Savaş-iç savaş ve TC devletinin akıl tutulması

Diyarbakır’daki katliam girişimini, 4 ölü ve yüzlerce yaralı ile atlatmıştık. Ama bu kez, 30 ölü ve yüzlerce yaralı var.

Suruç, Kobanê sınırına yakın bir bölgedir.

Suruç, MİT’in ve devlet güçlerinin cirit attığı bir bölgedir.

Suruç, TC devletinin IŞİD üyelerini sınırda desteklediği, giriş çıkışına olanak tanıdığı ve bunların kamera görüntüleri ile tespit edildiği bir bölgedir.

Böylesi bir bölgede, anlaşılan IŞİD tarafından düzenlenen bir intihar saldırısı var.

Saldırı, doğrudan, Kobanê ile dayanışma göstermek için bölgeye gelen devrimci ve sosyalistleri hedef alıyor.

Saldırının ardından, TV kanalları, hep bir ağızdan yoruma başlıyorlar. Doğrudan AK Parti yanlısı olanlar, doğrudan Erdoğan’a bağlı olanlar, saldırının IŞİD tarafından yapılıp yapılmadığı belli değil, durun bakalım, diyorlar. Devletin, açıktan bir intihar saldırısına işaret etmesine rağmen, saldırıyı “PKK kendi kendine yapmıştır” diyenler bile çıkıyor.

Ana akım medya dediğimiz kanallar ise, “acaba neden Türkiye’yi hedef alıyorlar”, “Türkiye IŞİD’e karşı politika değiştirdiği için bu bir mesaj mıdır” gibi, akıl tutulmasını ifade eden sorular soruyorlar.

Oysa olay son derece açıktır.

1- Saldırıyı yapanlar, muhtemelen IŞİD’i kullanmışlardır.

2- Saldırı, Erdoğan’ın “sabrın da sınırı var” sözlerini zikrettiği Bayram’ın hemen ertesinde gerçekleşmiştir. “Kobanê düştü düşecek” sevinç çığlıkları yarım kalanlar, ağızlarından kin ve nefret kusuyorlar. Bölgede barış adına, halkların ortak iradesi adına, dayanışma adına ne eğilim gelişirse, kendilerini öfkeye boğuyor ve saldırganlıkları dillerine vuruyor.

3- Saldırı, doğrudan Kobanê dayanışmasını ve bu dayanışma için bölgeye gelen, genç sosyalistleri, Batı’dan gelen desteği hedef almıştır. TC devletini hedef almadığı gün gibi açıktır ve TC devletinin her bir yetkilisi için devrimci sosyalist gençler, ayak takımıdır, çapulcudur vb. Bu “kökü dışarıda” olanlara gelen saldırıyı TC devletinin kendisine yapılmış bir saldırı olarak algılaması, olası bile değildir.

4- Seçim döneminde Ağrı’da, Adana ve Mersin’de, Diyarbakır’da zirve yapan saldırılar neyi amaçlıyorsa, bu saldırı da aynı şeyi amaçlamaktadır. Bu nedenle saldırının IŞİD’in eli ile yapılması ayrı bir konudur, saldırı doğrudan devlet terörünün bir dolaylı ifadesi, kontr-gerilla taktiklerinin yeniden sahneye konmuş bir şekli, bir iç savaş uygulamasıdır.

5- TC devleti, dışarıda, Suriye başta olmak üzere, bölge halklarına karşı, ABD ve emperyalist güçler emrinde sürdürdüğü savaşı, bugün, bir iç savaşa dönüştürmektedir.

Bu durum, seçim sürecinde yaratamadıkları “olağanüstü hâl” ile seçimlerin ertelenmesi taktiğinin, bir başka versiyonudur. TC devleti ya da bu saldırıyı organize edenler, doğrudan doğruya bir iç savaş kundakçılığı yapmaktadırlar.

Devrimciler, IŞİD eli ile öldürülmektedir.

TC devleti, bu yolla, kendi ellerinin kana bulanmamış olduğunu göstermek istemektedir. TC devleti, kendini bu saldırılardan sorumsuz kılmaya çalışmaktadır.

12 Eylül öncesinde devrimcilerin üzerine faşist çeteleri sürenler, bugün, işçi sınıfının gelişen mücadelesi, halkların ortak özgürlük arayışları, Kürt halkının özgürlük mücadelesi, Gezi sürecinde ortaya çıkan toplumsal uyanış karşısında, çareyi IŞİD çetelerinin de içinde olduğu yeni bir kontr-gerilla saldırısında aramaktadırlar.

Kendi iktidarları için, tüm toplumu ateşe atmaya niyetlenmişlerdir.

Böylece, gelmekte olan muhtemel seçim sürecinden zaferle çıkmayı ya da kurulacak olan koalisyon hükümetinin program ve yapısını kendi istedikleri yere çekmeyi başaracaklarını ummaktadırlar.

Bir yandan, PKK güçlerini, “ha siz mi barış istiyorsunuz, bakalım nereye kadar sabredeceksiniz, nereye kadar ille de barış diyeceksiniz” diyerek, saldırgan bir tutumla, köşeye sıkıştıracaklarını ummaktadırlar. Böylece ateşkes sürecini PKK bozmuş olacak, böylece, oylarını kaybettikleri Kürtlere, bakın biz değil, PKK barış sürecini bozdu diyecekler.

Diğer yandan ise, Gezi ile başlayan ve milliyetçilik duvarlarının delinmesine neden olan uyanış sürecini durdurmaya çalışıyorlar.

Bu açıdan bakıldığında, Suruç saldırısı, son derece seçmeli bir şiddet uygulamasıdır, sıradan bir saldırı değildir ve hedefi son derece açıktır. “Kobanê düştü düşecek” diyenleri sevindirmeyi, Kobanê ile dayanışma geliştiren başka halkları durdurmayı hedefleyen bir saldırıdır.

Ama işte burada, tam da burada TC devletinin bir akıl tutulmasına işaret etmek gerekir.

Sanıyorlar ki, şiddeti daha da artırarak, bu süreçten kârlı çıkacaklar.

Erdoğan ve AK Parti’li devlet, savaş ile, şiddeti tırmandırmak ile, iç savaş ile tüm halkları tehdit etmektedir. Eğer boyun eğmezseniz, eğer başkanlığı vermezseniz, sizi yakıp yok edeceğim demektedir. Bu kibirdir. Bu “şahsım adına olayı kınıyorum” demekteki kibrin ta kendisidir.

Ama bu, akıl tutulmasıdır.

PKK’ye karşı onlarca yıl, her türlü savaş metodu kullanılarak, gayrı nizami harp kuralları içinde yapılmadık çirkinlik bırakılmadan savaşılmış olduğu, buna rağmen bu hareketin yenilmemiş olduğu ne çabuk unutulmuştur? Bugün, IŞİD ve gelişen bölge savaşı nedeni ile, kimyasal silâhlar vb. mi kullanacaksınız? Bugün, PKK’nin halk ile bağları daha mı zayıfladı, yoksa daha mı güçlendi?

Savaş, TC devleti için gerçekten bir çözüm müdür?

Evet, TC devleti, böylece karşı-devrimi yeniden tırmandırmak istemektedir. Bunu görebiliyoruz.

TC devleti, bu saldırılarla, halkların ortak yaşama ve ortak mücadele geliştirme iradesini kırabileceğini mi düşünmektedir.?

Bu ülkede artık Gezi ruhu vardır ve bunun gelişimini, isyanın büyümesini bugün için önlemiş olmak, bu ruhu yok etmek anlamına hiç gelmez. Zalim, her zaman lanetlenecektir. Ve bu zulüm karşısında, bu saldırı karşısında, bu baskı ve terör karşısında birkaç adım geri attırabilseniz de, halkların mücadelesini durdurmanız mümkün değildir.

TC devleti, büyük bir kibirle, kendi halkına karşı, kendi halklarına karşı, her düzeyde bir iç savaşı geliştirmektedir. Katliam politikaları devrededir. Bizzat devletin amaçları için IŞİD ile karanlık ortaklıklar kurulmaktadır.

Bu bir akıl tutulmasıdır.

Tüm bunlar ne Erdoğan’ı kurtacaktır, ne de ona destek verenleri. TC devleti, katliamlar, faili meçhuller vb olmadan ayakta duramaz durumdadır. İşte “yeni Türkiye” dedikleri budur. Kan ve gözyaşı, eninde sonunda zalimleri boğacaktır.

Derler ki; yel eken fırtına biçer.