Sudan şurasıdır, Türkiye burası

Sudan, önemli bir direniş noktalarından biri oldu.

El Beşir, Erdoğan’ın yakın dostudur. katliamcıdır ve Erdoğan’a benzer. El Beşir, 1989’da iktidarı almıştı, 2019’da iktidardan hapse yolculuğu başlamıştır. El Beşir, dünyanın hiçbir ülkesine gidemezken, gizlice Türkiye ziyaretleri gerçekleştirmiştir. Şimdi, işlediği insanlık suçları nedeni ile Uluslararası Ceza Divanı’na çıkmayı beklemektedir.

El Beşir’in kanlı iktidarı, gelişen direniş karşısında epeyce kan döktü. Ama Sudanlı komünistler, Sudanlı direnişçiler, El Beşir’in katliamlarına boyun eğmedi.

“Yolsuzlukla Mücadele ve Rejimi Dağıtma Komitesi”, El Beşir’in servetinin 3,5 milyar ile 4 milyar dolarlık bölümüne el koymayı başardı. Yani paralarının en azından bir bölümünü kaçırmayı başaramadı.

Sudan, Afrika’nın kuzey doğu bölümündedir.

Afrika’nın kuzeyi, Mısır, Tunus, Libya, Fas, Cezayir, yeni paylaşım savaşımının konusu olduğu paylaşım alanlarından biridir. Libya’yı, ABD, İngiltere, Fransa ve bazı diğer emperyalistler paylaşmaya karar verdiklerinde Libya Kaddafi yönetiminde idi. Kaddafi devrildi ve bugün Libya, iç savaş içinde bocalamaktadır.

Türkiye, ABD tetikçisidir.

Bunu Suriye savaşında, her yönü ile ortaya koymuştur. Saray Rejimi, Suriye savaşında, Türkiye’nin adını, IŞİD gibi çetelerle yan yana koymuştur. Amerikan çıkarlarının bekçisi olarak, Osmanlı hevesleri ile Suriye topraklarını işgal etmek için her yola başvurmuş, ABD desteği ile hamleler yapmıştır.

Suriye halklarının, hem Suriye ordusunun ama hem de başta Kürtler olmak üzere Suriye halklarının direnişi ile, bugün, Suriye sahasında yenilgi ile yüzleşmektedir.

Saray Rejimi, ömrünü uzatmak için, bu savaşı çok sevmiş, bu savaşı bir çıkış olarak görmek zorunda kalmıştır. Bu nedenle, her yolla Suriye sahasında varlığını devam ettirmenin yollarını aramayı sürdürmüştür. Kayıplarını saklayarak, yüzlerce askerin ölümüne neden olmuştur. Ama hâlâ bu yolda devam etmektedir.

Bu yolla Saray Rejimi’ni ayakta tutmaya çalışmaktadır.

Savaş, içeride kanlı uygulamaların ve baskının daha da artması demektir. Savaş, bunun için bir örtü, bir bahane olarak kullanılmaktadır. Hem Suriye’de, hem de Irak’ta birçok kanlı saldırının içine girmiştir. IŞİD çeteleri ile kolkoladır.

Ardından Saray Rejimi, “Mavi Vatan” planları ile, Libya savaşına dahil olmuştur. Bugüne kadar TC devleti, Libya’ya 10 binden fazla savaşçı çete göndermiştir. Libya’da ölen MİT mensupları davası, gündem olmuştur. Ve hâlâ, söylendiği kadarı ile, 3500 kişilik bir grubu, Libya’ya göndermek için çalışmaktadır.

Yani Saray Rejimi, içerdeki katliamlarına, ülke sınırları dışında savaşla yenilerini eklemektedir. Suriye’nin belli bölgelerini işgal etmiştir ve dahası İdlib’e sürekli asker yığmaktadır. Salgın ortamını fırsat bilerek bu savaşlarını geliştirmek için var gücü ile çalışmaktadır. ABD emri ile, sürekli hamleler yapmaktadır.

Bu arada ise, salgın ortamının yarattığı karartmayı fırsat bilerek, Kürt illerinde, ilçelerinde belediyelerin seçilmiş yöneticilerini birer birer tutuklamaktadır. İçeride baskıyı artırmanın her yolunu denemektedir. Hazır salgın ortamı var, hazır halk can derdine düşmüş, hazır halk evlerine kapatılmış, hazır işsizlik ve açlık tehdidi bir kılıç gibi sallanmakta iken savaş politikalarını ve baskıyı artırmayı tam gaz sürdürmektedir.

Ekonomik krizin tüm faturasını halka yıkmak için, kollarını sıvamıştır ve kapitalistler bu işi yapması için Saray Rejimi’nin tam olarak arkasındadır. Bu yolla onlar ücretleri düşürmekte, bu yolla kârlarını katlamaktadır.

Salgını fırsat bilerek, hazır bir ortam yakalamış iken rant ve yağma ile, Saray çetelerine yeni olanaklar yaratmak için uğraşmaktadır. İhaleler yapılmakta, yeni rantlar devreye sokulmaktadır. Saray Rejimi bu yolla nefes alma hevesindedir. Bu yolla, kendi ömrünü uzatma hevesindedir. Bu yolla, yeni bir seçim için fırsat yakalamaya çalışmaktadır.

Sudan, uzak değildir, aha şurasıdır.

Oldukça yakındır.

Mesafesi bir yana, 30 yıllık El Beşir uygulamaları da bize oldukça yakındır. Kan ve katliam politikaları bizim bildiklerimize benzerdir.

Ve Sudan halkı, “Yolsuzlukla Mücadele ve Rejimi Dağıtma Komitesi” kurabilmiştir. Büyük bir temizlik içindedirler. Bu temizliği nereye kadar taşıyabilecekleri ayrı bir konudur. Ama seçtikleri yol onurludur.

Ve Türkiye burasıdır.

Türkiye halkı, işçi sınıfı, emekçileri bu direnişi geliştirebilmenin yollarını aramaktadır. Bu arayış, Gezi gibi patlamalarla dışarı vurmuştur. Bugün, Gezi dönemi gibi sokaklarda bir kitlesel hareket yok. Ama Gezi günleri de bitmiş değildir. Bunun kanıtı, işçi ve emekçilerin geliştirdiği direnişlerdir. Ama buraya bakmak istemeyen, bari Saray Rejimi’nin kâbusu hâline gelmiş Gezi sendromuna baksın. Neden her olayda, her gelişmede, Saray, “yeni Gezi geliyor” diye korkular içindedir?

Sudan şurasıdır, yakın sayılmalıdır.

Çünkü, gelişmekte olan devrim, Ortadoğu’nun tümünü, Balkanlara kadar, Kafkaslara kadar sarıp sarmalamaktadır. Elbette bu kolay bir süreç değildir. Bölgemizde Kürt hareketini bir yana bırakırsak, halkların, işçi sınıfının örgütlülüğü zayıftır. Bu, üzerinden atlanacak bir konu değildir. Bu doğru.

Ama yakın döneme kadar da bölgemizde sürekli kitlesel hareketler var olmaktadır. Bu kitle hareketlerinin saf olmadığı kesindir. Zaten öyle bir beklenti de işin doğasına aykırıdır, hele ki bölgemizde.

Bölgemiz, emperyalist paylaşım savaşımının odak noktalarından biridir. Ortadoğu’nun her alanındaki ABD saldırganlığının nedeni de budur. ABD, bölgede kendi varlığını pekiştirme peşindedir. Bunu başarabilirse, paylaşım savaşımında avantajlı hâle geleceğini hesaplıyor olmalıdır.

Ama gelişmeler, başta ABD varlığına ama oradan tüm emperyalist güçlerin bölgedeki varlığına karşı bir tepkiyi de tetiklemektedir. Bu nedenle, bölgenin her alanında gelişen direnişler, her biri farklılıklar içerse de önemlidir. Lübnan, Irak, İran, Sudan, Tunus, Mısır ve Türkiye’deki direniş eylemleri, Kürt hareketi gibi bir örgütlülüğe sahip olmasa da, oldukça önemlidir. Bu hareketlerin kendi aralarında bir bağ da yoktur.

Tüm bunlara rağmen, bölgemizin her alanındaki bu protestolar, içinde devrimci potansiyel taşımaktadır. Bu potansiyel, bölgedeki her ülkeyi, diğerine yakınlaştırmaktadır.

Bu nedenle, Sudan’da elde edilen bazı sonuçlar, oldukça önemlidir.

Bu nedenle diyoruz ki, Sudan şurasıdır, yakındır.

Türkiye’deki devrimci hareketler, bölgedeki bu gelişmelere yakın ilgi göstermek zorundadır.

Türkiye’de gerçekleşecek bir sosyalist devrim, tüm bölgeyi içine alma potansiyeline sahiptir.

Elbette bölgemizde, bir emperyalist güce karşı, başka bir emperyalist güce dayanma eğilimleri de yaygındır. Bu tarihî köklere de sahiptir. Birinci Paylaşım Savaşı döneminde de bunun epeyce örneği ortaya çıkmıştır. Sürekli paylaşım savaşlarının alanı olan bölgemizde, bu eğilimlerin olması, elbette bir zafiyettir. Ama bölgede gelişen direnişin, bu kez, anti-emperyalist bir niteliğe dönüşmesi, bu yolda tutarlılık geliştirmesi, sosyalizm perspektifindeki devrimci hareketlerin etkisi ile gerçekleşebilir.

Bölgemizin tüm ülkeleri emperyalizme bağımlı, sömürge ülkelerdir. Bu ülkelerdeki devletlerin tümü, emperyalizmle işbirliği yapan, kukla devletlerdir. Bu aslında, mücadelenin iki yönünü de birleştirmektedir. Kendi ülkesindeki despota, kendi ülkesindeki kukla devlete karşı mücadele edenler, aynı zamanda emperyalizme karşı da mücadele etmek zorundadır. Kuzey Afrika’yı da içine koyarsak, yeni emperyalist paylaşım savaşımının yoğunlaştığı alanlardan birisi, bu bölgedir.

En büyük mesele, bölgede gelişmekte olan direnişin, kararlılık kazanmasıdır. Sudan bu açıdan olumlu yönde ayrışmış bir örnektir. Bu direnişin kararlılık kazanması, ancak ve ancak, örgütlenme ile, geliştirilen örgütsel yapı ile olanaklıdır.

Ülkemiz, işçi sınıfının gelişmişliği açısından, bölgenin önde gelen ülkelerinden biridir. NATO mekanizmaları ile ABD emperyalizminin en keskin kontrolünün olduğu ülkelerin de başında gelmektedir.

Saray Rejimi, bu kontrolün, yeni paylaşım savaşımına uygun olarak örgütlenmiş hâlidir. Artık devlet, tüm gizli mekanizmaları ile, gerçek niteliği ile halkların gözünde çıplak hâle gelmiştir. TC devleti, ABD tetikçiliğini, ABD adına daha fazla roller üstlenerek ileri boyuta taşımaktadır. Kendi varlığının devamını burada görmektedir. Bu açıdan, tüm bölgede etkin olma çalışmaları, TC kurumlarının ABD kurumlarının ofisleri hâline getirilmesi sürecini daha da ilerletmiştir. Eskiden MİT, ABD’nin bir bürosu olarak çalışmakta idi. Bugün de öyledir. Ama bugün, daha fazla bölgede etkinlik gösterme peşindedir. Aynı şey TC ordusu için de geçerlidir. O kadar ki, ABD, iki ayrı mekanizmada tuttuğu, TC devleti kurumları ile, radikal İslamî çeteleri, bugün, tereddüt etmeden bir araya getirmektedir. Suriye savaşında olan da budur.

Tüm bu süreç, Anadolu sosyalist devriminin tüm bölgeyi etkileme potansiyelini artırmaktadır.

Gelişim her zaman eşitsiz ama bileşiktir. Bölgemizin bir yerinde gelişen direniş, diğer parçasını aynı anda olmasa da, olumlu etkileyecektir. Ve bugün en geri gibi duran bir parçadaki devrimci hareket, yarın hızla öne çıkma olanaklarını biriktirmektedir.

Bölgemizde gelişecek her sosyalist devrim, bölgemizin binlerce yıllık sınıflı toplum tarihi ile de kapsamlı bir hesaplaşmanın potansiyelini taşımaktadır.

Tüm bunların ışığında, Sudan şurası sayılır, bize oldukça yakındır.