istifa neyi gösterir?

Erdoğan, neden bu süpürme işlemini yapmıştır?

Saray medyası, aslında bu konuda haber verememiştir. Binlerce radyo ve TV kanalı içinde, sadece 5 tanesi haberi vermiştir. Aslında haber değeri olmadığından değil elbette. Sadece Saray medyası, Erdoğan’ın tepkisini beklemiştir. Öyle ya, Soylu istifa etti ama kabul edilmedi. Ya bu da kabul edilmezse ihtimali, Saray’dan bir açıklama beklemeyi “zorunlu” kılmıştır.

İstifa süreci, her şeyden önce, çürümenin en açık kanıtıdır.

Saray Rejimi, çürümüştür, kokuşmuş sistemin tam yansımasıdır.

İstifa ile, Saray Rejimi içinde sevinenler olmuştur. Öyle ya, Saray Rejimi, aynı zamanda devletin gelişmiş çeteleşmesinin de kanıtıdır. Bu durumda bir çetenin aldığı darbe, diğerlerini elbette sevindirir. AK Parti içinde sevinenleri saymaya gerek yok. Çünkü, sayıları ne olursa olsun, önemsizdirler. Saray Rejimi, AK Parti’nin bir parti olarak ortadan kalkması da demektir. Ama ulusalcı, Ergenekon’cu ve daha bilmem hangi çetelerin sevinmiş olması kayda değerdir. Ama bir önemi olmadığı kanısındayız. Saray Rejimi o denli çürümüştür ki, burada sevinçlerin de anlamı olamaz.

Bu nedenle, Erdoğan’ın Damat’ı süpürmesi işini, daha çok iç siyasete, Saray içi dengelere bağlayanların analizleri çok ama çok eksiktir.

Merkez Bankası’na (MB) Ağbal’ın getirilmesi, Ağbal ve Damat arasındaki sürtüşmeler vb. nedeni ile Albayrak’ın içine sindiremediği bir iştir vb. üzerinden yapılan analizler, olsa olsa görüntüde bir anlam taşır.

Bu analizlere göre, Ağbal, MB’nin -49 milyar rezerve sahip olduğunu Erdoğan’a raporlamıştır vb. Bu, çok safçadır. Bu, sürece bir “mantık” arama girişimidir. Ülkede yaşayan her insan, MB’nin eksi rezervlerinden haberdardır. Eksi 48 milyar yerine eksi 49 milyar olması vb. de anlamsızdır. Bunları zaten Erdoğan biliyordu. Bunları bilmemesi, Saray Rejimi dediğimiz şeyi hiç anlamamaktır. Damat eli ile yapılan uygulamalar, hemen tümü, bizzat Erdoğan’ın emirleridir. Eğer içlerinde emirleri olmayan birkaç şey varsa da, bilgisi dahilindedir. Erdoğan, ekonominin durumunu, o gün öğrenmiş değildir.

Mesele, Saray Rejimi’nin tam olarak ABD tetikçisi hâline gelmiş olması ile ilgilidir.

Trump’ın kazanması için Erdoğan ve ekibi, özel çalışmalar yapmışlardır. Ellerinden gelse, koşup ABD’de oy çalacaklar, sayıma müdahale edecekler vb. Ama sonuçta Trump, mahkemelik seçimle kaybetti.

ABD seçimleri, ülkemizde çok “önemli” hâle gelmişti. Bir taraf, Trump için aktif çalışırken, diğer taraf da, Biden kazansın diye duaya çıkacak hâlde idi. Bu saçma tutum, ancak TC devletinin ABD devletinin emirleri ile iş yapıyor olması ile ilgilidir. Her ABD sömürgesi bu durumda değildir. Ama bizde durum budur.

Şimdi şu soruyu soralım: Neden Damat, neden Damat’ın kardeşi tarafından yönetilen Saray medyası, Trump için açık taraftar hâline gelmiştir?

Trump’ın damadı ile Damat Berat arasındaki ilişkilerin boyutları, Saray için çok önemli idi. Trump’ın Erdoğan’a yazdığı ve diplomatik üslubu bir yana bırakmış tuhaf mektup, neden TC devleti tarafından “saygı” ile karşılanmıştır?

ABD’de bir Halkbank davası var. Bu dava, Erdoğan-Damat ile Trump ve damadı arasındaki ilişkilerce bir yerde tutulabildi. ABD basını, açık olarak Trump-Erdoğan ilişkilerinin “devlet” kayıtlarında olmadığını ilan etmişti. Bu “kişisel”leşmiş ilişkiler, elbette, yeni ABD yönetimi ile sürdürülemez.

Elbette Biden, Erdoğan’ın isteklerini dinleyecektir, ama bunları kayıt altına aldıracaktır.

Yoksa ABD politikalarında bir değişiklik, köklü bir “yenileşme” olmayacaktır.

ABD hegemonyası, eğik bir düzleme binmiştir ve aşağıya doğru kaymaktadır. Bu bir gerçektir. Trump, tıpkı Obama gibi, bu kayışı, bu hegemonya kaybını durdurmaya yönelmiştir. Yeni Biden yönetimi de bunu yapacak. “Amerika First” aslında, ABD ekonomisini güçlendirmek, soğuk savaş dönemindeki ittifaklarını “ittifaka bağlı kalmaya zorlamak” için geliştirilmiş bir strateji idi. Fakat, gelişen paylaşım savaşımı, ne Rusya ve Çin’i düşman ilan eden Trump’ın başarılar ortaya koymasına olanak verdi, ne de paylaşım savaşımının tarafları olan Almanya, Japonya, İngiltere ve Fransa nezdinde bir “bağlılık” geliştirebildi. NATO’nun beyin ölümünden söz eden Macron oldu. Trump’ın üslubu, çok da etkili olmadı. Şimdi, Biden eli ile yeni bir toparlama, ABD’nin içini toparlama dönemi yaratmak istiyorlar. Yoksa yine AB’yi, Japonya’yı, AB dışına çıkmış olan İngiltere’yi hizaya getirme politikası sürecektir, yine bu 4 rakibi Rusya ve Çin’e karşı daha etkili bir biçimde tutum almaya itme politikası sürecektir. Bush döneminde sürdürülen savaş politikası, Obama döneminde ortadan kalkmamıştı. Trump döneminde de. Biden döneminde de ortadan kalkmayacaktır. Ama daha çok, “tüccar Trump’ın pratikliği” yerine, Biden’ın etkili tehditleri ve hamleleri devreye girecektir. Yani politika aynı kalacaktır.

Türkiye, yine, ABD emirleri ile hareket etmeye devam edecektir.

Ama Erdoğan, bu yeni döneme hazırlanmak istemektedir.

Seçime kadar açıkça Trump yanlısı tutum alan Erdoğan, şimdi hızla, Biden yanlısı gibi davranacaktır. Belkemiği olmayan bir canlının şekil değiştirmesi gibi, hızla değişiklikler ortaya çıkacaktır.

Damat, işte bu nedenle süpürülmüştür.

Damat, kendisinden bu kadar hızla vazgeçilmesine kızgındır.

Damat, kendisinin neredeyse veliaht olduğu Saray’dan, “ahde vefa” kurallarının işe yaramadığı bu denli bir çabuklukla süpürülmüş olmasına kızgındır.

Şimdi, ne IMF’nin “Hazine’nin denetimi bizim atayacağımız bir kişide olmalı” sözleri sert görülecektir, ne de Halkbank davası hızlandığında Şahsım’a yönelik tehdit o kadar ileri olacaktır. Damat, şimdi, Halkbank davasının günah keçisi olmayı kabul etmelidir. Bu olası gelişmelere karşı bir önlem olarak, önceden verilmiş bir kurban olacaktır.

Piyasalar, daha şimdiden, damatsız bir Saray’ın alkışlanması gerektiğini kabul etmiştir. Bunu Damat’ın gidişinin kutlanması olarak da görmemek gerekir. Biden ile birlikte, değişecek şeylerin habercisi olarak gördükleri için bu tutum içindedirler.

ABD’de olan her şey, Saray’ı doğrudan etkilemektedir. Zaten bu nedenle Trump taraftarı olarak tutum almışlar ve ABD seçimlerinde etkin olmaya çalışmışlardır. Trump seçilmiş olsa idi, Damat yerinde duruyor olacaktı.

Hazine ve MB’nin başına yapılan atamalar, AB ülkelerini rahatlatmayı amaçlamaktadır. Böylece, AB ile ilişkilerin dengelenmesi için kapılar açılmak istenmektedir. Erdoğan, bu yolla, başka istekleri de yerine getirme ihtimaline kapıları aralamaktadır. Mesela şimdi, yeni hazine bakanı ve yeni MB başkanı ile IMF ile anlaşma masaya getirilebilir.

Elbette Damat’ın süpürülmesinin Saray içinde etkileri olacaktır.

Ama tüm bunlar Saray Rejimi’nin durumunu değiştirmeyecektir.

Saray Rejimi, yine ABD emirlerine uygun bir dış politika uygulayacaktır. Rusya’ya karşı daha açık bir saldırganlık, NATO’ya bağlılık için adımlar gelecektir. Bu ise aslında Saray Rejimi’nin çıkmazıdır. Bu açıdan, hem Suriye ve Kafkaslar’a dönük hamleler daha da sertleşecektir.

Ekonomik alanda, bugün yürüttükleri politika, krizin faturasını halka yıkmaktır, işçi ve emekçilere yıkmaktır. Buna devam edeceklerdir. İster IMF ile, ister IMF’siz. Elbette, Saray çevresinde çöreklenmiş bazı şirketlerin durumu fark ederek, sermayelerini yurtdışına çıkarma girişimleri, bugüne kadar olduğu gibi sürecektir.

Kürt devrimini bastırma politikaları olduğu gibi sürecektir. Elbette, Kürt devrimini bastırma politikası, her zaman, dün olduğu gibi yarın da, Kürt hareketi içinde Barzani güçlerinin desteklenmesi politikasının devamıdır. Yani, bunlar çelişkili değildir ve buna devam edecekleri açıktır.

İçeride, işçi sınıfına emekçilere karşı şiddet ve baskı politikası, devlet terörünün etkili kullanılması sürdürülecektir.

Erdoğan, kendi iktidarını sürdürebilmek için yollar aramaktadır. Trump döneminde bulduğu boşluklar, aslında alıştığı tarza uygundur. Yeni dönemde, bunun yolunu açmak için, hamleler yapmaktadır. Demek ki, bunun arkası gelecektir.

Damat, olsa olsa burada “kurban” olarak önden masaya sürülmesine kırgındır.

İşçi ve emekçilerin bakması gereken yer, Saray Rejimi’ne karşı yükselmekte olan tepkinin örgütlü bir direnişe çevrilmesidir. Sokakta bir vatandaş, “Erdoğan yargılanmalıdır” dediği zaman tutuklanıyorsa, bu, Saray’daki korkunun derinliğini gösterir. Zira, bu insan, binlercesi, yüz binlercesi, milyonlarcası gibi, evinde zaten bu dileğini söylemektedir. Bunu sokakta söylemesi, işin dayanılmaz bir noktaya geldiğinin göstergesidir. Bu, tek kişiden yükselen direniş sesidir.

Direniş, artık, hayatın her alanında kendini geliştirmektedir.

Direniş, örgütlülükle birleşerek büyüyecektir.

Bunun dışında bir kurtuluş yolu yoktur. Hiçbir emperyalist güç, hiçbir büyük güç vb. dünyadaki hiçbir halkı kurtarmaz. Böylesi bir kurtuluş olmaz.

İşçi sınıfı, ayakları üzerine doğrulmalıdır.

İşçi sınıfı devrimcileşmelidir.

Bunun yolu, direnişten, örgütlenmekten, kendi örgütlerine sahip çıkmaktan geçmektedir.

Trump’ın yerine Biden, Damat’ın yerine bilmem kim geçecek de buradan işçi ve emekçilere bir kurtuluş umudu çıkacak düşüncesi, safça, korkakça, kendine güvensizce bir tutumun göstergesidir.

Anadolu’nun her yerinde, bölgemizin ve dünyamızın her yerinde gelişmekte olan direnişlere bakmak, oradan umudumuzu beslemek gerekir.

Kendi eylemine, kendi iradene, kendi örgütlenmene güvenmek esas olandır.