Saray Rejimi ve “reform”

Kasım ayı, ilginç bir ay oldu.

9 Kasım’da Damat istifa etti.

Damat, Saray’da, Hazine kadar yer tutmaktaydı. Sadece bir “bakan” değildi, aynı zamanda kendisine de bakılan idi. Bir kişi değildi, bir kişiden fazlasıydı, bir kişi artı biraz Erdoğan, bir miktar Albayrak, birazdan hayli fazla medya, bir miktar müteahhit, birazdan fazla çeteci, yargı içinde birazdan epey fazla etkin, yani bir kişi değildi vesselam.

Böyle olunca, “istifa” da bir kişilik olmuyor. Ne “geri al” demek Soylu’daki kadar kolay, ne de “istifası kabul edildi” demek. Bu nedenle “görevden af talebi” uyduruldu ve yalan olduğu belli olsa da, durumu yansıtan bir uydurmadır. Saray, eski Hazine’den daha fazlasından sorumlu olan Berat için “süpürdük attık” demek istemiştir ve lisan-ı münasip budur: Görevinden affı kabul edildi. Kime söyleniyor?

Yalan, gerçeklik hakkında ne kadar kafa karıştırırsa o kadar etkili olabilir. Ama görevden affının kabul edilmesi, çok da etkili bir yalan değildir, sadece yalandır. Herkes, onun süpürüldüğünün farkındadır ve süpürge de Erdoğan’ın elindedir.

Yazık oldu Süleyman efendiye, hiç kimseden çekmedi damatlarından çektiği kadar. Erdoğan, Damat’a, “senin Halkbank dosyası gibi bazı şeyleri üstlenmen uygundur, hepimizin geleceği için” demiş olmalı, ama Damat bunu anlamamakta direndi. İşte süpürme işi o zaman devreye girdi. Torpille geldi, süpürge ile gönderildi.

Ve Damat gider gitmez, Erdoğan tiyatrosu başladı.

Saraylar, aynı zamanda eğlence yerleridir. Öyle ya, Saray sakinleri halkın arasına katılıp tiyatroya gidemezler ya. Hele ki bu korona günlerinde.

İşte Saray yeni bir oyunu sahneye koydu. Sanki, yüzlerce kere izlenmiş bir tiyatro gibi, hem bayat, hem de zayıf karakterlerle oynanıyor.

Erdoğan, şaşırmış durumdadır: Aaaa, Merkez Bankası’nda para yok! Tam bir şok olmalı, Ağbal, yeni isimdir ve verdiği rapora göre MB’de eksi 49 milyar vardır. Yani, para olmadığı gibi, 49 milyar da borcu varmış. Aylardır, yıllardır ülkede, dünyada konuşulan bu durum, hatta Türkiye iflas etti yorumlarına neden olan bu durum, hatta Varlık Fonu’nu satamamalarına neden olan bu durum, Erdoğan tarafından bilinmiyordu.

Dolmabahçe mutabakatı sonrasında Erdoğan, birdenbire, sanki olup biteni hiç bilmiyormuş gibi, “bu neee” diye bağırmıştı. Şimdi de “hani paralar” diyecek ama, o kadar da değil, değil mi?

Ve hemen “reformlar” diye sözlerine başladı.

Hem ekonomik alanda, hem de hukukî alanda reformlar yapacaklar.

Şöyle olabilir mi?

“Açım” demek suç sayılıyordu, bundan böyle “açım” demek doğrudan cezası infaz edilen bir suç olacaktır.

Diyelim ki, hırsıza hırsız demek suç sayılıyordu. Bir AK Parti mitinginde, cüzdanı çalınan bir kişi “hırsız var” diye bağırınca, dayak yemeye başlamış, linç olmaktan zor kurtulmuş. Bundan böyle, “hırsız var” demek serbest mi olacak?

Mesela yeni reformların içinde, “bundan böyle CHP’liler de muhalefet yapabilir” diye bir çerçeve olacak mı? Kılıçdaroğlu’nun, aman sesinizi çıkarmayın provokasyon olur, aman sokağa çıkmayın, sokaklar iç savaş yeridir, aman sokaklara sigara izmariti atmayın şeklindeki muhalefetine artık gerek yok diyebilecek miyiz? Bunun için “reform” mu gerekir?

Biliyorsunuz, “işsizim” demek suçtur. “Sen pekâla, işsizim diyerek bölücülük yapmaktasın” diyorlar adama.

İçişleri Bakanı (ki o da bir kişi değildir, bir kendisi, biraz Bahçeli, bir hayli Ağar içermektedir ve 2,5 porsiyon sayılmalıdır. Damat’tan az olsa da), bundan böyle fakirlik, yoksulluk demeyeceksiniz diyordu. Reformlar yapılırsa eğer, artık “fakirlik”, “fukaralık”, “yoksulluk”, işsizlik, “açlık” kelimeleri serbest olacak mı?

Bu fıkra gibi yasaklar, aslında gün geçtikçe zenginleşmektedir.

Mesela bir süre önce “ekonomik kriz var” demek, “döviz yükseldi” demek, Damat tarafından alerji yaratıcı kelimeler olarak görüldü ve yasaklandı. Ekonomik kriz var dediği için, birçok yorumcunun hakkında soruşturma açıldı.

Acaba reform olursa, “ekonomik kriz var” demek serbest olacak mı? Batan bir esnaf, “ben battım, ama ben suçlu değilim, beni bu sistem batırdı” diyebilecek mi?

Sokakta bir insan “Erdoğan yüce divanda yargılanmalıdır” dedi ve içeri alındı. Acaba, hakkındaki suç nedir? Erdoğan’a karşı “darbe” kundaklamak mı, yoksa aklından geçeni söylemek mi? Bundan sonra, mesela bu suç olacak mı?

Erdoğan, 65 bine yakın vatandaş için, kendisine “hakaret” davası açmış bir cumhurbaşkanıdır. Bir örneği daha olduğunu sanmıyorum. Belki de bu açıdan bir dünya rekoruna imza atmıştır. Hukuk alanındaki reformlar devreye girince, acaba, Erdoğan’a hakaret davaları ortadan kalkacak mı?

Yakın dönemde, “pandemi” hakkında konuşmak yasaktır. Eğer siz, “devlet ölü sayısını 50 açıklıyor ama, sadece Antalya’da 49 ölü var” derseniz, sizi devlete karşı isyan ile suçlamaktadırlar. Pandemi hakkında açıklama yapmak, mesela Tabipler Birliği örneğinde olduğu gibi, terörist ilan edilmeniz için yeterlidir. Tehditler de cabası. Sizce, reformlar yapılsa, tüm bunlar ortadan kalkacak mı?

İzmir’de deprem oldu. Ölenler, kayıplar, yaralılar, evsizler vb. var. Erdoğan, önce, 1939 depreminde CHP’nin iktidar olduğunu söyledi. Ama CHP, deprem paralarını bile soramadı. Ve sonunda İzmir’deki belediyelerin, deprem hakkında konuşması yasaklandı.

Tam da fıkralık bir olaydır. Deprem hakkında konuşmak yasaklanınca, depremden etkilenenler acaba, nasıl konuşacaklardır?

Aslında yolu, depremi yasaklayacaktı, ama geç kaldı. Hem sonra deprem, dine çok da bağlı olmayan İzmir’i boşuna vurmadı ya. Bu konuda, sadece birkaç kendini bilmez konuşmuyor. Onların deprem hakkında konuşmaları serbest, ama İzmir’deki belediyelerin konuşması, işte o yasak. Acaba, reform olunca, deprem hakkında konuşmak serbest olacak mı?

Reform konuşulurken, deprem hakkında konuşma yasağı konmuş olması acaba, bir “uluslararası komplo” olabilir mi?

İçişleri Bakanlığı, Ekrem İmamoğlu’nun, Kanal İstanbul projesine karşı çıkmasını suç olarak görmüş. Devlet projesine karşı çıkmış oluyormuş. Devlet projesine karşı çıkmak suç mudur? Buna uygun bir yasa mı vardır?

Acaba Kılıçdaroğlu, Ekrem İmamoğlu’nu arayıp, sakın sokağa çıkma, “devlete zeval gelmesin” demiş olabilir mi?

İmamoğlu, “ben Kanal İstanbul’u bir devlet projesi olarak görmüyorum” diye yanıt vermiş. İyi ama, devlet projesi olsa da karşı çıkmak suç mudur? Devletin suikast planlarına karşı çıkmak, katliamlarına karşı çıkmak suç mudur?

Diyelim reform pakedi çıkınca, artık ifadeye çağrılmaya gerek yok, İstanbul Belediyesi’ne doğrudan kayyum atanması mı yapılacak?

Saray diyor ki, “aklından geçirdin, bu suçtur”, CHP diyor ki “devlete zeval gelmesin sesinizi çıkarmayın.”

Saray Rejimi’nin reform dediği zaman ne anladığını halk iyi biliyor. Kılıçdaroğlu, boşuna üç maymunu oynuyor. Artık, bu oyunlarla, halkı inandırmak mümkün değildir. CHP, bu tiyatronun bir parçasıdır.

355 hapishaneleri var. Bu hapishanelerde 300 bine yakın tutuklu var, çoğunun davası başlamamış bile. Reform mu yapacaklar?

Madencileri yollarda copluyorlar. Reform mu yapacaklar?

Peki, sahi reform nedir?

Saray Rejimi, bazı adımlar atarak, iş dünyasına güvence verecek hukuki çerçeve çizecektir. Hepsi bununla sınırlıdır.

Halka, bugüne kadar ne yaptılarsa, aynısını yapacaklardır.

Bu kadar korkan bir iktidar, başka ne yapabilir?

Baskıyı, şiddeti, yalanı, karanlığı bırakamazlar.

Reformun kendisi bir başka yalandır.

İşadamlarına güvence vermek için konuşuyorlar, hepsi budur.

İşçi sınıfı, kendi elleri ile, Saray Rejimi’ni, burjuva egemenliği, devleti yıkarak, kendi haklarını, toplumsal hakları kazanabilir. Onların reformlarına kanarak değil.