Karanlığa ve çürümeye karşı ekmek, adalet, özgürlük için ileri *

“Bir deli rüzgâr da benim ülkeme esse,

bunca acıyı, kederi,

kalp kırıklıklarını alıp götürse.”[2]

Biz yoksullar, ezilenler, ötekileştirilenler ya da işçiler, kadınlar, Kürtler, Alevîler veya yeryüzünün lanetlileri, yani Sarıgazi emekçileri… Biz bir kez daha ısrar ve umutla karanlığa ve çürümeye karşı ekmek, adalet, özgürlük talebiyle buradayız…

Dört yanımızı kara bulutlar sarıp, fırtınalar sarsıyorken ölüm ve acı karşımıza dikilse de; zulme ve zalime inat onlara “Hayır” demek, cesaret ve inançla itiraz etmek için buradayız.iz yoksullar, ezilenler, ötekileştirilenler ya da işçiler, kadınlar, Kürtler, Alevîler veya yeryüzünün lanetlileri, yani Sarıgazi emekçileri… Biz bir kez daha ısrar ve umutla karanlığa ve çürümeye karşı ekmek, adalet, özgürlük talebiyle buradayız…

Biz ekmek, adalet ve özgürlük mücadelesinde her gün, her saniye ölümlerle doğan halkız…

Gerçek(ler)in hayal olmadığını, ancak hayaller(imiz)in gerçek olacağı bilinciyle buradayız…

Evet, her şeyin hareket hâlinde olduğu ve hiçbir şey sonsuza dek kal(a)mayacağı bilinciyle hayata tutunan bizler, “Aç bırak itaat etsin, cahil bırak biat etsin,” diye haykıran egemen zorbalık karşısında; insan(lık)ın doğrudan eylem, düşünce ve itirazının en etkili silah olduğunu; bilginin onu pratiğe dökmediğimiz sürece bir değer taşımayacağını biliyoruz…

Albert Camus’nün, “Devrimci düşünce, tam anlamıyla insanın, insanlık durumuna karşı çıkışıdır,” uyarısı doğrultusunda, karanlıklardan korkmuyor ve on(lar)a meydan okuyoruz.

Şimdiye dek hiç kimsenin, doğru yolda kaybolmadığı, kaybolmayacağı indimizde aşikârken; “Çoğu zaman geceyi bir dinlenme vakti olarak düşünür ve anlatırsınız; oysa, gerçekte gece bir arayış ve buluş vaktidir,” diyen Halil Cibran’ı unutmuyoruz.

Bir de Gustave Flaubert’in, “Erdemin birinci ilkesi burjuvalardan nefret etmektir,” haykırışını…

* * * * *

Evet kapitalist sömürücülerden, aşımıza ekmeğimizi gasp edenlerden nefret ediyoruz!

Çünkü Eduardo Galeano, “Açlığı öldürmek yerine açları öldüren, ölüm musibetinden muzdarip bu dünya, bütün insanları doyurmaya fazlasıyla yetecek kadar yiyecek üretiyor… Mutlu azınlığın doyması için yığınların açlıktan ölmesi gerekir,” notunu düştüğü kapitalizmin vahşet dünyasında “Bazıları açlıktan ölüyor, bazılarıysa hazımsızlıktan. Emeğin gaspını garanti etmek için dünyada doktorlardan 25 kat fazla asker var,” diye ekliyor…

Örneğin Jeff Bezos’un, “8.4 milyar doları bir günde kazandığı”[3] cinnet tablosunun sorumluları burjuvalardır!

“Amazon’un CEO’su Jeff Bezos, dünyanın en zengin insanı unvanını Tesla CEO’su Elon Musk’tan geri aldı ve 191 milyar dolarla yeniden zirveye yerleşti. Tesla CEO’su Elon Musk ise 190 milyar dolarlık servetiyle ikinci sıraya geriledi. Dünyanın en zenginleri listesinde üçüncü sırada ise 137 milyar dolarlık servetiyle Microsoft’un patronu Bill Gates bulunuyor.”[4] Ve Bezos’ların, Musk’ların, Gates’lerin dünyasında  her yıl yirmi milyon çocuk açlık ve açlığın yol açtığı hastalıklardan dolayı ölüyor.

Bir buçuk milyar insan açlıktan dolayı ölümle yüz yüzedir.

‘Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) verilerine göre, dünya nüfusunun yüzde 53’ü yani 4.1 milyar insanın ulusal sosyal koruma sistemlerinden hiçbir gelir güvencesi yok.[5]

Yoksul Güney’de insanların yüzde 50’si için günlük ortalama kalori tüketimi, Nazi kamplarındaki günlük kalori tüketimine eşit hâle gelmiştir.

İki milyar insan temiz içme suyundan yoksundur.

Yaklaşık iki milyar insan hiç doktor yüzü görmemiştir.

Üretilen değerlerin yüzde 80’ini dünya nüfusunun yüzde 20’sini oluşturan zenginlerce tüketilirken, nüfusun yüzde 80’ini oluşturan yoksullar toplam değerlerin yüzde 20’si ile yetinmek zorundadır.

Almanya’da kişi başına düşen gelir, Etiyopya’da kişi başına düşen gelirin yaklaşık 300 mislidir.

Etiyopya’da ortalama yaşam süresi 40, Almanya’da 78’dir.

Dünyadaki servetin önemli bir kesimi en zengin yüzde 1’in elinde birikmiş durumdayken; ‘Dünya Eşitsizlik Raporu’na göre, bölgesel açıdan servet eşitsizliğinin en çok olduğu Ortadoğu’nun en zengin yüzde 10’luk kesimi burada toplam servetin yüzde 61’ini elinde tutuyor.[6]

‘BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) raporuna göre dünya üzerinde 82 milyon 400 bin insan şiddet ve insan hakları ihlâlleri nedeniyle yerini yurdunu terk etmek zorunda kaldı. 2020’de coronavirus nedeniyle getirilen seyahat kısıtlamalarına rağmen 2019’a göre yaklaşık üç milyon insan daha yerini yurdunu terk etmek zorunda kaldı. Bu rakam yüzde 4’lük artışa tekabül ediyorken;[7] üç yılda bir milyona yakın çocuk sürgünde doğdu![8]

Ayrıca üç yılda, 35’i bebek olmak üzere en az 440 mülteci ve göçmen çocuk Avrupa’ya giderken öldü. Bu sayının içinde 35 bebek ve 33 hamile kadın da var. Çocukların çoğu Fas, Libya ve Türkiye’den Avrupa anakarasına ulaşmaya çalışırken hayatını kaybetti![9]

Biz(ler) bu savaş, yıkım, açlık, zulüm ve ekolojik yıkım tablosuna “Hayır” demek, itiraz etmek için buradayız!

* * * * *

Evet, açız ekmek istiyoruz! Ekmeğimizi çalanlardan nefret ediyoruz…

“Neden” mi? Yoksulluk zirve yaptı.

Yoksul nüfus 16 milyonu geçti…

Her üç kişiden biri, “Durum daha kötüye gidiyor”, her dört kişiden üçü “Gelir gideri karşılamıyor,” derken!

Ayrıca her üç kişiden biri yoksulluk sınırında yaşıyorken;[10] Mart 2020’den Haziran 2021’e kadar pandemi koşulları altında geçen süreçte Türkiye’de yaklaşık 8 milyon çalışan yoksullaştı, milyoner sayısı 112 bin artışla 358 bin 760 kişiye ulaştı![11]

Aynı Türkiye’de sanayi devlerinin 2020 yılı kârı yüzde 50 artarak 92.5 milyar TL oldu![12]

Evet, işçi-emekçilerin yaşam şartları her geçen gün zorlaşırken holdingler kârlarına kâr katmaya devam ediyor. 2021’in ilk çeyreğinde Sabancı Holding kârını yüzde 47, Koç Holding yüzde 45 arttırdı![13]

Koç Holding’in 2021 ikinci çeyreğinde net kârı 3 milyar 201 milyon TL ile beklentilerin üzerinde gerçekleşirken;[14] Türkiye’deki en zengin yüzde 20’nin toplam gelirden aldığı pay yüzde 46.3, en yoksul yüzde 20’nin toplam gelirden aldığı pay yüzde 6.2 oldu ve aradaki fark ise 7.5 kat![15]

Özetle kapitalizmin adaletsizliği her geçen gün daha geniş kesimler için bilinir, daha çok hissedilir olmaya devam ediyorken; 2019’da net kâr 953 milyon lira olan Arçelik, 2020’de kârını yaklaşık 3 kat artırarak 2 milyar 879 milyon liraya çıkardı. Böylece Arçelik’in 2020 büyümesi yüzde 202 oldu. 2021’in ilk üç ayındaki kârı da yüzde 295 arttı.

Sarkuysan’ın 2019’da 88.8 milyon lira olan kârı, 2020’de 248 milyon lirayı aştı.

Koç Holding ve Ford Grubuna ait Ford Otosan ise 2020’de yüzde 114 kâr artışı sağlarken, 2021’in ilk 3 ayında artış yüzde 189’a tırmandı.[16]

Bunlar böyleyken; ‘Birleşik Metal İş Sendikası Araştırma Merkezi’nin (BİSAM) ‘Açlık ve Yoksulluk Sınırı Mart 2021’ araştırmasına göre, dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 2 bin 716 TL, yoksulluk sınırı ise 9 bin 395 TL olarak hesaplandı. Yani açlık sınırı 18 yılda 6.51 kat arttı.[17]

Verili tabloda Metropoll’ün ‘Türkiye’nin Nabzı 2021 Nisan Ayı Araştırması’ sonuçlarına göre, halkın yüzde 26.6’sı şu anki gelirleri ile temel ihtiyaçlarını bile karşılayamadığını belirtirken;[18] bireysel kredi alanlar 1 yılda 2.3 milyon kişi artıp, 34.4 milyonu aştı.[19]

Ayrıca 2018 Haziranı’ndan 2021 Haziranı’na dek yurttaşların bankalara ve finansman şirketlerine toplam borcu 270 milyar lira artarak 894 milyar TL’ye yükseldi.[20]

Bireysel kredi borcunu 2021 Mayısı’nda 108 bin, 2021’in ilk 5 ayında 291 bin kişi ödeyemedi.[21]

Kişi başına düşen gelir 8 bin 599 dolara düşerek son 13 yılın en düşük seviyesine indi.[22]

Tüm bunlar böyle olunca da Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Kayıhan Pala, “Pandemi en çok yoksul kesimi vurdu, ekonomik krizler de vatandaşın sağlığında olumsuz sonuçlara neden oldu,”[23] diyor.

Özetle ‘Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre 2002’den bu yana 54 bine yakın insan yaşamına son verdi. 2002’de 2 bin 301 olan intihar sayısı 2019’da 3 bin 406’ya yükseldi. İntihar gerekçelerinin başında hastalık yer alırken onu aile geçimsizliği ve geçim zorluğu izliyor. İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi’nin raporuna göre ise 8 yılda en az 502 işçi intihara sürüklendi. Söz konusu intiharların gerekçelerinde borç, işsizlik gibi ekonomik nedenler başta geliyor.[24]

Örneğin 2021’in Mart ayında 112 kişi intihar etti, en dramatiği ise 18 yaş ve altında canına kıyan 13 çocuktan ikisi 14 yaşında, ikisi 15 ve altısı 18 yaşında.

Kocaeli Üniversitesi’nden psikiyatri Prof. Dr. Mustafa Yıldız, 2012’ye kadar intihar edenlerin sayısı yılda 2 binli sayılarla ifade ediliyordu. Ama 2012’den sonra 3 binli sayılara geçildi. TÜİK verilerine göre 2018’de 3 bin 161 kişi intihar etti. 2019’da yıllık intihar sayısı 3 bin 406. Yani günde 9 kişi.[25]

Mevcut hâli, “İçinde bulunulan durumdan kolay bir çıkış görünmüyor,”[26] vurgusuyla ifade eden Prof. Dr. Özgür Orhangazi’nin sözlerine; Prof. Dr Öner Günçaydı’nın, “Bu işin sonu felaket”;[27] Uğur Gürses’in, “Kralın çıplak olduğu bir noktaya gelindi,”[28] tespitlerini de eklemeden geçmeyelim…

Şimdi Nâzım Hikmet’in, “Eğer adalet istiyorsan, zenginlerin sözlerine değil, fakirlerin gözlerine bakacaksın,” sözlerinin altını çizerek Eduardo Galeano’ya kulak verme zamanıdır:

“Sessizleştirerek öldüren açlık, sesini çıkarmayanları öldürüyor… Bizim tek bilmek istediğimiz yoksulların neden yoksul oldukları. Sakın onların açlığı bizi doyuruyor ve çıplaklığı giydiriyor olmasın?”[29]

* * * * *

Yanıt, Bu zulmün bir sınıflı toplum klasiği ya da bozulması gereken egemen bir oyun olduğudur!

Karl Marx’ın Bonn Üniversitesindeki hocası Ludwig Gall’in ifadesiyle, “Zenginlerle çalışanların çıkarları taban tabana zıt birbirine; emekçiler sefalete düştükçe zenginlerin yüzü güler refahı artar”ken, ekler Max Horkheimer da: “İnsan ancak çalıştığı kadar değerlidir. Özgürlük kavramı tam da bu noktada devreye girer.”

Gerçekten de Mao Zedung’un, “Sınıflı bir toplumda, herkes belirli bir sınıf statüsü içinde yaşar ve sınıf izini taşımayan, hiç bir düşünce yoktur,” diye tarif ettiği tabloda -bugünümüzü anlatırcasına!- Karl Marx hepimize hatırlatır:

“Tükettiğinden daha fazla zenginlik üreten tek bir toplumsal sınıf vardır, o da işçi sınıfıdır ve tüketilen ile üretilen arasındaki bu fark, doğal kaynaklar, makineler, ulaşım araçları, finansal krediler gibi üretim araçlarının tek sahibi olma stratejik konumlarının sayesinde, başka insanlarca gasp edilir; işçiler üretim araçları olmadan bir şey yaratamazlar, oysa bunlara sahip olmak, insanlığın geri kalanını açlığa mahkûm etme ya da kendi istediği şartlarda teslim alma gücünü verir.”

Soruna coğrafyamız açısından bakacak olursak: Zor bela geçinmeye “çalışan” milyonlarca emekçi, özellikle asgari ücretliler, yalnız olduğunu düşünen ve ülkeyi terk etmek isteyen gençler, güvencesizliği hem sosyal konumlarından hem de kimliklerinden dolayı yaşayan kadınlar, 65 yaş ve üstü çalışmak zorunda yaşlılar, EYT’liler, işsizler ama belki de özellikle genç işsizler, borçlu öğrenciler, ev işçileri, kuryeler vd.leri… Her gün daha derin bir sömürüye maruz bırakılıyorlar!

Kolay mı?

Thomas More’un, “Mülk sahipliğini ortadan kaldırmak, memleketin zenginliğini eşitçe, doğrulukla dağıtabilmenin ve insanlığı mutluluğa kavuşturabilmenin tek yoludur. Mülkiyet hakkı toplumsal yapının temeli oldukça, en kalabalık ve en işe yarar sınıf, yoksulluk, açlık, umutsuzluk içinde yaşayacaktır,”[30] diye tarif etti hâli şöyle açıklar Karl Marx:

“Kapitalist üretim amacı ürün değil, artı-değerdir.”[31]

“Toplum denilen şeyin devamlı çabası, üretken emekçiyi, kendi emeğinin ürününün elden geldiğince küçük bir kısmı karşılığında çalıştırmak için kandırmak, aldatmak, korkutmak ve zorlamak olmuştur.”[32]

“Emeğin toplumsal olarak gelişmesi ve böylece zenginlik ve kültür kaynağı hâline gelmesi ölçüsünde, çalışanlar arasında yoksulluk ve sefalet, çalışmayanlar arasında zenginlik ve kültür gelişir.”[33]

Yıkılarak aşılması gereken, tam da bu insanlık hâli/durumudur…

* * * * *

Hem de “Kapitalizmle birlikte burjuva siyasetinin de çöktüğü”[34] yerkürenin her yerinde ve elbette “Kapitalizm-Devlet-Mafya”[35] kıskacındaki coğrafyamızda da!

Coğrafyamız şu an 90’lardan bile çok daha geriye gitmiş hâlde. Artık mafya yeraltında değil herkesin gözleri önünde. İktidarın söylemlerine ve uygulamalarına, mahkemelerin kararlarına, seçimlere, Meclis’ten çıkan yasalara, bürokrasiye, kayyumlara mafyöz yönetim biçimi tamamen yerleşti.

Kolay mı? Mafya yasadışı kapitalizm; kapitalizm de yasal mafyayken ortada “Korkulan/Korkutan Bir Prens” vardır!

Siyasetbilimin kurucusu olarak anılan Niccolo Machiavelli’nin ‘Prens’ yapıtı, güçlü devleti yaratmak için “Prens”in sevilen değil, korkulan bir kişiliğe sahip olmasının zorunlu olduğuna değinir.

Korkulan bir “Prens” olmak, sevilen bir “Prens” olmaktan iyidir der. Sevgi, kişilerin kendinden kaynaklanan bir olgudur ve insanlar kendi özgür iradeleri ile severler, korku ise kaynağını kişilerin dışında yaratır. Prens korku yaratırsa bunun kaynağı kendisi olur.

Akıllı bir “Prens” ülke yönetiminde etkili olmak için kendisinden kaynaklanan araçları kullanırsa halkını denetim altında tutar ve egemenliğini tartışmasız sürdürür.[36]

Önemli olan halk değildir. Önemli olan güçlü devlet ve güçlü liderdir; tıpkı coğrafyamızdaki totaliter rejim gibi…

Söz konusu hâlde süreç olarak faşizmin “demokrasi”yi çürüterek yolunu açması yanında; “Faşist olduklarını bilmeyen ama zamanı geldiğinde bunu öğrenecek bir sürü insan var”;[37] Umberto Eco’nun, “XXI. yüzyıl insanın yanılgısı, faşizmin tekrar Nazi üniformasıyla geleceğini sanmasıdır,” saptamasıyla hepimize anlattığı üzeredir hemen her şey…

Verili çürüme tablosunda unutulmaması gereken çok önemli bir şey daha: “Marx’a göre çürümüşlük sokakları dolduran geçmişin kiri pası değildir yalnızca. Sınıfların bozulmasının ürünüdür ve iki karşıt biçim alabilir. Bir etkin çürümüşlük vardır, yani kastlar düzenine saldıran ve sınıfları ölüme götüren iyi bozulma. Bir de edilgin çürüme vardır, yani sınıfları olduklarından aşağı düşüren kötü bozulma. Bir sınıfın ‘lumpenleşmesi’, kendini sıkı sıkıya korumaya dönmesidir. Aynı zamanda bireyler toplamına indirgenerek bozulması demektir. Kötü bozulma ile iyi bozulma nasıl karşıtsa, lumpen-proletarya ile proletarya da öyle karşıttır: Biri sınıf bile olmayan bir sınıf, diğeri sınıf olmaktan çıkmış bir sınıf. Parasını burjuvazinin verdiği serseriler ordusu şeklindeki fantazmatik imge, daha korkulası olan şu sırrı barındırır: İşçi sınıfından işçi sınıfına karşı bir ordu toplamak her zaman mümkündür.”[38]

Yani süreç olarak “yeni” hâliyle faşizm, eskisinden çok daha sinsi ve tehlikelidir; yaşa(tıl)dığımız üzere…

* * * * *

İzaha gayret ettiğim tehlikeli gidişata “Dur” diyebilmek için itiraza, emek eksenli birleşik özgürlük ve adalet arayışına ihtiyacımız var…

Evet “Hayatta olmak bir tehlike, düşünmek bir günah, karnını doyurmaksa bir mucize”yken;[39] biliyoruz ki, “Adalet de tıpkı yılanlar gibi, yalnızca çıplak ayaklıları ısırıyor.”[40]

Örneğin 2017’de ‘Dünya Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 99’uncu sırada yer alan Türkiye, 2020’de 107’nci sıraya gerileyerek Nijerya, Mısır Kongo, Kamboçya gibi ülkelerle aynı kategoride yer alırken; 2018, 2019 ve 2020’de “özgür olmayan” ülkeler kategorisine geriledi.[41]

Aurelius Augustinus’un, “Adalet olmayınca devlet büyük bir çeteden başka nedir ki?” sorusunu hatırlatan tabloda hakikâti arayıp, itiraz eden kim olursa olsun zulüm görse de; özgürlük, zincire vurulmuş olmamaktır her zamanki gibi…

Ki bu da Karl Marx’ın,“İnsanlığın soyluluğu, çalışma ile sertleşmiş çehrelerde parlar”;[42] Henri Lefebvre’in, “İnsan, ancak insanca bir dünya yaratarak insanlaşır,”[43] ifadelerindeki üzere sosyalist olmakla mümkündür…

Elbette “Tarihin büyük savaşları ve devrimin büyük görevleri ancak, ileri sınıflar tekrar tekrar saldırıya geçtikleri ve yenilgi deneyimiyle akıllanmış olarak zaferi kazandıkları için yapılabilmiş ve çözülebilmiştir. Yenilen ordular iyi öğrenir,” diyen V. İ. Lenin’in, “Genellikle tarih, özellikle de devrim tarihi, en iyi partilerin, en bilinçli öncülerin ve en ilerici sınıfların düşündüklerinden daima, çok daha zengin içerikli, çok daha değişik görüntülü, çok daha çeşitli, daha canlı ve daha ‘kurnaz’dır,”[44] uyarısı ile birlikte “Kitleler ile yakın ol. Onlarla birlikte yaşa. Ruh hâllerini bil. Her şeyi bil. Kitleleri anla. Onlarla yakınlaş. Kesin olarak güvenlerini kazan. Önderler öncülük ettiği yığınlardan, öncü de emek ordusundan kopmamalıdır. Kitleleri pohpohlama ve onlardan kopma,”[45] tavsiyesini “es” geçmeden!

* * * * *

Bu uğurda emek eksenli örgütlerin ittifakını hayata geçirmek “olmazsa olmaz”ken; elbette birleşeceğiz. Lakin kiminle, ne için, neyi hedeflediğimizi unutmadan ve “Hiçbir noktada ilkesel taviz verme. Uzlaşma için sınıf çizgisinden ilk sapma yıkımının başlangıcıdır,” diyerek masada değil, mücadele içinde birleşeceğiz.

Özellikle de “AKP karşıtlığı” temelinde Kemalizm bir kez daha, “Ben ‘Atatürkçü’ değilim -Marksist’im. Böyle bir kavgada, doğal olarak ‘Atatürkçü’ dediğimiz kesime daha yakınım, çünkü benim Türkiye’nin ‘Batılılaşma’ kararıyla bir kavgam yok. Tayyip Erdoğan ve onun sözcüsü olduğu kesim Batı’dan nefret ediyor. Onların Atatürk’le kavgası bu kararı vermesi ve toplumu Batı’ya açmasına dayanıyor,”[46] diyen ‘Birikim’ci Murat Belge’den; liberal Hasan Cemal’in, “Erdoğan’ın 2023’te Atatürk’ten, Cumhuriyet’ten intikam almasına izin vermeyeceğiz! İzin vermeyeceğiz, çünkü Cumhuriyet’i demokrasi ile taçlandıracağız, bir demokrasi ittifakıyla Erdoğan’a hadi güle güle diyeceğiz,”[47] hezeyanına dek Kemalizm rehabilite edilerek CHP-İYİ Parti ittifakını önü açılırken…

Veya “tam tersi”; “Tarih Kürt halkına, bir bakıma Ekim Devrimi esnasında Rus proletaryasına yüklediği misyona benzer bir misyon yükledi. Tüm insanlığın kurtuluşuna öncülük etmek,”[48] denilerek sınıf meselesi “ulusal soruna” bağlanmaya kalkışma açmazıyla…[49]

Mao Zedong’un, “Liberalizmin üstesinden gelmek için olumlu bir özü olan Marksizm’i kullanmalıyız,” uyarısı eşliğinde; “Sosyal Demokrat partileri, birlikte mücadele etmenin yollarını aramak, araçlarını yaratmak yerine, … yok saymak antifaşist güçlerin birlik olasılıklarını sabote ediyor, faşizmin değirmenine su taşıyor,”[50] teorisizmi yerine tavrımız her ne pahasına olursa olsun ittifaka değil; bağımsız sınıf çizgisini korumak, sınıfa dayanmak, emek eksenli duruşu gölgelememek kaydıyla “… ‘Ortak eylem ereğiyle güçleri birleştirmek’, örneğin Marksistlerin ve halkçıların güçleri konusunda bu kesin olarak zorunlu. Ama siyasal tavır almaları dışlamak şöyle dursun, onu gerektirir bu. Eylem birliği ancak belli bir eylemin zorunluluğu üzerinde gerçek bir kanı birliği olduğu zaman gerçekleşebilir. Gün gibi ortada bu. Rus demokratlar, demokrat olmayan liberallerle demokratik bir eylem ereğiyle ‘güçlerini birleştirmek’ istemiş oldukları için zarar gördüler.

Örneğin siyasal grev yandaşlarının ‘güçleri’ ile karşı düşüncede olanların ‘güçlerini birleştirmek’ için çalışın: Hiç kuşku yok ‘eylem’e zarar verecektir bu. Hayır, önce ‘konumlar’, platformlar ve programlar arasında seçik, açık, tam, iyice düşünülüp taşınılmış bir ayrım çizgisi ortaya koyun, sonra inançları ve toplumsal nitelikleri nedeniyle birlikte çalışabilecek güçleri birleştirin, tam birlik beklenebilecek bir eylem ereğiyle yalnızca onları birleştirin. Girişiminiz o zaman ve ancak o zaman verimli olacak.”[51]

O hâlde emek eksenli birleşik eylem için “Kendinizi eğitin, çünkü aklınıza ihtiyacımız olacak. Örgütlenin, çünkü tüm gücünüze ihtiyacımız olacak. Harekete geçin, çünkü coşkunuza ihtiyacımız olacak!”[52] diyen Antonio Gramsci’ye kulak verin…

Ya da Sarıgazi’deki etkinliğimizin ‘Tertip Komitesi’nin çağrısını hatırlayın: “Bizler reddediyoruz, seyirci olmayı, sessiz kalmayı, ötekileştirilmeyi, kolumuza ayağımıza bir pranga daha takılmasını, önümüze yeniden uyduruk bir ‘seçim’ sandığı konmasını, ‘Şu çete olmadı bu çeteden verelim’ aymazlığıyla gözümüzün içine baka baka pisliğe batmış sistemlerini, işçi, kadın, çocuk demeden katledilen, kardeşi kardeşe düşman eden, tecavüzcülerini, cinayetlerini, varlıklarını onaylamamızı isteyen bir sistemi topyekûn reddediyoruz. Sömürüsüz, özgür, eşit ve güzel günler görmek için seni de aramıza, bize dayatılan gerici kuşatmaya karşı direnmeye çağırıyoruz.”[53]

* * * * *

Şimdi(ler) ekmek, adalet ve özgürlük için itiraz, direniş, başkaldırı zamanıdır!

Geçmişinden önemli mücadelelerini devralan bugün(ümüz), çelişkilerin keskinleştiği toplumların bağrındaki mücadele dinamikleri nedeniyle sermayenin kâbusu özelliği kazanmaya adaydır.

Kim ne derse desin; inişli çıkışlı bir seyir izlese de sınıf hareketlerindeki yükseliş devam ediyor.

Hangi biçim altında olurlarsa olsunlar, kapitalist iktidarların işçi ve emekçi kesimlere layık gördükleri yaşam biçimleri bu kesimler için katlanılamaz olurken; işçiler, kapitalistlerin saldırılarına grev, genel grev, sokak gösterileri veya birçok ülkede tanık olduğumuz gibi genel bir isyana dönüşen eylemlerle yanıt veriyorlar.

Yerkürede ve coğrafyamızda ücretli/ya da modern kölelik denilen hâlin en ağır kareleri karşımızdayken; çareler tükendiğinde, kişiler ve kitleler için itaatsizlik, itiraz, başkaldırı bir hak olarak ortaya çıkar ve çıkmaktadır da…

Sistem çürüyerek çökerken; tarih sahnesine sosyalistleri çağırmaktadır…

* * * * *

Kimilerinin -Konfüçyüs’ün ifadesiyle-, “Kuyunun dibinde yaşayanlar, gökyüzünü kuyunun ağzı kadar görebilirler,” yanılgını yaşama ısrarına aldırmadan ve bazı şeyleri kaybederek kazanacağımızı bilerek; Anton Çehov’un, “Hayır, hayır, beş para bile değeri olmayan bir lokma ekmek, bir sıcak köşe, bir mevki için çekilmez bütün bunlar. Böyle bir dünyada yaşanmaz!”

Desmond Tutu’nun, “Haksızlık karşısında tarafsızsan, o zaman zalimin safını seçmişsin demektir”!

Mahatma Gandhi’nin, “Tek kişilik bir azınlık bile olsan gerçek hâlâ gerçektir.” “Tarihin, yenilmez görünen tiranlarla ve katillerle dolu olduğunu unutmayın. Ama sonunda daima yenilirler”!

Che Guevara’nın, “Özgürlük sana gelmez sen ona yürüyeceksin”!

James Connolly’nin, “Devrim ancak dünyanın sıradan insanlarının, bizlerin, işçi sınıfının dizlerimizin üzerinden ayağa kalkıp hakkımız olanı aldığımızda gerçekleşir”!

Thomas Sankara’nın, “Devrimciler öldürülebilir ama fikirleri öldüremezsiniz”!

Henri Barbusse’ün, “Enternasyonalist olmadan, özgürlükten yana olunamaz,” saptamalarını Marksist-Leninistce hayata geçireceğiz…

Karl Marx’ın haklı olduğunu belirten “Tarihin Sonu” teorisyeni Francis Fukuyama’ya göre, “Tarihin yeni sonu, bağnazlığın ve eşitsizliğin yol açtığı sorunlarla gelecek”ken;[54] Étienne Balibar da, “Marx’ın döndüğü söyleniyor. Zaten hiç gitmedi ki! Ama gerçek olan kavranması ve kullanımının başkalaşmasıdır,”[55] diyor ve ekliyor “Marksizm, kesin karamsarlığın dışında olduğu kadar, kolaycı iyimserliğin de dışındadır,”[56] uyarısını da Henri Lefebvre…

Hayır! Karl Marx’ın teorilerinin “kusursuz” işleyişinden söz etmiyoruz, ancak varsa soru(n)ları aşmanın -hiçbir şey demeyen Jacques Derrida’vari!- post-modern “dil oyunları”nın harcı olamayacağını anımsatıyoruz…

Marshall Berman’ın, “Marx’ın ruhunun derinliklerinde kendi ruhumuzun gıdasını bulabiliriz”; Komutan Yardımcısı Marcos’un, “Marksizm’i tanımazsanız halkın gerçek dostlarını düşman, düşmanlarını ise dost belletirler sizlere. Kontrgerillayı kahraman, halkın gerillalarını terörist zannedersiniz… Devleti benimser, özgürlüğü reddedersiniz… Bayrağı kutsar, emeği reddedersiniz… Size anlattıkları resmi tarihe inanır, halkların mücadele geçmişini görmezsiniz… Ulus kimliğinizi sahiplenir, kardeşliği, insanlığı unutursunuz…”

Önce Daniel Bensaid’in, “Geçen yüzyılın sarsıcı tarihi, meta dünyasından, onun kana susamış tanrılarından ve onların ‘tekrar döngüleri’nden o kadar kolay kaçamayacağımızı göstermektedir. Lenin’in zamansız geçerliliği, bu gözlemden zorunlu olarak çıkmaktadır. Eğer siyaset bugün hâlâ ekonominin doğallaştırılması ve tarihin kaderleştirilmesi gibi bir çifte tehlikeyi önleme şansına sahipse, bu şans, emperyal küreselleşme koşulları altında yeni bir Leninist eylemi gerektirmektedir. Lenin’in siyasal düşüncesi, strateji olarak siyaset, elverişli uğraklar ve zayıf halkalar düşüncesidir…”[57]

Sonra da Karl Marx’ın, “Merhamet duymuyoruz ve sizden de merhamet beklemiyoruz…”[58] uyarıları eşliğinde Tasos Lividatis’in şu dizelerini telaffuz edin:

“İnsan demelerini istiyorsan sana,

Vazgeçmeyeceksin bir an olsun barış ve hak için çalışmaktan.

Sokağa çıkacaksın, haykıracaksın, sesler dudaklarını kanatacak

Yüzünü kanatacak kurşunlar – geri çekilmeyeceksin bir adım bile.”

Kahrolsun kapitalizm! Yaşasın sosyalizm!

Kazanacağız…

4 Eylül 2021, Çeşme Köyü.

 

Dipnotlar…

*: 11 Eylül 2021’de Sarıgazi Halk Festivali’nde yapılan konuşma…

 

[2]    Ümit Yaşar Oğuzcan.

 

[3]    “Jeff Bezos: 8.4 Milyar Doları 1 Günde Kazandı”, Sözcü, 8 Temmuz 2021, s. 22.

 

[4]    “Elon Musk’ı Geçen Bezos Yeniden Zirvede”, Sözcü, 18 Şubat 2021, s. 20.

 

[5]    “4.1 Milyar İnsan Güvencesiz”, 2 Eylül 2021… https://www.avrupademokrat.com/41-milyar-insan-guvencesiz/

 

[6]    İpek Özbey, “Alphan Telek: 10 Yılda Onlarca Milyon Borçlu Yarattık Her Yaştan”, Cumhuriyet, 10 Mayıs 2021, s. 7.

 

[7]    “BM: 82 Milyon 400 Bin İnsan Yerini Yurdunu Terketti”, 18 Haziran 2021… https://www.avrupademokrat.com/bm-82-milyon-400-bin-insan-yerini-yurdunu-terketti/

 

[8]    “Son Üç Yılda Bir Milyona Yakın Çocuk Sürgünde Doğdu”, 20 Haziran 2021… https://www.avrupademokrat.com/son-uc-yilda-bir-milyona-yakin-cocuk-surgunde-dogdu/

 

[9]    “Üç Yılda 440 Çocuk Avrupa’ya Giderken Öldü”, 21 Haziran 2021… https://www.avrupademokrat.com/son-uc-yilda-440-cocuk-avrupaya-giderken-oldu/

 

[10]  Necati Doğru, “Boş Tencere Devirdi Şahları ve Padişahları”, Sözcü, 1 Şubat 2021, s. 3.

 

[11]  “Pandemide yaklaşık 8 milyon çalışan yoksullaştı, 12 bin yeni milyoner doğdu”, 21 Ağustos 2021… https://t24.com.tr/haber/pandemide-yaklasik-8-milyon-calisan-yoksullasti-12-bin-yeni-milyoner-dogdu,973495

 

[12]  “İSO 500’de Kâr Keyfi”, Cumhuriyet, 27 Mayıs 2021, s. 14. “İSO 500’de Kâr Keyfi”, Cumhuriyet, 27 Mayıs 2021, s. 14.

 

[13]  “Holdingler Büyüyor, Emekçiler Daha da Fakirleşiyor”, 14 Mayıs 2021… https://direnisteyiz28.org/holdingler-buyuyor-emekciler-daha-da-fakirlesiyor

 

[14]  “Koç Holding’in Kârı Beklentileri de Aştı”, 13 Ağustos 2021… https://haber.sol.org.tr/haber/koc-holdingin-kari-beklentileri-de-asti-311399

 

[15]  Saniye Yurdakul, “Pandemi Süreci Sanatı ve Sanatçıyı Nasıl Etkiledi?”, Cumhuriyet, 3 Haziran 2021, s. 2.

 

[16]  “Zenginler, Yağmacılar ve Yoksullar”, 16 Temmuz 2021… https://direnisteyiz29.org/zenginler-yagmacilar-ve-yoksullar

 

[17]  “Açlık Sınırı Son 1 Yılda 375 Lira Arttı”, Cumhuriyet, 17 Nisan 2021, s. 11.

 

[18]  “Metropoll Anketi: Türkiye’de Halkın Dörtte Birinin Geliri Gıda ve Kiraya Yetmiyor”, 3 Mayıs 2021… https://dokuz8haber.net/ekonomi/arastirma-turkiyede-halkin-dortte-birinin-geliri-gida-ve-kiraya-yetmiyor/

 

[19]  “Kredi Borçlusu Çığ Gibi”, Cumhuriyet, 18 Nisan 2021, s. 13.

 

[20]  Erdem Sevgi, “Yurttaş Borca Battı”, Cumhuriyet, 24 Haziran 2021, s. 7.

 

[21]  “Batık Görünmeye Başladı”, Cumhuriyet, 16 Temmuz 2021, s. 11.

 

[22]  “Halkın Cebi Küçüldü Ekonomi Büyüdü”, Birgün, 2 Mart 2021, s. 13.

 

[23]  “Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Kayıhan Pala: Yoksulluk Toplumun Sağlığını Bozuyor”, 15 Temmuz 2021… https://artigercek.com/haberler/prof-dr-kayihan-pala-yoksulluk-toplumun-sagligini-bozuyor

 

[24]  Tuğba Özer, “8 Yılda 502 İşçi İntihara Sürüklendi”, Cumhuriyet, 14 Mayıs 2021, s. 10.

 

[25]  Orhan Bursalı, “Mart Ayında 13’ü Çocuk, 112 Kişi Neden İntihar Etti?”, Cumhuriyet, 18 Mayıs 2021, s. 6.

 

[26]  “Orhangazi: Ağır Bir Toplumsal Bunalıma Sürükleniyoruz”, Cumhuriyet, 2 Haziran 2021, s. 10.

 

[27]  Şehriban Kıraç, “Öner Günçaydı: Bu İşin Sonu Felaket”, Cumhuriyet, 21 Nisan 2021, s. 11.

 

[28]  İpek Özbey, “Uğur Gürses: Ülkenin Üstünden Battaniyesi Çekildi”, Cumhuriyet, 19 Nisan 2021, s. 9.

 

[29]  Eduardo Galeano, Aynalar: Neredeyse Evrensel Bir Tarih, çev: Süleyman Doğru, Sel Yay., 2009.

 

[30]  Thomas More, Ütopya, çev: Vedat Günyol-Mina Urgan-Sabahattin Eyüboğlu, İş Bankası Kültür Yay., 2014, s. 163.

 

[31]  Karl Marx, Artı- Değer Teorileri-Birinci Kitap, çev: Yurdakul Fincancı, Sol Yay., 2013.

 

[32]  Karl Marx, Kapital, Sermayenin Üretim Süreci, Cilt: I, çev: Alaattin Bilgi, Sol Yay., 1965, s. 316.

 

[33]  Karl Marx-Friedrich Engels, Gotha ve Erfurt Programlarının Eleştirisi, çev: M. Kabagil, Sol Yay., 1969, s. 22.

 

[34]  Fikret Başkaya, “Kapitalizmle Birlikte Burjuva Siyaseti de Çöküyor”, Kaldıraç, No: 241, Ağustos 2021, s. 60-61.

 

[35]  Fikret Başkaya, “Kapitalizm-Devlet-Mafya”, Kaldıraç, No: 239, Haziran 2021, s. 66-67.

 

[36]  Niccolo Machiavelli, The Prince, Mentor Books, 1962, s. 91.

 

[37]  Ernest Hemingway, Çanlar Kimin İçin Çalıyor, çev: Erol Mutlu, Bilgi Yay., 2006.

 

[38]  Jacques Ranciere, Filozof ve Yoksulları, çev: Aziz Ufuk Kılıç, Metis Yay., 2009.

 

[39]  Eduardo Galeano, Aşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri, çev: Süleyman Doğru, Sel Yay., 2012, s. 78.

 

[40]  Eduardo Galeano, Tepetaklak-Tersine Dünya Okulu, çev Bülent Kale, Sel Yay., 2018, s. 75.

 

[41]  Erdem Sevgi, “Her Alanda Gerileme”, Cumhuriyet, 11 Mart 2021, s. 4.

 

[42]  Karl Marx, 1844 El Yazmaları: Ekonomi Politik ve Felsefe, çev: Kenan Somer, Sol Yay., 1993., s. 114.

 

[43]  Henri Lefebvre, Marksizm, çev: Vedat Günyol, Sel Yay., 2019.

 

[44]  V. İ. Lenin, Sol Komünizm: Bir Çocukluk Hastalığı, çev: Ferit Burak Aydar, Agora Kitaplığı, 2010.

 

[45]  V. İ. Lenin ‘Kitlelerle İlişki’, aktaran: Fedor Konstantinov, Marksist-Leninist Felsefenin Temelleri, s. 413, Tarihte Birey ve Kitlelerin Rolü, İngilizce Baskı.

 

[46]  Murat Belge, “30 Ağustos ve Atatürk”, 2 Eylül 2021… https://t24.com.tr/yazarlar/murat-belge/30-agustos-ve-ataturk,32315

 

[47]  Hasan Cemal, “Erdoğan’ın 2023’te Atatürk’ten, Cumhuriyet’ten İntikam Almasına İzin Vermeyeceğiz!”, 2 Eylül 2021… https://t24.com.tr/yazarlar/hasan-cemal/erdogan-in-2023-te-ataturk-ten-cumhuriyet-ten-intikam-almasina-izin-vermeyecegiz,32319

 

[48]  Veysi Sarısözen, “Hem Türk Hem Sosyolog Hem Kürdün İç Meselesi”, Yeni Yaşam, 6 Ocak 2021, s. 10.

 

[49]  Unutulmasın: “Öcalan, genel olarak postmodern ve post-yapısalcı literatürden eklemlediği görüşleri, Türkiye’de ezilen bir ulusun, Kürt siyasal hareketinin güncel-politik ihtiyaçlarını merkeze koyarak, açıkçası zorlayıp uydurarak yeniden formüle ediyor. Örneğin, her türlü devleti kapitalist modernitenin bir parçası, bir zulüm aygıtı olarak tanımlamasına ve reddetmesine rağmen, kapitalist devletin varlığını korumasını ve ikna edici bir kanıt göstermeden ‘demokratik özerk’ toplulukla bir arada barış içinde yaşamasını savunuyor. Bu ‘çözüm süreci’nde Öcalan’ın savunduğu genel çizgidir… Sosyalizme alternatif bir model olarak sunulan… Demokratik Modernite’nin yaptığı; Marksizm eleştirisinden çok kapitalizm savunusudur.” (Arif Koşar, “Demokratik Modernite’nin ‘Marksizm Eleştirisi’nin Eleştirisi”, 1 Mart 2017… https://teoriveeylem.net/2017/03/demokratik-modernitenin-marksizm-elestirisinin-elestirisi/).

 

[50]  Ergin Yıldızoğlu, “… ‘Büyük Yenilenme’ ve Sosyal Demokrasi”, Cumhuriyet, 1 Şubat 2021, s. 11.

 

[51]  V. İ. Lenin, “Devrimci Atılım, 1912”, Gençlik Üzerine, çev: Kenan Somer, Sol Yay., 1977, s. 175.

 

[52]  Franco Lombardi, Antonio Gramsci’nin Marksist Pedagojisi, çev: Başak Ekmen-Sibel Özbudun, Ütopya Yay., 2000.

 

[53]  “Geleneksel Sarıgazi Halk Festivali Bu Yıl 11 Eylül’de Yapılacak”, 29 Ağustos 2021… https://www.gazetepatika15.com/geleneksel-sarigazi-halk-festivali-bu-yil-11-eylulde-yapilacak-96596.html

 

[54]  George Eaton, “Francis Fukuyama: Sosyalizm Geri Gelmeli!”, 24 Ekim 2018… https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya-forum/2018/10/24/francis-fukuyama-sosyalizm-geri-gelmeli

 

[55]  Étienne Balibar, “Başkalaşan Marx”, Yeni Yaşam, 8 Kasım 2018, s. 10.

 

[56]  Henri Lefebvre, Sosyalist Dünya Görüşü Marksizm, çev: Doğan Görsev, Yordam Kitap, 2007, s. 18.

 

[57]  Daniel Bensaid, “Sıçramalar! Sıçramalar! Sıçramalar!”, Yeniden Lenin, Kolektif, Otonom Yay., 2011.

 

[58]  Karl Marx, 19 Mayıs 1849, Mary Gabriel, Aşk ve Kapital: Karl ile Jenny Marx ve Bir Devrimin Doğuşu, çev: Deniz Gedizlioğlu, Yordam Kitap, 2019.

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz