İdlib, Suriye savaşında düğüm

Son bir aydır, İdlib’de, Suriye ordusunun ilerleyişi, IŞİD ve diğer çetelerin sahadan temizlenmesi süreci yaşanıyor. Olay bu boyutu ile kalsa, mesele yoktu. Suriye devleti, kendi organizatörleri tarafından bile savunulamayacak durumda olan IŞİD çetelerini, işgal ettikleri topraklardan temizlemek istiyor. Buna normal olarak Türkiye’nin, ki göçten zarar çektiğini söylemektedir, alkış tutması gerekirdi. Ama olayın daha farklı olduğunu biliyoruz.

Suriye ordusu ilerlemeye başlayınca, karşısında IŞİD çeteleri ile birlikte, diğer çetelerle birlikte, aynı anda Türk ordusunu (TSK) buldu. TSK, kendine bağlı olduğunu gizlemediği, açıktan da kabul etmediği, eski adı ÖSO (yani Özgür Suriye Ordusu), yeni adı MSO (Milli Suriye Ordusu) olan güçlerin “kontrolü” altında olduğunu iddia ediyor. Hatta İdlib’de bunlardan başka unsurun da olmadığını, tümünün “ılımlı” unsurlar olduğunu iddia ediyor. Ama işin böyle olmadığı, MSO yanında diğer çetelerle TSK arasında, bilinen, derin ilişkiler olduğu da açık.

Bahçeli, acaba, ÖSO’dan MSO’ya geçerken, MSO adını öneren midir? Hani “milli” ya. Bahçeli “yerli ve milli” iktidar müttefiki olduğu için, Suriye’ye karşı savaşmak için TC tarafından 100 dolar karşılığında kiralanan Suriyelilere, “milli” demeyi akıl etmiş olmalıdır. Erdoğan da bunu kesinlikle takdir etmiştir.

Adını MSO olarak koyarak, Suriye devletine karşı savaştırmak için çeteler organize eden TSK, çetelerin yanında Suriye ordusunun karşısına çıkınca, İdlib’den kayıp haberleri gelmeye başladı: Önce “7 şehit” haberi geldi, ardından da başkaları.

Bu durum, Erdoğan ve Bahçeli’nin farklı yollarla kükremelerine neden oldu. Erdoğan, Şubat sonuna kadar diyerek bir süre verdi ve 1- Suriye ordusu eski konumuna çekilsin, 2- Rusya, Suriye’yi desteklemesin, dedi. Buna uymazlarsa, saldıracaklarını ima etti.

Bahçeli ise, yansın İdlib, kül olsun Şam gibisinden, son derece “vatansever” kükremelerde bulundu. Belki de, yanındakiler, Bahçeli’nin bir koşu Şam’a kadar koşma girişimini zor engellemiştir.

Türkiye ile Rusya arasında bir dizi anlaşma, mutabakat var. Bunlardan biri Soçi Mutabakatı’dır ve Eylül 2018 tarihlidir. Bu mutabakatta, Türkiye, hem Suriye’nin bütünlüğünü kabul ediyor, hem de İdlib’de bulunan çeteleri, kontrol altında tutacağı sözünü veriyordu. Bu nedenle, Rusya, Türkiye’ye gözlem noktaları kurma izni veriyordu ve Türkiye de, M5 ve M4 otoyollarının temizleneceği garantisini veriyordu. Demek ki, aradan bir buçuk yıl geçti. Türkiye’nin gözlem noktaları oluştu. Anlaşmanın bir maddesi ise, hayata geçti. Ama diğer maddeleri, M4 ve M5 otoyolları, çetelerin denetime alınması, ağır silâhların toplanması vb. hiçbir biçimde işlemedi.

Türkiye, bunu açık olarak yapmadı ve yapmayacağı da önceden belli idi, en azından, yapmama ihtimali bir sır değildi.

ABD, Erdoğan’a, İdlib’de Suriye ve Rusları oyalama görevi vermiştir ve bu ABD için zaman kazanmak anlamındadır. Öte yandan, Suriye savaşının karşı tarafı, karşı cephesi dediğimiz yerin başında ABD vardır ve Türkiye, tıpkı İsrail gibi, ABD’nin müttefikidir. Bu savaşta da bu geçerlidir. Dolayısıyla, Türkiye’nin, kendine zarar veren İdlib ve Suriye politikasını uygulaması, ancak ABD kontrolü ile anlaşılırdır. Bu nedenle de, Türkiye’nin Soçi anlaşmasına bağlı kalmasını beklemek mümkün değildi. Rusların böylesi bir beklentisi var mı idi, bilemeyiz, ama görünen o ki, Suriye’nin böyle bir beklentisi yoktu.

Suriye ve Rusya tarafı, Türkiye’yi, Soçi anlaşmasının uygulanmadığı konusunda çok defa uyarmışlardır.

Ve gelinen noktada, Suriye, geçen Kasım ayından başlayarak, harekete geçmeye başladı. Önceleri, yani, Şubat ayına kadar, Türkiye’nin sadece 2 gözlem noktası Suriye ordusunun kurtardığı alanda kalmıştı. TC, bu gözlem noktalarını boşaltmadı. Hatta, bölgeden yansıyan bazı haberlerde, bu gözlem noktalarına sığınan çetelerin olduğu ve bunların zaman zaman saldırıya geçtiği anlaşılmaktadır.

Ama son durum biraz daha farklı.

Sayısını bilmiyorum, ama Suriye’nin geri aldığı alanlar içinde daha fazla “gözlem noktası” var. Ve bu gözlem noktalarından, bu kez açıkça, Suriye ordusuna ateş açılmaktadır. Yani, yakın bir dönemde, bu gözlem noktalarına dönük Suriye saldırıları da gündeme gelebilecek demektir. Tabii, Türkiye, bu gözlem noktalarını boşaltmazsa.

Şimdi, M5 otoyolu temizlenmiş görünmektedir. M4 otoyolunun M5 ile kavşak noktası olan alan da Suriye ordusunca alınmıştır. Bunlar elbette son derece stratejik gözüküyor. Türkiye, bu kavşağı tutmak için, IŞİD çeteleri ile hamle yaptığı sırada, kayıplar vermiştir. Türk tarafının 7 şehit açıklamasına rağmen, bölgeden gelen haberler, kayıpların daha fazla olduğu yönündedir. Aynı anda, MSO ve TSK, birlikte Kürt bölgesine karşı saldırıya geçmiş ve Rus uçaklarının bombardımanı ile durdurulmuşlardır. Ve yine aynı zamanda İsrail, bir yolcu uçağının arkasına gizlediği uçakları ile saldırı gerçekleştirmiştir. Hemen hemen aynı günlerde, ABD askerleri, Kamışlı bölgesinde, devriye hattının dışına çıkarak, halkla karşı karşıya gelmiş, Suriye ordusunca durdurulmuş askerler, halkın taşlı saldırısına silâhla karşılık vermiş, 14 yaşında bir genç ABD askerlerinin kurşunları ile ölmüştür. Suriye askeri ile ABD askerleri arasındaki çatışma, Rusya’nın araya girmesi ile durdurulmuştur.

İşte size açık olarak tablo. Olaylara bak, durumu anla. TC, çeteler, İsrail ve arkalarında ABD, Suriye’de savaşı büyütmek istiyorlar. Her açıdan nettir. IŞİD, çok başlı bir organizasyondur. Hem İsrail’e bağlıdır, zaten İslam radikalizminin hiçbir İsrail hedefine saldırmaması buna kanıttır. Hem de Türkiye’nin kendine has IŞİD’i vardır. Gerektiğinde Ankara’ya çağırıp, Gar bombalanmasında kullanabilecekleri tarzda kendine bağlı IŞİD’cileri vardır. ABD’nin de kendine has IŞİD organizasyonu vardır. Liderini öldürdük demeleri bundandır. Kendi adamlarıdır. Demek ki, bir tane IŞİD yoktur. Her biri, 100 dolar karşılığında saf değiştiren unsurlar, İdlib’de bir aradadır. Hangisinin hangi gruptan olduğunu bilmesek de, her birinin ayrıntılı güçlerini ve ilişkilerini bilmesek de, durum budur. Türkiye’nin Libya’ya taşıdığı gruplar, işte bu çeteler içinden gelmektedir ve her birine, TC vatandaşlığı ve aylık 1500 dolar maaş önerilmektedir.

Ama Suriye yoluna devam edince, Rusya, Suriye’yi desteklediğini ilan edince, durum biraz olsun değişti. ABD, savaşa doğrudan girmeyeceği yolunda açıklamalar yaptı. İsrail, Rusya tarafından uyarıldı. Türkiye ise, hem ABD’ye, hem de NATO’ya koştu.

Erdoğan’ın övdüğü, selâmladığı İdlib’deki unsurlar, muhtemelen TC devletini de tehdit etmektedir. Çünkü, destek eskisi kadar yoğun gidemeyecektir. Zira, Rusya, dünya kamuoyuna, TSK’nin mühimmat sevkiyatının görüntülerini izletmiştir. TSK desteğinin deşifre edilmesi, savaşın sonrasına dönük bir hazırlıktır da.

ABD, hemen birkaç kanaldan Türkiye’ye İdlib konusunda desteğini açıklamıştır. Hatta, Türkçe mülakat içinde “şehitlerimiz” sözcüğünün geçmesi de özeldir. Anlaşılan ABD, Türkiye’nin, Bahçeli ve Erdoğan’ın, hassas duygularını okşamaktadır. Onlar da ABD desteğinin arkalarında olduğunu ilan etmektedirler.

Akar Brüksel’de, Çavuşoğlu Münih’te güvenlik işbirliği toplantısında, bu desteğin peşine düşmüşlerdir.

NATO’yu devreye sokacak olsalar, muhtemelen, NATO, Antep ve Hatay’a yerleşecektir. Bunun TC devleti için ne anlama geleceğini bilmeyiz, ama Suriye devletinin İdlib’i geri alma isteğini önleyeceğini sanmıyoruz.

Meseleye Suriye tarafından bakınca, durum daha farklıdır. Bir yandan, işgal altındaki topraklarını geri almak önde durmaktadır, diğer yandan ise, yeni Suriye’nin siyasal örgütlenmesi önemlidir. Suriye halkları, Kürtler başta, yeni bir anayasa talebindedirler. Öyle anlaşılıyor ki, bu konuda çok da yol almış gibidirler. Suriye cephesinin gündemi, bunlar ve ülkenin savaş yaralarının sarılması olabilir.

Saray Rejimi, ömrünü uzatmak için bir savaş müptelalığı dönemine girmiş durumdadır. Bu doğru bir tespittir.

Ama savaş naraları, dünkü (dün derken, çok eskiye de gitmeye gerek yok, iki yıl öncesi kadar) kadar alkış almamaktadır. Suriye savaşında, “şehit” propagandası, önceki yıllardaki kadar iş görmemektedir. Yani, savaş naraları atmak, Erdoğan için daha büyük miktarda oy demek olmaktan çıkmıştır. Kısacası, Erdoğan, savaş için yeni yollar arasa da, durum o kadar da kolay görünmemektedir.

Suriye savaşının bugünkü aşamasında, İdlib düğümünün çözümüne doğru gidilmektedir. Erdoğan, efendilerine, yardım çağrıları yapmaktadır. Rusya’ya Suriye’den desteğini çek, Suriye’ye Şubat sonuna kadar eski mevzilerine dön, demektedir. Tehdit mi, komiklik mi bilemiyoruz. Sanki komik bir tehdit gibidir. Bir başka ülkeye, IŞİD’i kendi topraklarından temizlerken, “eski mevzilerine dön” demek, olsa olsa, özel içecekler almak, kendini dünya padişahı sanmak gibi durumların sonucu olabilir.

Öte yandan aynı Erdoğan, İdlib’deki çetelere seslenerek, Suriye’ye yeni saldırılar için bahane yaratacak saldırılarda bulunanları uyarmaktadır.

İdlib savaşı, sarsılmakta olan Saray Rejimi’ni daha da sarsacaktır.

İdlib savaşı, TC ve Rusya ilişkilerinde, var olan yarılmayı ortaya çıkaracaktır.

TC devleti, ABD çizgisine doğru meyletmiş durumdadır.

Saray Rejimi’nin ömrünü uzatmak için yapmayacağı şey yoktur. İçeride katliamlar, dışarıda savaş, en kolay yapacakları şeydir. Ve efendi ABD, bu durumu acımasızca değerlendirecektir. Erdoğan, ABD-İsrail hattına, tam olarak oturmaktadır. Abdülhamid’inki bir trajedi idi. Birçok güç arasında bir oyun oynamak ve buradan çıkma isteğinin ifadesi idi. Abdülhamid, yıkılmakta olan Osmanlı’nın küçülmesini hazmedemiyor olabilirdi de. Yani bu sonu belli olan oyunu oynama isteği anlaşılabilirdi.

Abdülhamid özentisi Erdoğan Han, Rusya, AB, ABD arasında gidip gelen bir politika uyguladığını söylüyor olmalıdır. Büyük devlet olarak, büyük oyuncu gibi. Aslında Kaldıraç saylarında bu konuya ilişkin, güzel bir makale yayınlandı. Bu büyük güçler arasındaki yalpalamaya “dans” diyenlere karşı, aslında bu bir “kukla oyunudur” vurgusu ile.

Erdoğan Han, aslında bir kukladır. Böbürlenmeleri, bir kolpacı tarzıdır. Abdülhamid’den farklı olarak, 100 yıl sonrasında, Osmanlı hayalleri kuruyorum derken de yalan söylemektedir. Onun tek hayali, %10 komisyonlarının büyümesidir.

Erdoğan’ı Abdülhamid’e benzetenler, olsa olsa, Abdülhamid’in komiği ile yüz yüze gelirler. Bu nedenle, cihan padişahı Erdoğan, ipleri efendilerinin, ABD, İsrail’in elinde olan kukladır. Hepsi budur.

İdlib savaşı, maskeleri indirecek, hayatın gerçekliği biraz daha fazla su üstüne çıkacaktır.