Saray Rejimi ve kayyum politikası: Korkuyorlar, saldırıyorlar

Yerel seçimlerin nasıl bir süreç izlediğini hepimiz hatırlıyoruz. Savaş naraları, karartma siyaseti, yalan haberler, her türlü hile, tutuklamalar, operasyonlar vb. altında bir “yerel seçim” süreci yaşandı.

31 Mart yerel seçimlerinin sonuçları ortaya çıkınca, Saray Rejimi, tereddüt etmeden şu hilelere başvurdu.

1- Oy çaldılar. Muş’u hatırlayalım yeter. Bursa da öyledir. Bu kadar mı, elbette ki hayır. Hile yapmadıkları belki birkaç il vardır. Hemen hepsinde hileler yaptılar. Zaten oy pusulası basımına, seçim için YSK’nin getirdiği “açılımlara” bakın yeter.

2- Buna rağmen seçimi kaybettikleri yerlerde, mesela %70 ile HDP adayı kazanmış iken, seçimi %25 oy alana verdiler. Ne hukuk ama! Bu duruma “devletin çıkarları” dediler. Aslında acizliktir, aslında korkaklıktır, aslında hukuksuzluktur, aslında kendi kurallarını ve varlığı reddetme hâlidir. Ama bunu Erdoğan-Soylu-Akar takımı, başarı olarak addetmiştir.

Daha seçim sırasında Erdoğan. açıkça söylemişti: Eğer seçimi kazanırlarsa, merak etmeyin, kayyum atayacağız. İşte şimdi sıra bunu yapmaya gelmiştir.

Bu, TC devletinin tükenişinin kanıtıdır. Bu korkularının ne kadar büyüdüğünün, boylarını aştığının kanıtıdır. Bu, yönetememe durumunun açık olarak ilanıdır.

Diyarbakır, Mardin, Van illerine kayyum atadılar.

İşte size Saray Rejimi.

Seçim sandıkları çoktan gömülmüştür.

Kayyum atamaları kimseyi şaşırtmamaktadır. Beklenendir. Kayyum atamaları, seçimlerin hileli hâline bile tahammül edemediklerinin göstergesidir.

Kimse kusura bakmasın, bu sistem, şimdiki Saray Rejimi’nden önce de, 2010’larda da 2005’te de “demokrasi” ile ilgisi olan bir sistem değildi. Olamazdı. Bugün, kayyum atadıklarında, “bak demokrasiyi yok ediyorlar” demeyeceğiz. Zaten demokrasi diye bir şey yoktur, sadece durum, tüm çıplaklığı ile açığa çıkmaktadır.

Kılıçdaroğlu ses ver, demeyeceğiz. Çünkü o da bu işin bir parçasıdır. Burada sahneye konan rejim için, Erdoğan, Bahçeli, Perinçek nasıl bir role sahip iseler, CHP de benzer bir role sahiptir. Bu nedenle Kılıçdaroğlu’nun ses çıkarması mümkün değildir. CHP’nin tüm kitlesi ile alanlara çıkmasını beklemek boşunadır. CHP, kesin ve net olarak “evde kalın, provokasyona gelmeyin” diyecektir. Muharrem İnce çizgisi ne ise, Kılıçdaroğlu da odur.

Ta ki, İstanbul ve Ankara’ya kayyum atanana kadar.

İstanbul’u seller aldığında, Bodrum’da Erdoğan tarafından çağrılan İmamoğlu’na acaba ne talimatlar verilmiştir, ne ile tehdit edilmiştir? Bunları bilmesek de yakında kokusu çıkacaktır.

İşte biz bu rejime Saray Rejimi diyoruz.

Bize göre, tekeller çağında, faşizmi yaşamış bir dünyada, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana, faşizmin dişlilerini kadife içine gizlemiş, devrime karşı örgütlenmiş, iç savaş örgütü hâline gelmiş, basını tam anlamı ile kontrol altına almış, parlamentoyu tümü ile kuklaya çevirmiş bir devlet yapısı kalıcı hâle getirilmiştir: Biz buna Tekelci Polis Devleti diyoruz.

Saray Rejimi, bunun bir dönem içinde rejimin örgütleniş hâlidir.

Saray Rejimi, tamamen tekelci polis devleti örgütlenmesinin özüne uygun, onun daha güçsüz hâlidir, daha özel bir döneme özgü hâlidir.

Saray Rejimi, savaş, rant ve yağma ekonomisi üzerinde oturmaktadır. Irak ardından Suriye savaşı anlaşılmadan, Saray Rejimi anlaşılamaz. Savaş ekonomisi kavranmadan, Saray Rejimi kavranamaz.

Bugünlerde, bir yandan ABD-Türkiye anlaşması ile, birkaç yıldır ABD ile süren limoni havanın ortadan kalması anlamına gelen bir süreç yaşanıyor. Fırat’ın doğusunda 5 km derinlikli bir “tampon bölge” oluşturulması anlaşması sürüyor. TC devleti, böylece, Suriye topraklarında kalıcı olmaya çalışıyor. İşgalci konumunu sabitlemek istiyor. Ama öyle anlaşılıyor ki, sınırın Türkiye tarafına da, Suriyeli göçmenleri yetleştirmek istiyorlar. Böylece Kürtlerin iki sınırdaki bitişik yaşamına son vermek istiyorlar.

Ama bu konuda adımlar atınca, Rusya, zor zaptettiği Suriye güçlerinin İdlib’e geçmesine izin veriyor. İdlib adım adım Suriye tarafından kurtarılıyor. TC devleti, İdlib’deki El Nusra ya da şimdiki adı ne ise, IŞİD’ci gruplara yardım konvoyu gönderiyor ve konvoy vuruluyor. İşe bakın ki, ölenler “sivil”, yani IŞİD’ci, cihatçı. TC devleti, hamisi olduğunu kabul ettiği bu çetelerle, ne kadar içli dışlı olduğunu da açık olarak kabul etmek zorunda kalıyor.

Şimdi, İdlib’den çeteleri, Libya cephesine gönderiyorlar.

İşte size savaş ekonomisinin ne demek olduğunu anlamak için birkaç örnek. Savaş ekonomisi denildi mi, bundan boşuna söz etmiyoruz. İdlib’deki çetelere tanksavar, uçaksavar füzelerini niye verdikleri açıktır.

Saray Rejimi, rant ve yağma ekonomisi üzerine yükseliyor. Kaz Dağlarının yok edilmesi, Bodrum tepelerinin yakılması, bu rant ve yağma ekonomisinin bir parçasıdır.

Kayyum işi de böyledir.

Gördük ki, HDP’den alınıp, önceki dönem, kayyum atanmış belediyeler yağmalanmıştır. Gördük ki, belediyeler bir rant kaynağı hâline gelmiştir. Gördük ki, İstanbul ve Ankara belediyeleri, havuz medyasını beslemektedir. Söylenenler doğru ise, Star gazetesine İBB, her ay, milyonlarca lira ödemekteydi ve bu kanallar kesilince Star gazetesi maaşları ödeyememiş.

İşte kayyum işinin bir ayağı da budur.

Diyarbakır, Mardin ve Van belediyelerine kayyum atanması, büyük bir hukuksuzluktur. Ve CHP, İYİ Parti, vb. partiler, büyük ölçüde sessiz kalarak bu utanca ortak olmaktadırlar. Bu durum, Saray Rejimi’nin karakterini göstermektedir. İmamoğlu’nun Bodrum’da Erdoğan’la yaptığı görüşme, süreci özetleyecek bilgiler içermektedir. Bundan emin olabiliriz.

İşte Saray Rejimi budur.

Tehdit, yalan, şantaj, hukuksuzluk, baskı, devlet terörü vb.

Tüm bunlar, korkunun ne denli derin olduğunun göstergesidir.

Ne oldu? 31 Mart seçimlerinden önce ellerinden gelen her şeyi yaptılar, yalan, baskı, hukuksuzluk vb. Ama kayyum atadıkları her yerde, seçimleri kaybettiler. Bugün, aynı şeyi yeniden deniyorlar. Hiçbir yasal ve hukukî alanımızın kalmadığını beyan ediyorlar.

Peki şimdi daha mı güçlüdürler?

Soylu’nun TV kanallarında anlattığı gibi devlet daha mı çok devlet oldu, daha iyiye mi gidecekler?

Hayır.

Günü kurtarmak peşindedirler.

Korkuyorlar ve korktukça daha çok ama daha çok saldırıyorlar. Bir gün, bir hafta ömürlerini uzatmaya çalışıyorlar. Kendilerinin de ne ilkesi, ne hattı, ne politikaları kalmıştır.

Korkudan saldırıyorlar.

İşte çözüm de burada saklıdır.

Biz de şaşırmadık. Kayyum politikasını biliyoruz. Bunu beklememek hata olurdu. Şimdi, işçi sınıfının çözümüne bakmak gerekir.

İşçi sınıfı devrimcileşmek, direnmek, örgütlenmek zorundadır.

İşçiler, devrimci sosyalizm saflarında yer tutmalı, orada saflara girmelidirler.

“Köle değiliz işçiyiz

Devrimin öncüsüyüz”

İşte bu bilinçle saf tutmalıyız. Direnişi geliştirmek, yaymak, hayatın her alanında kendi örgütlenmemizi geliştirmek zorundayız.

İstanbul belediyesine, Ankara ve İzmir’e daha kayyum gelmedi diye rahat olmak, Diyarbakır’a kayyum geldi diye ses çıkarmamak büyük, ölümcül bir hata olur.

İstanbul’da da şimdiden kendi meclislerimizi, halk meclislerini, emekçi meclislerini kurmamız gerekir. Öğrenci örgütlenmelerini geliştirmemiz gerekir. Her fabrikada, fabrika ve işyeri komiteleri kurmamız gerekli, işçi kurultaylarını geliştirmemiz gereklidir.

Örgütlenmek ve direnmek, direnişi yaymak ve örgütlenmek: İşte çözüm buradadır. Saray Rejimi’nin sonunu getirecek şey, işçi sınıfının devrimci örgütlenmesidir.