Kriz, çürüme ve direniş!

Çürümek, canlılara dair bir şey. Yaşamın son bulması, organizmanın tekrar doğaya karışıp, yeni bir başlangıç yapması için de zorunlu. Bazen de daha canlı hayat sürerken çürüme başlar, ki bu en kötüsü olsa gerek. Çürüyen organizma, kokuşur, dayanılmaz. İnsanoğlu, mezar kazmayı buradan öğreniyor. Bulaşıcıdır çürüme. Bir çürük patates, bir depo dolusu patatesi çürütebilir örneğin.

Toplumlar da çürüyor. Dinî kitaplar, çürüyen toplumlara ‘tanrı katından’ gönderilen felaketlerle dolu. En meşhuru Nuh Tufanı olsa gerek. Tanrı bile, çürümeye karşı sil baştan yapmayı deniyor.

İnsanı insan yapan şey, toplumsal niteliğidir. Bundan soyutlayınca ortaya bugünkü gibi ucube bir varlık çıkıyor. Bizim bir tufana falan ihtiyacımız yok, zaten içinde yaşadığımız dönem ve sistem, insanoğlunun en büyük cezası. Buradan çıkış insanın kurtuluşu olacaktır.

Emperyalist merkezlerin, sistemin devamı için kurduğu mekanizmaları, sızdığı kadarıyla biliyoruz. Mesela, Baykuş İmparatorluğu en bilineni. Seks köleleri, üç kuruş için her haltı yiyebilecek insanların yaratılmış olması vb. Uzağa gitmeye gerek var mı? IŞİD nedir ki?

Ama yine de en vahimi, tek tek bireyler yoluyla tüm toplumun kirletilmesi. Son günlerde yaşanan birkaç olay çok tartışıldı, daha da sürer. Palu ailesi, kendine özgü, münferit bir olay olarak ele alınacak gibi değil. Herkes şaşırıp dehşete düşmüş gibi yapıyor. Ensar Vakfı’nda ayyuka çıkan çocuk tacizi vakaları benzer vakıflarda, her türlü yurtta, okullarda, işyerlerinde sürekli olarak yaşanıyor. Bu olayı izlenir kılan, canlı yayında bir ailenin bu biçimde ortaya saçılması. Yoksa; diyanetin, din adamı kılıklı bezirgânların fetvaları ne kadar farklı bir şey öneriyor ki?

Özel mülkiyet, en büyük hırsızlıktır. Bu hırsızlığın koruyucusu olan devletler, tüm kurumlarıyla çürümenin merkezidir. İtibar aracı Saray mesela. Biat etmenin merkezidir. Saray’a çıkan iflah olmuş değil, muhtarından sanatçısına. Her gün oradan pompalanan, medyadan yayılan, din adamlarınca tütsülenen onlarca şeye maruz kalıyor toplum. İş cinayetine karşı tedbir almayı Allah’a karşı gelmek sayıyor, ama kendi zırhlı araç kullanıyor. ‘Kul’a şükür vaaz ediyor ama dünyanın en zengin adamları arasına giriyor. Müslüman gibi gözüküyor, ama bütün büyük günahları işliyor. Katliam, hırsızlık, iftira, yalan, dedikodu, her şey var. Fazlasıyla var. Ama başı secdeye değince her şey bitiyor. Biraz şekil yetiyor. Tövbe ediyorsun açılıyor bembeyaz bir sayfa. Yeni gün hayırlı olsun. İşte, çürüme böyle pompalanıyor tüm topluma. Sonunda toplum, ‘o saatte dışarda ne işi var’, ‘anne çocuğunu nasıl bırakır’, gitsin çalışsın’, ‘bal tutan parmağını yalar’, ‘çalıyor ama çalışıyor’ diyen, tuhaf bir mahluk hâline geliyor.

İşçi sınıfı, üreten, varlığı başka bir sınıfın sömürülmesine dayanmayan yegâne sınıftır. Bugün işçi üretici karakterinden koparılıp tüketici hâline getiriliyor. Bahsettiğimiz çürüme, toplumun yüzde 80’ini oluşturan işçi sınıfını da içine alıyor. Kolektif üretim yaptığının farkında olmayan, her koyun kendi bacağından asılır misali, gemisini kurtaran kaptan misali bireysel kurtuluş çare olmuyor, tersine, çürümeyi derinleştiriyor. Her fırsatta ‘direniş güzelleştirir’ diyoruz. Flormar’da, Cargill’de, market işçilerinde, Taş Yapı, TOKİ işçilerinde ve daha birçok yerde bunu görüyoruz. Düne kadar birbirine yabancı olan işçiler örgütlülük ve direnişle birbirinin ve kendinin farkına varıyor. Direnen arkadaşlarını yalnız bırakan, ‘aman işten atılmayayım’ diye daha çok işe sarılan, arkadaşlarına selâm vermekten çekinen, ‘dur bakalım ne olacak bekleyelim’ diyen işçi, yaşam karşısında çürümeyi tercih ediyor. İZBAN grevi yasaklanana kadar, işçilerin direnişine, rahatı bozulduğu için düşmanca yaklaşan işçiler gördük. Ama İZBAN işçisi de artık eski işçi değildir. Kendi kardeşinin direnişine patron, devlet ağzıyla yaklaşan işçi, çürümenin işçi sınıfı içinde aldığı yolu gösteriyor.

Biliyoruz ki, seyreden çürür. Örgüt, bu yüzden özgürlük, bu yüzden kurtuluşun kapısıdır.

Bu yüzden bu pisliği devrim temizler, bu devrimi sadece ve sadece işçi sınıfı yapar. Üreten ve yaratan olduğu için.

Yardım kuruluşu Oxfam’ın yaptığı çalışmaya göre, 26 zengin, yeryüzünde 3,8 milyar kişinin gelirine denk bir gelire sahip. Bu, çürümenin bizatihi kendisidir.

Ekonomik kriz; onlar ve biz

Geçtiğimiz yazın sonlarına doğru patlayan kriz derinleşerek sürüyor. Erdoğan ve damadı gördükleri her kameraya, çıktıkları her kürsüye ekonominin ne kadar iyiye gittiğini anlatıyorlar. Avuçları patlarcasına alkışlayanların bile inandığı şüpheli. Hiçbir şey bilmesek bile rakamların yalan söylemediğini biliyoruz.

Aralık ayında yapılan asgarî ücret görüşmeleri, yüzde 26 zam ile sonuçlandı. AGİ içinde asgarî ücret 2.020 TL oldu. Birleşik Metal İş Sendikası’nın araştırmasına göre, Aralık 2018 itibariyle 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 1.950, yoksulluk sınırı ise 6.745 TL’ye yükseldi. Bu hâliyle asgarî ücret daha işçinin eline geçmeden açlık sınırının altına düşmüş oluyor. Yüzde 26, psikolojik bir rakam gibi gözüküyor. Erdoğan kendi maaşını bu oranda artırmıştı. Son dönemde gerçekleşen TİS’lerin önemli bir bölümü bu civarda zamlarla bitti. Saray tarafından yasaklanan İZBAN grevi de Yüksek Hakem Kurulu’nda yüzde 26 ile bağlandı. Yine İzmir Metrosunda ‘psikolojik’ olarak yasaklanan grevde yüzde 26 ile bağlandı.

2018 sonunda açıklanan enflasyon yüzde 20,3 oldu. Yıllık enflasyon, memur ve emeklilerin maaş farklarının açıklamasında önem arz ediyor. Yılın son iki ayında, usta işi dokunuşlarla bir ‘düşüş’ sağlandı. Enflasyon sıralamasında dünyada 10. olan Türkiye, gıda enflasyonunda ise 5. oldu. İşçileri en çok ilgilendiren üç kalemde enflasyon, açıklananın üzerinde seyretti: Gıdada yüzde 25, konutta yüzde 24 ve ev eşyasında yüzde 32.

Açıklanan asgarî ücret, 2019’un dokuzuncu ayından itibaren bir üst vergi dilimine girecek ve işçinin eline geçen miktar düşecek.

Bu arada 2018’de çalışanlardan kesilen vergi 83,3 milyar TL olurken, şirketlerin ödediği vergi ise 78,6 milyar TL oldu.

Ekonomik krize çare olarak açıklanan YEP, kamu harcamalarında tasarruf öngörüyordu. Basında çıkan haberlere göre, bazı büyük hastaneler ödenek yokluğundan acil durumlar dışında ameliyat yapmıyor. Hasta yakınları, sarf malzemelerini sağlamak zorunda kalıyor. Buna karşılık, 2019 bütçesinde Cumhurbaşkanlığı bütçesi önceki yıla göre yüzde 233, diyanetin bütçesi ise yüzde 34 artırıldı. Cumhurbaşkanlığı’na 350 yeni araç alındı. Kâr amacı gütmeyen kuruluşlar adı altında dağıtılacak miktar 12,5 milyon TL oldu. 31 Mart seçimlerine kadar kullanılmak üzere kiralanacak hizmet araçları için Cumhurbaşkanlığı tarafından açılan ihale, yüksek teklif nedeniyle iptal edildi. Ardından aciliyet gerekçesiyle yenilenen ihale kapalı usulle düzenlendi ve Saray’a yakınlığıyla bilinen Akmercanlar Grubu ihaleyi aldı.

Maaşını alamayan, işsizlikten bunalan işçiler canına kıyarken, ülkede bir gelecek göremeyen ciddi sayıda nitelikli genç yurtdışına çıkarken, patronların Malta vatandaşlığı gündem oldu. Sabancı ailesinin birçok ferdi, vergi rekortmeni avukat ve eşi, Kurukahvecilerin sahipleri, Abdi İbrahim’in patronu, Reha Tekstil’in sahibi… Dış basında, bu tip gelişmelerin, çöküş yaşanan ülkelerde ilk belirtiler olduğuna dair yorumlar yer alırken, binlerce dolar milyarderinin de servetleriyle beraber ülkeden çıktığı biliniyor.

Patronlara kıyak ekonomisi

Hiçbir patron, memleketin şuna ihtiyacı var diye ‘üretim’ yapmaz. Onun için önemli olan, kâr etmek, sonra da daha fazla kâr etmektir. Bu yüzden sermaye sürekli daha kârlı alanlara kayar. Yine hiçbir patron, kâr etmeyen bir işletmeyi sürdürmeye devam etmez. Kâr oranları düşebilir, kazançları azalabilir o kadar. İflas eden, konkordato ilan eden patronları duyuyoruz. Hiçbiri, lüks yaşamından bir dirhem taviz vermeden yaşar. Devlet erkanı, emniyeti, savcısı önlerinde el pençe divan durur. Onlara vergi afları, borçlarına erteleme getirilir. İşçi maaşlarını ödemeleri için İşsizlik Fonu önlerine serilir. Yetmezmiş gibi, sigorta prim desteği yüzde 3’ten 5’e yükseltildi. İşsizlik sigortası patron payı yüzde ikiden bire indirildi. Kıdem tazminatı fonu için patronları üzmeyecek çözüm arayışı sürüyor. Birer şirket olan futbol kulüplerinin borçları, Ziraat Bankası bünyesinde yapılandırılıyor. Memura, işçiye, esnafa, çiftçiye bulunamayan kaynak, Varlık Fonu aracılığıyla sağlanıyor. Bu kapsamda olsa gerek, PTT’nin devlet hisseleri Varlık Fonu’na devrediliyor.

İşçiler için müjde olarak sunulan kredi kartı borcu yapılandırması da Ziraat Bankası’na ihale edildi. Böylece, bankalara kaynak aktarılırken, işçilerin önümüzdeki beş yıllık gelirine ipotek konulmuş oluyor.

İşçilerin ekonomisi

Açıklanan asgarî ücreti patronlar neredeyse sevinçle karşıladılar. Krizi her türlü mala yüzde yüze varan zamlarla, işçi çıkarmayla, teşvik ve aflarla fırsata çevirip kârlı çıkmışlardı zaten. Bazı işyerlerinde, işçilerin maaş kartlarını elinde tutan patronların, işçiye asgarî ücretin altında maaş verdiğini biliyoruz. Hatta, maaşını çekip, bir miktarını geri veren işçileri. Önümüzdeki dönem bunların daha fazla yaşandığını göreceğiz. Zira işsizlik tırmanıyor. TÜİK’in verileriyle hem de. 2018 Ekim ayı işgücü istatistiklerine göre, geçen yılın aynı dönemine göre işsiz sayısı 501 bin kişi artarak 3 milyon 788 bin kişi oldu. İşsizlik oranı ise yüzde 1,3 artarak yüzde 11,6 oldu. Yine aynı istatistiklere göre kayıt dışı çalışma oranı yüzde 33,7 oldu.

En büyük sorun ekonomi diyenlerin oranı yüzde 55’e çıkarken, icra dosyalarının sayısı 20 milyona ulaştı. En düşük emekli maaşı bin TL oldu. Tam 105 bin kişi önümüzdeki 3 yıl boyunca zam almadan bin TL maaş almaya devam edecek. Elektrik faturalarında indirim numarası çekilerek, dağıtım şirketlerinin payları artırılarak, şirketlere kaynak aktarıldı. Bizim cebimizden çıkan para en iyi ihtimalle aynı kalacak ama şirketlerin kasasına giren miktar artmış olacak.

‘Yasakçı zihniyet’ iliklerine işlemiş

AK Parti hükümetleri döneminde, İZBAN greviyle birlikte yasaklanan grev sayısı 16 oldu. Erdoğan’ın grev yasaklaması vaka-ı adiye. Sıradan yani. İZBAN grevi; CHP’nin ve eski DİSK Başkanı, daha eski DİSK Ege Bölge Temsilcisi, şimdiki CHP Milletvekili Kani Beko’nun grevci işçileri ve grevi karalayan, grev yasağına çanak tutan tavırlarıyla anılacak. Tüm sermaye partileri söz konusu işçiler ve haklar olunca aynı cephede buluşuyor. Bu işçi düşmanlığı, İZBAN işçilerinden sonra, İzmir Metro işçilerini de istemedikleri bir sözleşmeyi imzalamak zorunda bıraktı. DİSK’in konu hakkındaki sessiz tutumunu da not edelim.

Son günlerde basına yansıyan iki haber sendikal alanda yaşanan çürümeyi gösteren nitelikte. Türk-İş’e bağlı Tarım İş Sendikası’nın son dört yılda 47 yurtdışı gezisine 550 bin TL harcadığı haber oldu. Gezilerin 16’sı kumarhaneleriyle bilinen Kıbrıs’a yapıldı. Bir haber de yine Türk İş’e bağlı Dok Gemi İş Sendikası’ndan. Sendikanın 16 yıllık başkanı, sadece bir yıllık çalışma yaşamı olan oğlunu sendikanın genel merkezine yerleştirdi. Saray’ın danışman atamalarına benziyor.

İşçi cinayetleri

Patronların aşırı kâr hırsına devletin göz yummasıyla işyerleri işçiler için can pazarı olmaya devam ediyor. İSİG Meclisi’nin yaptığı çalışmaya göre 2018 yılında 1.923 işçi tamamen önlenebilir sebeplerle hayatını kaybetti. Bu rakamın en az diye altını çizmek gerekiyor. 3. Havaalanı inşaatında rögarda bulunan ceset, bir başka inşaatta molozların içine atılan ceset, patronların rüşvetle, korkutarak üstünü örttüğü vakalarla sıkça karşılaşıyoruz. İş cinayetlerinin bir de görünmeyen yüzü var. İş hastalıkları. İşçiler, hayatta kalabilecek ücreti almak için son derece kötü şartlarda, sağlık problemleri yaratacak tarzda çalıştırılıyor. Gözünün yaşına bakılmaksızın bu işçiler bir kenara atılıyor, silikozis hastalarında olduğu gibi ölümü bekliyor. İşçi cinayetlerinde sendikalı işçi oranı yüzde iki buçuk gibi düşük bir düzeyde. Bu da iş cinayetlerini önlemek için örgütlülük hakkında fikir veriyor.

İşçi sınıfı sermaye saldırılarına direniyor

Krizin giderek derinleşmesiyle birlikte devlet ve patronların işçi sınıfına yönelik saldırıları da arttı. İşçiler, bu saldırılara farklı biçimlerde eylemleriyle karşılık vermeye devam ediyor.

Son dönemde en çok karşılaşılan eylemler; işçilerin maaşlarını alamamaktan kaynaklı eylemleri. İflas-konkordato ilan edip kayıplara karışan patronlara, taşeron şirketlere karşı işçiler haklarına sahip çıkarak mücadele ediyor.

Bunun yanında, sendikaya üye oldukları için işten atılan işçilerin işe geri dönüş mücadeleleri var. Bazıları uzun süredir devam ediyor. Biten ve başlayan grevler var. KHK’larla işten atılan işçilerin mücadelesi başka bir alan. Tüm bunlarla beraber; ‘krizin bedelini krizi çıkaranlar ödesin’ faaliyetleri de devam ediyor. 

Tamamına vakıf olmak mümkün değil, her gün mutlaka bir yerlerde bir eylem, gelişme yaşanıyor. Toparlayabildiğimiz kadarıyla belli başlıklar altında özetlemeye çalışalım…

Grev

● İzocam Grevi: Türkiye’nin 500 büyük sanayi kuruluşu arasında yer alan İzocam Ticaret ve Sanayi’nin Kocaeli’nin Dilovası ve Mersin’in Tarsus ilçelerindeki fabrikalarında çalışan işçiler, toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine greve başladı. İşçiler, zam taleplerinin karşılanması yanında sendikal örgütlenme sürecinde baskılara karşı sendikadan istifa etmedikleri için işten atılan arkadaşlarının işe geri alınmasını istiyor. (18 Ocak 2019)

● İzban Grevi: İzmir’de, şehir içi banliyö hizmeti veren Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İZBAN’daki grev, 32’nci gününde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzaladığı kararnameyle yasaklandı. ‘Altmış gün süre ile ertelenmesine’ demeleri yasağın örtüsüdür. AKP/Saray, İZBAN grevine getirilen yasaklamayla beraber 16’ncı işçi grevini yasaklamış oldu. Grev, İZBAN ile Türk-İş’e bağlı Demiryol-İş Sendikası arasındaki toplu sözleşme sürecinde sonuç alınamaması üzerine 10 Aralık 2018’de başlamıştı. Grevin yasaklanması sonrasında sendika ile şirket bürokratları arasında sözleşme imzalandı. İşletmenin daha önce verdikleri, 2 yıllık toplamda yüzde 26 olan zam teklifi sendika tarafından kabul edildi. (21 Ocak 2019)

● Metro ve Tramvay A.Ş. Grevi: İzmir Metro ve Tramvay işletmesinde alınan grev kararı son anda anlaşmaya varılması üzerine başlamadan sona erdi. Bu işletme İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne ait ve Demiryol-İş Sendikası yetkili… Şirket ile sendika yetkilileri arasında yapılan görüşmede, yüzde 25 zam, seyyanen 700’er TL ve 106 gün ikramiye konusunda uzlaşmaya varılarak toplu iş sözleşmesi imzaladı. (11 Ocak 2019)

İzmir’deki bu gelişmeleri değerlendiren DİSK’in bir önceki genel başkanı Kani Beko’nun grevi yerel seçimlerle ilişkilendirerek grev kararını ve işçileri suçlayan ifadeleri tepkiyle karşılandı. Beko, aynı zamanda CHP kanalıyla DİSK başkanlığına, oradan bu dönem milletvekilliğine taşınan bir isim… 

● Kartal Belediyesi’nde grev kararı: DİSK Genel İş Sendikası ile İstanbul Kartal Belediyesi’nin yürüttüğü toplu sözleşme görüşmeleri ara bulucu sürecinin anlaşmazlıkla sonuçlanması üzerine grev aşamasına geldi. İşçiler, komşu belediye Maltepe’de kazanılan hakları emsal gösteriyor. Genel-İş Sendikası, yine CHP’li Maltepe Belediyesi ile imzaladığı toplu sözleşmede haftalık 45 saat çalışma süresinin 40 saate düşürülmesi, her kıdem yılına 3 TL kıdem zammı, 1 Mayıs’ta ücretli izin ve ikramiye gibi ek kazanımlar sağlamıştı. Kartal Belediye yönetimi ise, tıpkı İzmir’de olduğu gibi işçileri AK Parti’ye hizmet etmekle suçluyor. (02 Ocak 2019)

Hakları için eylem yapan işçiler

● Real Market işçileri: Real Marketlerin hileli iflas ilanına karşı işçilerin Nakliyat İş Sendikası öncülüğündeki hak arama mücadelesi sürüyor. İşçiler, alacaklı oldukları şirketin yan kuruluşları olan Metro Marketler ve Media Markt mağazalarında kasa kilitleme eylemleri ve mağazaların önünde basın açıklaması eylemleri yapıyor. (20 Ocak 2019)

● Makro Market işçileri: Yine Nakliyat İş Sendikası öncülüğünde, konkordato ilanıyla işsiz kalan ve tazminatları gasp edilen Makro Market işçilerinin mücadelesi de devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde, çeşitli illerden gelen işçilerin Ankara’da yapmak istedikleri basın açıklamasına müdahale eden polis, işçilerin toplanmasına fırsat vermedi. Bu arada işçiler, direnişin ilk kazanımını elde etti. İşçilerden bir kısmının izin paraları konkordato komiseri kararıyla işçilerin hesaplarına yatırıldı. İşçilerin eylemleri yerellerde sürüyor. (20 Ocak 2019)

● Ankara Gülveren TOKİ işçileri: İki yılı bulan süredir maaşlarını alamayan işçilerin direnişi sürüyor. İnşaat alanına gitmeleri engellenen ve her seferinde gözaltına alınıp para cezası kesilen işçilerin 7 Ocak günü, bir AVM önünde yapmak istedikleri açıklamaya da saldıran polis 5 işçiyle beraber, açıklamaya destek veren 5 vatandaşı ve bir gazeteciyi gözaltına alıp para cezası kesti. Ertesi gün, Meclis önünde kendilerini zincirleyen 4 işçi de polis saldırısı ile gözaltına alındı. (21 Ocak 2019)

● Okmeydanı Hastanesi işçileri: Hastanenin ek bina inşaatında çalışan İnşaat-İş Sendikası üyesi taşeron işçilerin ödenmeyen maaşları ve gasp edilen hakları için başlattıkları eylem sonuç getirdi. Defalarca verdiği sözü tutmayarak işçileri oyalayan ana firma Taş Yapı, işçilerin şirketi teşhir eden sürekli eylemleri nedeniyle haklarını ödemek zorunda kaldı. (21 Ocak 2019)

● Başakşehir Şehir Hastanesi işçileri: İstanbul İkitelli’de yapımı devam eden Başakşehir Şehir Hastanesi inşaatında çalışan 4 bin işçi, “yönetim istifa” sloganlarıyla yetersiz ve kötü yemek verilmesini protesto etti. Üyelerinden aldığı bilgiyi paylaşan Dev Yapı İş Sendikası Başkanı Özgür Karabulut; “Öğle yemeği yemeyip, eylem yapan bazı işçilere, firma yetkilileri tarafından pide alındığı söyleniyor” dedi. Şirketin, eylemin ardından talepleri karşılama sözü verdiğini belirten Karabulut, seçilmiş işçi temsilcileri ile firmanın toplantı yapılacağını belirtti. İlerleyen günlerde işçilerin taleplerinin kabul edilmesiyle eylemler sonlandırıldı. (23 Ocak 2019)

● Uzel Traktör işçileri: Son dönemde hakları için mücadele eden işçilerin artmasından etkilenen Uzel işçileri de hakları için harekete geçti. Tam 10 yıl önce, İstanbul Topçular’da bulunan Uzel traktör fabrikasının kapanması üzerine tazminatsız olarak işten atılan 1.500 işçi, haklarını aramak için eylem başlattı. (13 Ocak 2019)

● Tank-Palet işçileri: Sakarya’da bulunan Tank-Palet fabrikasının özelleştirilme kararına işçilerin tepkisi sürüyor. İşçilerin üyesi olduğu Harb-İş Sendikası imza kampanyasını sürdürürken 19 Ocak’ta Türk-İş’in de destek verdiği kitlesel bir miting düzenlendi. Fabrikanın, bizzat Erdoğan’ın isteğiyle Ethem Sancak ve Katarlı ortağına ait BMC’ye satıldığı netleşmiş gibi… (20 Ocak 2019)

● Eti Gümüş işçileri: Kütahya Gümüşköy’de bulunan Eti Gümüş maden işleme fabrikasında işten çıkartılan yaklaşık 900 işçi, 3 aylık maaşlarını alamadıklarını belirterek eylem yaptı. Kent merkezinde gerçekleştirilen eylemde mağduriyetlerinin bir an önce giderilmesini isteyen işçiler, fabrikada sadece 30 işçinin kaldığını, işyerinin kapanma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu ifade etti. (13 Ocak 2019)

● Nursan metalürji işçileri: 9 Aralık 2015 tarihinde üretimi durdurduktan sonra bir daha açılmayan Hatay Payas Organize Sanayi Sitesi’nde bulunan Nursan isimli metalürji fabrikasında çalışan yaklaşık 900 işçi, maaş ve tazminat hakları ödenmeden işsiz kaldı. Fabrika önünde toplanan 100 işçi, sorunlarının çözümü için yardım istedi. (05 Ocak 2019)

● Bozöyük Vitra işçileri: Bozüyük OSB’de bulunan Vitra’da çalışan işçilerin bir bölümü, istedikleri zammı alamadıklarını söyleyerek fabrika yönetimi ve sendikayı protesto etti. Eylem üzerine 5 işçinin işine son verilince işçiler bu kez arkadaşları için eylem yaparak, patron yanlısı dedikleri sendikacıları protesto ettiler. (09 Ocak 2019)

● Çates işçileri: Kadro hakları için 3 yıl önce 53 gün direniş yapan ve bu nedenle işten atılan Çates işçilerinin hukuk mücadelesi kazanımla sonuçlandı. Yargıtay, işçilerin kadrolu olarak işe iadelerine hükmetti. (27 Aralık 2018) 

Sendika hakkı için süren direnişler 

● Flormar Direnişi: Petrol-İş Sendikası’nın örgütlendiği Flormar fabrikasında, sendika üyeliği nedeniyle işten atılan işçilerin direnişi 8’inci ayını geride bırakıyor. Karakışa rağmen geri adım atmayan işçiler, kaymakamlığın keyfî çadır ve soba yasakları nedeniyle zor günler yaşasa da ilk günkü gibi kararlılıklarını koruyorlar. Fabrika patron tarafından adeta cezaevine dönüştürülmüş. İşçilerse moral ve neşelerinden bir şey kaybetmiş değil. Sendika hakkı için sürdürülen direnişlerin en büyüğü konumundaki Flormar’da, işçiler, kendileri kazanırsa işçi sınıfının kazanacağını bilerek direniyorlar. Direnişe destek ziyaretleri devam ederken, çeşitli yerlerde Flormar mağazaları önünde boykot çağrıları da sürüyor. (20 Ocak 2019)

● Cargill Direnişi: Bursa Orhangazi’de bulunan Cargill fabrikasında 14 işçinin, Tek-Gıda iş Sendikası’na üye oldukları için işten atılmaları üzerine başlayan direnişleri sürüyor. 300 güne yaklaşan direnişte, Eylül ayında İstanbul’a yapılan yürüyüş önemli bir köşe taşı olmuştu. Cargill işçileri, son dönemde sosyal medya üzerinden yaptıkları çağrılarla direnişe desteği büyütmeye çalışıyor. 

● Babacanlar Kargo Direnişi: Dokuz işçinin işten çıkarıldığı Gaziantep Babacanlar Kargo’da işe geri dönme mücadelesi ve sendikal direniş sürüyor. Direniş, 500 günü geride bıraktı. (19 Ocak 2019)

● Aydın Efeler Direnişi: Aydın Büyükşehir Belediyesi’nde otobüs şoförü olarak çalışırken, Sosyal-İş Sendikası’na üye oldukları gerekçesi ile işten çıkartılan işçiler açtıkları işe iade davalarını kazanıyor. Davası kazanımla sonuçlanan Şeref Şahin’in ardından Okan Aslan, Metin Ayen ve Ümit Gündar’ın da çalıştıkları Aydın İmar Sanayi ve Ticaret A.Ş.’deki işlerine iadesine ve kendilerine 4 aylık maaşı kadar tazminat ödenmesine karar verildi. Ayrıca, yasal sürede işe başvurmasına rağmen, işverenin süresi içinde işe başlatmaması halinde de 4 aylık ücretin tazminat olarak işçiye verilmesi kararı alındı. (20 Ocak 2019)

● Muayene İstasyonu Direnişleri: Nakliyat İş Sendikası’nın örgütlenme çalışması yaptığı üç ayrı araç muayene istasyonu işyerinde, işten atılan işçilerin işe geri dönüş mücadelesi sürüyor. Muğla’da 18, Eskişehir’de 15, Urla’da 11 işçinin işyeri önündeki direnişleri devam ediyor. 

● TNT/FEDEX: Yine Nakliyat İş Sendikası’nın çoğunluğu sağlayarak toplu sözleşme yapma hakkı kazandığı TNT/FEDEX lojistik firmasında yetki itirazı yaparak TİS sürecini tıkayan patron, 12 Aralık tarihinde, genel müdürlük önünde yapılan basın açıklaması ile protesto edilmişti. Sorunun çözülmediği için işçiler ve sendika yeni eylem kararları alıyor.

● Sibaş Direnişi: Aydın’ın Söke ilçesinde bulunan Sibaş Gıda fabrikasında işçi ve sendika düşmanlığı devam ediyor. Daha önce Tek Gıda-İş Sendikası’nda üye olan 54 işçiyi işten atan Sibaş patronu sendika üyesi 14 işçiyi daha işten attı. İşten atılan işçiler fabrikanın karşısına çadır kurarak direnişe başladı. Çadırları, evde oldukları saatte jandarma tarafından sökülen işçiler, atılan işçiler geri alınıp sendikayla toplu sözleşme masasına oturulana kadar direnişlerini sürdüreceklerini belirttiler. (29 Aralık 2018) 

Yukarıda sıralamaya çalışılan direnişlerin dışında da direnişlerin yaşanıp bittiğini biliyoruz. Yetişmesi zor. Her işyerinde, her evde “bu böyle gitmez” diye konuşuluyor. Bütün sorun, ne yapacağını bilememek. İşçi sınıfı, uzun zamandır örgütten, devrimcilerden öcü gibi korktu. Neredeyse işçi sınıfının denemediği tek şey kendi gücüne güvenmek kaldı. Özellikle, son dönemde, kararlı direnişlerin sonuç alıcı olması, işçileri cesaretlendiriyor. İşçi hareketinin önümüzdeki dönemde, sanılandan daha büyük ve radikal bir biçimde sahnede olacağını söylemek mümkün. İki yönlü bir çabaya ihtiyaç var. Birincisi; her biri bir işçi olan çevremize İşçi Gazetesi’ni okutmak, içeriğine katkı sunmasını sağlamak. İşyerinde, sendikasında bir gelişme olduğunda, mutlaka gazeteden faydalanacaktır. Bir sorusu varsa bize gelecektir. Sırf bunun için bile, her işçi, ayda hiç olmazsa bir kere ziyaret edilmeyi hak ediyor. İkinci çabamız ise; işçi hareketinin, birleşik bir potada, geniş bir işçi örgütünde buluşmasını sağlamak üzere olmalı. Dünyanın ve bölgemizin üzerinde dolaşan hayalet, ete kemiğe bürünmek için emeğimize bakıyor.