Maltepe AKA-DER Toplumsal Cinsiyet Faaliyeti aktivistleri ile röportaj

Öncelikle merhaba ortaklar, nasılsınız?

Sağolasın ortak. Malum, yoğunuz ama yoğunluktan da memnunuz. Sen?

Teşekkürler. LGBTİ’nin açılımıyla başlayalım isterseniz?

LGBTİ; lezbiyen, gey, biseksüel, transseksüel ve interseksüel’in kısaltması oluyor, toplum içindeki bu bireyleri temsilen. Bu kısım önemli: Bu ismi kullanan farklı sivil toplum kuruluşları var. Bu kesim içindeki insanlara ise “LGBTİ bireyler” deniyor. Bu kısaltma daha önce LGBTT idi. Yani lezbiyen gey biseksüel transseksüel ve travesti. Travesti trans olmanın bir önceki adımıymış gibi bir algı vardı. Zaten emparyalist sistemin dayattığı bir ayrımcılık mevcutken kendi aramızda da organlar üzerinden bir ayrım söz konusu daha oluşmuş durumdaydı. “Kıllı Translar Vardır” cümlesi aslında birçok şeyi ifade ediyor. Toplumsal cinsiyet rollerinden ziyade transvestizm yani trans olma hali kişinin kendisine bırakılmış durumda artık. Toplumun seçtiği organlar değil bireyler belirliyor. Dolayısıyla artık tek T.

Söz isimden açılmışken; neden “Toplumsal Cinsiyet Faaliyeti” ismi?

Bizim mücadelemiz, toplumsal cinsiyet ve toplumsal cinsiyet rollerinin yarattığı dayatmayla… Belirli kalıplara sokulmaya çalışılan hayatların sıkışıp boğulmaması adına bir özgürlük mücadelesi vermekteyiz. Göze görünür olan LGBTİ mücadelesi olsa da aynı sistem heteroseksüel bireyleri de tutsak ettiği için onların da sahiplenmesi gereken bir mücadele. Bireylerin nasıl olması, nasıl yaşaması gerektiğine doğmadan önce birileri karar veriyor ve insanlar ona göre yaşamak zorunda hissediyorlar. Eve ekmek getiren erkek olmalı, evde sözü geçen erkek olmalı, maskülen olmalı, kadın dediğin boyun eğmeli kocasını mutlu etmeli çıtı pıtı evinin hanımı olmalı gibi birçok dayatma örneği verilebilir. Ama kimse sormaz o kişiye ne yapmak istediğini? Sırf bu dayatmalar yüzünden erkeklik gururu denilen mantık ve vicdan dışı bir kavram meydana getirilmiş. Örnek vermek gerekiyorsa kadından daha az alan bir erkek, toplum tarafından ezilmiş algılanabiliyor. Bunun acısını kadın çekebiliyor maalesef ki. Ya da heteroseksüel bir erkeğe duygularını açıklayan bir gey erkek düşünelim. Heteroseksüel erkek fazlaca tepki versin. Sizce neden? Çünkü nasıl olur da ondan hoşlanabilirdi onda gey olmaya dair hiçbir işaret yoktu ki. İşte bunun gibi birçok örnek sebebiyle LGBTİ ve kadın mücadelesi ortaklaşmakta ve erki yenmek istemektedir. Bu prangaların heteroseksüel bireyleri nasıl da yorduğunu ve erittiğini günden güne anlamaktayız. Bu sebepledir ki, aramızda çalışma yürüten heteroseksüel bireyler de var.

LGBTİ bireylerin ezilmesine ne gibi örnekler verilebilir?

Öncelikle temelde LGBTİ bireylerin birini sevmesinin resmen yasaklandığını söyleyebiliriz. Emperyalizmin ve yardakçılarının Ortadoğu sömürü politikasında ‘tek bayrak, tek dil, tek din’in yanı sıra ‘iki cinsiyet’ var. İki cinsiyet dediysek, kadın da bu planın içinde sadece köle konumunda yer bulabiliyor. LGBTİ’nin ise yaşam hakkı bile yok. Yaratılan tahammülsüz toplumda bir erkek ve bir kadın el ele tutuştuğunda bile artık tepkilerle karşılaşılabildiğini görüyoruz. Bunu iki erkek ya da iki kadın yaptığındaysa tepki ihtimali neredeyse kesin. Trans bireylerin ise sokakta rahatça dolaşması bile zor dersek abartmış olmayız. Konu sırf aşk değil elbette. LGBTİ bireyler toplumun hemen her alanında dışlanıyorlar. Birçok yerde kağıt üzerinde böyle bir kural olmasa da heteroseksüel olmak, işe girmek için şartlardan biri gibi. Bunun örneklerini ana akım medyada sadece bir kısım ünlünün başına geldiğinde görebiliyoruz ama cinsel yönelim yüzünden kovulmalar, işe almamalar çok sık yaşanıyor. Dolayısıyla heteroseksist kolunun geliştirdiği “bunlar fuhuşçu” ön yargısı aslında direkt olarak sistemin yaptığı bir zorlama. LGBTİ bireyler günlük yaşamlarında her an bunlara karşı direniyorlar. Yaklaşımlara bakıldığında bu, birinin mesela etnik kimliği üzerinden dışlanmasından pek farklı değil. İnsanlar sadece kendileri olmak istedikleri için zulüm görüyorlar

Toplumun birçok kesimi aslında LGBTİ bireylerle Gezi zamanı tanıştı.

Evet, böyle söylenebilir. Gezi’de herkesin ortak yanı artık ezilmekten bıkmış olmaktı. Ve belki de ilk defa bu kadar net karşılaştıkları LGBTİ bireylerin onlardan farklı olmadığını gördüler. Bu iki yanlı oldu aslında. Belki de yıllar sonra örneğin bir Kürt’ün rahatça, gerilmeden kendi dilinde konuşabildiği o komün toplumunda LGBTİ bireyler de kendilerini gizlememenin verdiği rahatlığın tadını çıkardı. Bizler devrimciler olarak LGBTİ mücadelesine el atmakta geç kaldık. Bu konuda hatamızla yüzleşmeliyiz. Dediğimiz gibi, bir insanın cinsel yöneliminden dolayı dışlanmasının, dili, dini, etnik kimliği vs.den dolayı dışlanmasından farkı yok. Ezilenlerin birbirlerine destek olması zorunluluktur.

Toplumsal Cinsiyet Faaliyeti’nin ne gibi aktiviteleri var?

Faaliyeti kurduğumuz andan itibaren geniş çaplı bir bilinçlendirme kampanyasını öncelikle kendi çevremizde başlattık. Devrimcilerin de mücadele alanına zamanında pek yakın olamamalarından kaynaklanan pek çok soru var. Çevremizi bir yandan LGBTİ bireylerin varlığıyla tanıştırırken bir yandan da aktivistlerimizin kendilerini geri çekmemeleri, kendilerini çevrelerine olduğu gibi kabul
ettirmeleri üzerine tabiri caizse inat etmelerini sağlamaya çalışıyoruz. Ailelere bunun bir hastalık ya da bozukluk olmadığını ve tıpkı çocukları gibi yalnız olmadıklarını anlatıyoruz. Bununla beraber tabii nasıl mücadele edilmesi gerektiği üzerine toplantılar yapıyoruz. Mücadele etmenin ilk şartı tabii ki örgütlenmek ve sorunun asıl kaynağını bilerek hareket etmek. Irkçılık, cinsiyetçilik, dincilikte olduğu gibi homofobinin ve transfobinin de kaynağı devlettir. Dolayısıyla toplumun ezilen bütün kesimlerinde olduğu gibi, LGBTİ bireylerin de kurtuluşu devrimle gelecektir. Bu anlayışla tartışma grupları kuruyor ve fikirleri bize katılanlarla örgütlenerek çoğalmaya devam ediyoruz. İlk kez faaliyet olarak katılacağımız Onur Yürüyüşü’ne de bu şiarla katılacağız. Tabii Onur Yürüyüşü’yle ilgili de pek çok soru işareti var. O yüzden öneminden bahsetmek gerekir. 1993’te devlet polisiyle, çetesiyle, Hortumcu Süleyman’ıyla bu yürüyüşe engel olmuş ve kamuoyunu yanlış
bilgilendirmek için epey çaba harcamıştır. Yılmayan mücadelecilerimiz sayesinde tam 10 yıl sonra 2003’te 40 kişilik bir yürüyüş gerçekleştirildi. Bu çok büyük bir kazanımdı bizler için. 2014’e baktığımızda da onbinlerden bahsediyoruz. İşkenceye tacize onların istediğinin aksine queer bir şekilde gülerek yanıt vermeyi unutmadık. O yüzdendir ki Onur Yürüyüşü’nün kimilerine göre festival havasında geçmesinin temeli budur. Erkek kadın ayrımı olmadan yürüyen binlerce cinsiyetsiz insan bir arada hareket ediyor. Kısacası normalin olmadığı bir hayat hayalinin bir nevi fragmanı. Sizleri de onur yürüyüşünde AKA-DER Toplumsal Cinsiyet Faaliyeti kortejine bekliyoruz.

ALIŞIN HER YERDEYİZ!

HOMOFOBİK DEVLET YIKACAĞIZ ELBET!

TRANSFOBİK DEVLET YIKACAĞIZ ELBET!