Ortadoğu “NATO”su mu?

Çocuklar öldürülüyor, insanlar boğazlanıyor, katliamlar organize ediliyor, şehirler yıkılıyor, tarih siliniyor. Modern dünya, kapitalist-emperyalist sistemin bugünkü aşamasında, insanlık adına akıl almaz cinayetler işliyor. İnsanoğlu, adeta, tüm vahşetini göstererek, yıkım tanrıları ile yarışıyor.
Suriye, Irak, Yemen yerle bir edilmeye çalışılıyor. Yağma ediliyor. Modern Batı, tüm vahşi yüzünü, insanlık adına utanç duyulacak bir pratikle ortaya koyuyor.
Ve bu emperyalist efendilerin, bölgemizdeki temsilcileri, tetikçileri, halklarımızın evlatlarının kanını dökerek, bu yağma savaşından pay almaya, kemik kırıntılarını kapmaya, bu aşağılık suça, en aşağılık biçimlerde ortak olmaya çalışıyorlar.
ABD ve müttefikleri, Suriye’deki direnişi hesaplayamadılar. Suriye halkının direnişi sürdükçe, karşılarına, IŞİD çetelerini çıkardılar. Tarihte ilk kez bir çete, devlet adı ile ortaya çıktı. Ve Putin’in açıkça deklare ettiğine göre, 40 kadar devlet, IŞİD ile doğrudan temas kurdu. İsterseniz, diplomatik, askerî, ekonomik, belki kültürel ilişkiler kurdu da diyebilirsiniz. Bunların başında, ABD, İngiltere, İsrail, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar vb. gelmektedir. Bu 6 ülke, doğrudan IŞİD çetelerinin organizasyonunda da yer aldılar. Petrol alıp sattılar, eroin ve haplar taşıyıp IŞİD’e destek sundular, militanlarını eğittiler, militanlarına yerleşim alanları sundular, sağlık desteği verdiler, silâh sağladılar vb. Kısacası, yağma ve talan, kan ve kâr birlikte yürüdü, yürütüldü.
21. yüzyılın ilk 15 yılını geride bırakırken, dünya, kapitalist sistem altında, emperyalist egemenlik altında, ancak ve ancak insanı yok ederek ayakta durabilen bir sistem içinde talan ediliyor, yağmalanıyor, yok ediliyor. İnsanoğlu, akla gelmeyecek biçimlerle aşağılanıyor, eziliyor, sömürülüyor.
Bu burjuva egemenliğe, bu emperyalist yağmaya, bu paylaşım savaşına, bu insanı insan olmaktan çıkartan sisteme karşı her yol ve araçla savaşmak meşru ve zorunludur. Bu sisteme karşı savaşmadan, insan olarak kalabilmek mümkün değildir.
İşte Suriye savaşı, tam anlamı ile budur.
Savaş alanında, IŞİD vb. çete örgütlenmelerine rağmen, katliamlara, yağmaya rağmen, ABD istediğini elde etmekten henüz uzaktır.
Suriye savaşı, emperyalistler arasında süren, dünyayı paylaşma savaşımının, buna bağlı olarak Ortadoğu’da egemenlik kurma savaşımının bir parçasıdır.
ABD, Esad rejimini yok etmeyi, Suriye’yi Libya hâline getirmeyi, bu yolla Ortadoğu’da, ABD-İngiltere-İsrail çizgisini egemen kılmayı henüz başaramamıştır.
ABD, Irak savaşı ile Irak’ı işgal etti. Milyonlarca insanı öldürdüler, sakat bıraktılar, göçe zorladılar. Ama yine de, “zafer” kazandığı Irak’ta, işler istediği gibi gitmedi. Pek çok sorunla karşılaştı. Suriye savaşı da bunun üzerine eklendi. IŞİD ile yapmaya çalıştığı şeyler, istediği sonuçların ancak bir kısmını karşıladı.
Ama yine de “dünya imparatoru” olmaktan çok hoşlanan ABD, yenilgiyi kabul edip, geri çekilmeyecektir. Hele hele, Türkiye gibi tetikçileri, Erdoğan gibi kâhyaları, biat etmeye hazır “liderleri” var iken. Elbette, Zapsu’nun söylediği gibi, Erdoğan’ı halının altına süpürmeden önce kullanacaklardır, kullanmaktadırlar. Hele ki, referandum ile çobanlık yolunu açmış iken, Erdoğan’a daha büyük bir gaz vermeleri mümkündür. Bu aynı zamanda Erdoğan’ın da ihtiyacıdır: Halifelik, torbada bekletilmektedir.
ABD, bölgede, yeniden hamleler yapmaktadır.
Kimyasal silâh bahanesi ile, hazır Rusya, yeni ABD başkanının nasıl davranacağını henüz bilmezken, hazır Rusya ABD yakınlaşmasına fırsat verme hayalleri ortada iken, Suriye havalimanına saldırması, bu hamlelerden biridir. Kimyasal silâh konusunda inceleme yapmakta isteksiz davranmaları da, bir tarz yeniden meydan okuma girişimidir.
Elbette bu yetmez, ABD’nın yeni başkanı, ilk yurtdışı ziyaretini, Suudi Arabistan’a yaptı. Başkanlık seçimleri sırasında Suudileri aşağılamak için neler söylediği akıllardadır. Suudi Arabistan’a inecekti ve kendisini karşılamaya gelen tuhaf giysiler içindeki Kral’ı görünce uçağın pilotuna, benzinimiz var mı, geri dönelim diyecekmiş. Oysa tersi oldu, tuhaf kafasını taşımakta zorlandığı belli olan boynunu, Kral’ın önünde eğerek, madalya aldı. Kral, madalyayı, yakaya takmamayı bilerek mi yaptı bilinmez, ama Trump’ın, bu pozu düşünemeyecek kadar paragözlü olduğu açık.
Ve öyle anlaşılıyor, Pentagon, CIA ya da herhangisi bu işlere bakıyorsa o, bir NATO benzeri örgüt kurma planları yapmaktadırlar.
TC ordusunun, Katar’da üs kurması, ÖSO unsurlarını eğitmesi, Osmanlı’dan kalan isimlerle adlarını koydukları IŞİD benzeri çeteleri kurmaları, bu Ortadoğu Sünni NATO’su için adımlardır.
Eskiden, CENTO diye bir askerî pakt vardı ve Ortadoğu’da Sovyet etkisine karşı mücadelede ABD’nin araçlarından biri idi. ABD, İran’daki değişikliklerden sonra, CENTO’nun artık işe yaramadığına karar vermiş olmalı ve ardından ünlü, komünizme karşı İslam’ın köküne kadar kullanılması demek olan “yeşil kuşak” projesini devreye koydular.
Şimdilerde İslam adına konuşan, Müslüman Kardeşlerden IŞİD’e kadar, El Kaide’den Erdoğan’a kadar tüm aktörler, bu yeşil kuşak projesinin mahsulüdürler. İslam’a verdikleri zarar da ortada olsa gerek, ama bunların tümünün “ABD’nin elinde İslam” anlamına geldiği artık biliniyor.
Bu yeşil kuşak projesinin, daha çok CENTO denilen askerî pakttan sonra ortaya çıktığı da açık. Zamanlama olarak da öyle gelmiş olabilir.
Oysa, şimdi yeniden, ABD, bu kez, NATO benzeri bir Sünni İslam’a dayalı askerî pakt kurma peşinde gibidir. Görünen budur.
Suudi Kralı, ülkesini batırmadan önce, ABD’den bu pakt yolu ile güvenliğini satınalma peşindedir. Esad’a demokrat olmadığı gerekçesi ile saldıran ABD, Suudi Kralı’na, 380 milyar dolar kere eğilmektedir.
380 milyar dolarlık anlaşma, acaba, bu Sünni NATO için bir adım mıdır? Suudi Kralı, parayı basarak, içinde Türkiye, Katar, Ürdün, Suudi Arabistan ve dışında da İsrail’in olduğu bir pakt mı kurdurmak istemektedir?
Bu arayışların hızlandığı açıktır.
Suudi Arabistan, Yemen ile savaşında kaybettiğini bu yolla mı kazanacaktır?
Suudiler, hele Kral ailesi, 380 milyar doları, ailesini tamamen ABD’ye taşımak için kullanacağına, tersine bir askerî pakt kurma peşindedir.
Türkiye egemenleri buna çok sevineceklerdir. Suudi parasına kölelik etmek, artık ‘Yeni Türkiye’ gerçeğidir. Suudi Kralı Trump’a parayı basacak, 380 milyar dolarlık anlaşmanın 110 milyar dolarlık bölümü silâh için verilecek ve karşılığında Trump, TC ordusunu, Suudi Kralı’nın emrine vermek üzere bir Ortadoğu Sünni NATO’su kuracak. Erdoğan, bu yeni görevini yerine getirirse, halifelik yolunda bir adım daha atmış olacak, böylece halife ünvanını kazanmak üzere, kendi cephesini yeniden tahkim etme olanağını bulacak.
Zaten artık ordu, işsiz güçsüzdür. İşlerini polise devretmektedir. Genelkurmay başkanlığı diye bir şey yoktur, zaten artık ordunun kurmaylık diye bir görevi de kalmamıştır. Kurmaylık görevi Pentagon’a devredilmiştir. Pentagon için, kurmay adam değil, sahada ölecek asker gereklidir.
Duruma uygundur.
Bu vesile ile, 15 Temmuz darbesinin, Erdoğan için allahın lütfu olsa da, ABD için, bu işleri yapmak üzere orduyu etkisizleştirmek anlamını içerdiği artık açıktır. Bu nedenle darbe, “başarısız” olmak üzere planlanmıştır ve başarısı da budur. Kalanını Erdoğan tamamlamıştır. Bu yolla, ordu, ülke içinde psikolojik olarak bile etkisini yitirmiştir. Ordu, bundan böyle ancak, Suudilerin emrinde işe yarayacaktır.
Gerçekte, ABD’nin Ortadoğu planlarında ihtiyaç duyduğu askerî kuvveti yaratma girişimidir bu. Referandumdan “evet” çıkması, bu yolla hazırlanmıştır. Eğer Erdoğan, bu görevi yerine getirebilirse sorun yok, yok yerine getiremezse, zaten Zarraf dosyası vb. hazırdır.
Soru şudur: Bu Ortadoğu Sünni İslam NATO’su, esas olarak kime karşı savaşacak? Elbette, esas olarak İran’a karşı, Suriye’ye karşı savaşacak. Bu amaçla oluşturulacak. Böylece, Ortadoğu’da ABD’nin kaybettiği her şey yeniden geri alınmış olacak, hedef budur.
Bu soruyu yeni bir soru izlemelidir: Bunun başarılı olma şansı var mıdır? Sünni bir NATO, acaba, nasıl ayakta duracaktır? CENTO kadar işi kolay değildir ve Suudilerin paraları dışında, Türkiye’nin askerî desteği dışında bir dayanağı da yoktur. Suudi ve Türk dayanışması, zaten İncirlik üssünden, Katar’da kurulan üsten bellidir. Bu dayanışmanın, bir güç oluşturma ihtimali oldukça zayıftır. Ama, işin efendisi ABD’nin bundan büyük bir kaybı olacağı da tartışma götürür. En fazla Suudiler kaybeder, Türkiye kaybeder. Onlar ise, zaten kaybeden oldukları için, denize düşen yılana sarılır misalı davranışlar sergilemektedirler.
Tüm bunlar, ister başarılmış olsun, ister gerçek niyet bu olmamış olsun, bize gösteriyor ki, Suriye savaşı, Ortadoğu’nun paylaşılmasının bir parçasıdır ve bu savaş, daha çok şeylere gebedir. İnsanlığın yüzkarası hâline gelmiş bu savaş, bölge halklarının anti-emperyalist ortak mücadelesi ile durdurulabilir. Bu savaş, ancak bir sosyalist devrim dalgası ile durdurulabilir ve üçüncü dünya savaşı, bu yolla bitirilebilir.
Halkların anti-emperyalist mücadelesi sadece gerekli olan şey değildir, gerekli olduğu kadar da olanaklıdır. o