İtiraflar ile gerçek katil; devlet!

10 Ekim Ankara Katliamı davası Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlandı. Davanın görüldüğü 5 gün boyunca Ankara Adliyesi polis ablukası altındaydı. Duruşma salonunda ise tutuklu sanıkların etrafında jandarmalar ve polisler etten duvar ördü.

Davaya Ceza Muhakemeleri Kanunu gereği zorunlu olarak müdafi atanan bir avukat, “Vicdanen bu durumu kaldıramıyorum” diyerek davadan çekildi. Toplamda 10 avukatın savunma yapmak istemeyerek davadan çekildiği öğrenildi.

Davanın görüldüğü 5 gün boyunca toplam 17 sanığın sorgusu yapıldı. Tutuksuz olan iki sanık Suphi Alpfidan ve Yakup Yıldırım müşteki avukatlarının talebi üzerine tutuklandı.

“Koskoca Cumhurbaşkanı aldandık demiştir”

Ankara katliamını gerçekleştiren canlı bomba Yunus Emre Alagöz ile birlikte ikinci canlı bombayı Gaziantep’ten Ankara’ya getiren araca eskortluk yapan, davanın kilit isimlerinden Yakup Yıldırım’ın çarpıcı ifadeleri dikkat çekti.

“Koskoca Cumhurbaşkanı aldandık demiştir. Biz de ekmek parası derdindeyiz, kandırılmışız” diyen Yıldırım, Adana Ceyhan’da polisin aracını iki kez çevirmesine rağmen yoluna devam ettiğini, Antep’ten Ankara’ya hiçbir engelleme yaşamadan geldiğini anlattı.

Emniyet tarafından gözaltına alınmadan önce uyuşturucu kullandığı için kendisini iyi hissetmediğini belirten Yakup Yıldırım, ”Polislerin kendime gelince benimle selfie çektiğini fark ettim. Oradakiler gülerek, elinize sağlık, ama bir iki çocuk ölmüş.” dediklerini aktardı.

Katliam davasındaki en somut skandal

Yakup Yıldırım’dan kalan en önemli beyan ise, Ceyhan’daki polis noktasında 2 kez aracı durdurulmasına ve aracında uyuşturucu olmasına rağmen geçişine polis tarafından izin verilmesi, arkadan gelen ve canlı bombaları taşıyan Halil İbrahim Durgun’un kullandığı aracın ise aynı kontrolden hiçbir aramaya takılmadan geçmiş olması oldu. Katliama nasıl yol verildiğine ilişkin çok somut bir beyandı bu.

“Antep Emniyeti’nin her şeyden haberi var”

Davaya ilişkin duruşmanın 5’inci celsesinde tutuklanan Suphi Alpfidan, yeniden ifade vermek istediğini belirterek, kendisinin ve ailesinin can güvenliğinin sağlanmasını istedi.

Antep Emniyet Müdürlüğü’nün her şeyden haberi olduğunu söyleyen Alpfidan, Antep Emniyet Müdürlüğü’ne yönelik saldırıdan önce Halil İbrahim Durgun ve yanındakilerin kaldığı evi Emniyet’e anlattığını da ifade etti.

Daha önce gözaltına alınan Alpfidan, IŞİD’in ödeme listesinde adı geçmesine rağmen, Ankara Katliamı’nda kullanılan eskort araçta ve IŞİD’in başka araçlarında parmak izi olmasına rağmen denetimli serbestlikle salıverilmişti.

Duruşmada, canlı bombaları Ankara’ya getirmekle suçlanan, Hakan Şahin’in yakın arkadaşı olan ve Halil İbrahim Durgun ve Yunus Durmaz ile irtibatlı olduğu tespiti yapılan Yakup Yıldırım’ın tutuklanmasına karar verildi.

IŞİD’in Antep Emiri Yunus Durmaz ile bağlantılı olduğu ve mühimmat ve patlayıcı taşıdığı, sınırdan gelen militanlara lojistik destek sağladığı iddia edilen Hüseyin Tunç ise ifadesinde amonyum nitratı Ankara Gar Katliamı için taşıdığını itiraf etti.

“Halihazırda ‘Ak Parti’liyim”

‘Ömer Hattab’ kod adlı Mehmeddin Baraç ise kendisine ‘Bağdadi’ye mektup gönderdin mi?’ diye soran polislere, “Öyle olsa seninle değil, Hakan Fidan’la muhattap olurdum” yanıtını verdi. En büyük abisi polis olan Baraç, avukatların, “Abin hangi birimde çalışıyor, istihbaratta mı?” sorusuna “Cevap yok!” diye karşılık verdi. İfadelere göre Baraç, üç ayrı noktadan Suriye’ye gidip geliyor, Emniyet’e üzerinde silah olduğu halde rahatça girip çıkabiliyordu. “Halihazırda ‘Ak Parti’liyim” diyen Baraç, ambulansla Suriye’ye geçtiğini de anlattı.

‘İHH varsa pasaport gerekmez!’

Nihat Ürkmez ise ifadesinde, esas mesleği olmamasına rağmen Suriye’deki İnsani Yardım Vakfı (İHH) kampında aşçılık yaptığını söyledi. İfadelerinden kampa ‘IŞİD’ciler de dahil olmak üzere’ kimin girip çıktığının belli olmadığı anlaşılıyor. Ürkmez, pasaportu olduğu halde ‘pasaport kullanmadan’ İHH yardımıyla Suriye’ye geçtiğini de söyledi.

Davanın görüldüğü beşinci günkü duruşmada sanık avukatı Orhan Şahin, ailelerden birinin feryadı üzerine ailelere dönüp “Provokatör” dedi. Şahin’in bu sözlerinin ardından ailelerden büyük tepki geldi. Salon karıştı, arbede çıktı. Jandarma sanıkları korumaya alıp salondan çıkarırken, polis ise Şahin’i korumaya aldı.

IŞİD’le organik bağları var, tahliye edildiler

Davada 2 sanık ise tahliye edildi. Bunlardan biri bomba düzenekçisi Metin Akaltın’ın ‘mücbir sebeble’ bırakılan eşi Hatice Akaltın, diğeri ‘yeni çocuk sahibi olduğu için tahliye edilen’ kendini patlatan katliam planlayıcısının eşi Esin Durgun. Her ikisinin de örgütle organik bağları ve para ilişkileri var.

Davanın dördüncü celsesinin görüldüğü 10 Kasım günü ise duruşma öncesi Ankara Garı önünde buluşan 10 Ekim aileleri ve yaralıları, katliamın 13’ncü ay dönümünde  kaybedilenleri andı.

IŞİD örgütlenmeye devam ediyor

Katliam Davası’nın 5’inci gününün ardından ortaya büyük resmi gösteren bir tablo çıkıyor:
Antep içinde dernekler, dernekler içinde IŞİD, sanıkların ifadeleri, hepsi Türkiye ve Antep özelinde IŞİD’in örgütlenmeye devam ettiğini gösteriyor. Sanıklar mahkeme salonunda bile organize hareket ediyor.

Katliamda yer alan tüm IŞİD sanıklarının yolu Genç Muvahhidler Derneği’nden geçiyor. Vahdet Derneği, Genç Ensar Derneği ve Müslüman Gençler Derneği; İŞİD’cilerin toplanma ve çatışmalı bölgelere adam gönderme merkezleri.

Dernekler sadece Antep’le sınırlı değil. Sanıklardan Nihat Ürkmez, Elazığ’da ISLAH-DER içinde faaliyet gösterirken Bingöl’lü Mehmeddin Baraç ise bir dönem Muhafazakâr Gençlik Derneği’nin başkanlığını yaptığını söylüyor. Hatta dernekler yurtdışına kadar uzanıyor. Bosna, Hollanda ve Almanya’ya seyahat eden Nihat Ürkmez, Ebu Hayat Vakfı’ndan söz ediyor. IŞİD’in örgütlenmeye devam ettiğinin en büyük göstergesi derneklerin isim değiştirerek yollarına devam etmesi.

Kaynak: İşçi Gazetesi, Cumhuriyet, 12 Kasım 2016