“Ne yiyorsak oyuz; gıda politik bir meseledir”

 1. Yakın zamanda “yerli ve milli” bir tarım politikası uygulanacağı ilan edildi. Yönetenler ne zaman “yerli ve milli” vurgusu yapıyorsa, arkasında mutlaka uluslararası tekellerin, emperyalist devletlerin bir politikasının hayata geçirileceği şüphesi oluşuyor. Bu yeni ilan edilen tarım politikasının kapsamı ve amacı hakkında kısaca bilgi verir misiniz?

Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığıyla birlikte açıklanan Milli Tarım Projesi’nin iki nedeni var kanımca. Birincisi herkesin malumu olan 15 yıldır sürdürülen tarım politikalarının çökmesi.

Peki, uygulanan tarım politikaları neydi?

Tarımın serbest piyasa çarkının dişlilerinin arasına bırakılmasıydı. Ülke insanın gıdasını güvence altına alma, dışarıya muhtaç etmeden kendi üretim potansiyelimizle karşılamak yerine tarımda ihracata dayalı politikayı esas aldık. İhracat rekabeti zorunlu kılar. Rekabette kendi çiftçisini destekleyen, az gelişmiş ülkelerin çiftçilerinin desteklenmesini IMF ve Dünya Bankası yaptırımlarıyla/marifetiyle engelleyen gelişmiş ülkelerle rekabete kalkıştık.
Sonuç; hemen tüm ürünlerde ithalatçı olduk. Ülkemizi başka ülkelerin ürünleri istila etti. 15 yılda ülke olarak tarımsal ithalata yaklaşık 400 milyar dolar civarında bir ödeme yapmak durumunda kaldık. Kendi çiftçimize bu sürede verdiğimiz destek 80 milyon TL civarında kaldı. Tarımda böyle çöktük. Bu çökme hali üstü örtülemeyecek düzeye gelince de üzerine milli söylemiyle ipek bir şal gerilerek; Yerli/ Milli Tarım Projesi safsatasıyla kapatılmaya çalışılıyor.

İkincisi; tarımı çökerten yanlış politikalara devam edilecek. Fakat devamlıkta yeni hamleler yapılabilmesi için konjonktüre uygun iki sihirli kelime olan yerli ve milli kelimeleri hükümet yanlışlarına yaldız olarak kullanmayı seçti diye düşünüyorum.

2. Açıklanan politikanın içinde, özellikle sertifikalı tohum kısmı basında öne çıkıyor. Bu konuda ne yapılmak isteniyor?

Tarım tohum ile başlar. Toprağa tohum atar, fakat gübre ve ilaç atmazsanız da yine az veya çok ürün elde edebilirsiniz. Ama toprağa tohum saçmazsanız istediğiniz kadar gübre ve ilaç atın bir dirhem bile ürün alamazsınız. O nedenle tohum önemli. Ayrıca ürettiği ürününden tohumluğunu ayırana çiftçi, ayıramayıp dışarıdan mütemadiyen tohum satın alana tarla bekçisi denir. Sertifikalı tohum şirketlerin ürettiği, üreticilerin her yıl satın almak zorunda kaldığı tohumluktur. Milli Tarım Projesi’nin açıklanmasının hemen ardından Bakanlar Kurulu toplandı. Tohum ile ilgili bir karar aldılar. Alınan karar; 2018 yılından itibaren sertifikalı tohum dışında üreticilerin ürettiği ürünlerin satışının yasaklanacağı kararıdır. Çiftçilere 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu ile önce tohum üretip satamaz yasağı getirildi. Şimdi de Bakanlar Kurulu Kararı’yla sertifikasız tohum kullananların desteklenmeyeceği yasağı getirildi. Peki, tohum üretme yetkisine sahip kılınanlar kimler? Tohum şirketleri. Tohum şirketleri yerli mi? Hayır, hepsi değil, çoğunluğu acentacı şirketler durumunda! Dünyadaki tohumun tamamını üreten ise 10 büyük çokuluslu şirket. Milli Tarım Projesi’nin üzerine neden milli yaftasının geçirildiği sanırım tohum uygulamasıyla daha bir açıklığa kavuştu.

  3. “Yerli ve milli” tarım politikası ile çiftçilerin ve halkın başına neler gelecek?
Milli Tarım Projesiyle çiftçiler ürettiği ürününden tohumluğunu ayıramayacak. Ayırır ve ondan üretirse devlet desteği kesecek. Tohumluğunu her yıl şirketlerden satın almak zorunda bırakılıyor. Yani çiftçi şirkete sömürtülecek!
Şöyle ki; şirketlerin ürettiği tohumlar ekseriyetle hibrittir. Hibrit tohumlar yüksek verim vermesi için çok su ve gübre kullanmayı zorunlu kılar. Aksi durumda yüksek verim vermez. Fakat su ve gübre toprakla buluşunca tarlada yabancı ot artar. Yabancı ot asıl bitkinin gıdasına ortak olacağı için yok edilmesi gerekir. Bunun için yabancı ot ilacı kullanmak gerekir. Ayrıca yabancı otların yapraklarının alt kısmına bitkiye zarar verecek olan böcekler yumurtalarını bırakır ve orada ürerler genellikle. Bu kez böcek ilacı (zehiri) kullanmak gerekir. Yani bir tohumla başlayan serüvende su, gübre, yabancı ot ve böcek ilacı kullanımı zorunlu. Yoksa üretici için ürün elde etmek hayal olur. Tohumun dışında gübre ve ilaç parası ödemek mecburiyetinde kalacak.

Halka gelince, ilaç ve gübre kullanımı toprağı ve suyu kirletir. Küreyi ısıtır. İlaçlar ve gübreler üründe kalıntı olarak kaldığı için insan beslendiği gıdadan ötürü sağlık sorunu yaşayacak. Ekolojik denge altüst olacak. Her yıl aynı tohum kullanılacağı için biyoçeşitlilik azalacak. Halk olarak, çeşitliliğin azalması nedeniyle farklı çeşitlerden alacağımız vitamin ve mineralardan mahrum kalacağız. Yani karnımız doyacak ama beslenemeyeceğiz. Bu yüzden de sağlık sorunları yaşayacağız. Gıda sadece çiftçiyi değil, hepimizi ilgilendiriyor. Üretici çiftçiler ile tüketici halk birlikte mücadele ederek kaybettiğimiz (elimizden alınan) gıda egemenliğini/bağımsızlığını yeni baştan ele geçirmemiz gerekmektedir. Çünkü ne yiyorsak oyuz! Gıda politik bir meseledir.
Tohum üreten firmaların aynı zamanda ilaç şirketleri olduğunu düşündüğümüzde nasıl bir sömürü sarmalının içine sokulduğumuz daha net anlaşılır diye düşünüyorum.