“Hayır’da, geleceğimizi biz belirleyeceğiz iradesi kendini ifade etmiş olacak”

Adına son olarak “partili cumhurbaşkanlığı sistemi” denen yönetim şekliyle hedeflenen nedir?
Cumhurbaşkanının Saray’da topladığı çobanlara yaptığı konuşmada kendini ‘başçoban’ ilan etmesini anımsarsak, getirilmek istenen sisteme ‘çobanlık sistemi’ diyebiliriz.
Hedeflenen ise; ırkçılık ve mezhepçilik üzerinden, yağma ve talanı garanti altına alacak şekilde, çözülen devlet yapısının yeniden dizayn edilmesidir.
Devletin çözülmesinde ise iki temel dinamikten söz edebiliriz. Birinci dinamik, bölgemizde yoğunlaşan emperyalist paylaşım savaşıdır. Bölgemiz Ortadoğu, içinde Türkiye de olmak üzere bir emperyalist paylaşımın sahası durumundadır.
İkincisi ise, Gezi Direnişi ve 7 Haziran seçimlerinde HDP şahsında açığa çıkan ezilen halkların, işçi ve emekçilerin, insanca ve onurluca yaşayabileceği bir ülke/dünya umudunun ete kemiğe bürünmüş olmasıdır.
Bölgemizde yürüyen paylaşım savaşının yarattığı kaos içinde, içeride işçi-emekçilerin, halkların kendi geleceklerine dair söz söyler hâle gelmesi, başta Erdoğan olmak üzere, bu ülkenin tüm egemenlerini korkutmuştur.
7 Haziran seçim sonuçlarını tanımayıp, içeride 20 Temmuz Suruç ve 10 Ekim Ankara katliamları ile halklara karşı başlatılan savaş ve kaos ortamında, bu umudu bastırmaya girişmişlerdir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın işlediği tüm suçlardan kendini kurtarmak, çaldıklarını kaptırmamak için girdiği yolla, bu ülkenin tüm egemenlerinin gelecek korkuları çakıştığı oranda bu çobanlık sistemi gündeme gelmiştir.
Halkların uyanışı ve ortak mücadelesini bastırma noktasında birleşenlerin, “başkanlık” sisteminde tam bir anlaşmaya vardıklarını söylemek de olanaklı değil.
Erdoğan’ın ifadelerinin tercümesiyle; yağma ve talanın önündeki tüm engellerin kaldırıldığı, iç ve dış politikada çok daha hızlı kararların alınıp uygulanabileceği ve hiçbir denetime tabi olmayacağı bir sistem istenmektedir. Bunun yolu olarak da; tek bir kişinin ağzından çıkanın hikmetinden sual olunmayacağı, kanun sayılacağı bir sistem getirilmesi hedeflenmektedir.
Dikkat ederseniz, Devlet Bahçeli’nin ‘fiilî durumu suç olmaktan çıkarmak, yasal hâle getirmek’ olarak tariflediği şeydir yaşanan. Elbette yasalaşması, aynı zamanda onlar açısından bir meşruiyet kazanması anlamına gelmektedir. Buna ihtiyaç duyuyorlar. Şu andaki OHAL uygulamalarının artarak olağan hâle getirilmesidir hedeflenen.
Bir gecede binlerce emekçinin işinden edilmesi, kentlerin doğanın yağmalanmasının önünün sonuna kadar açılması, işçilerin grevlerinin bir gecede yasaklanması, işçi cinayetlerinin, kadın cinayetlerinin artarak devam etmesi, eğitimin daha da gericileştirilmesi, paramiliter güçlerin gizlenmeye ihtiyaç duymadan faaliyet yürütmesi, resmî kolluk güçlerinin “elinin rahatlatılması”, Kürt illerinde olduğu gibi, kentlerin insanların başlarına yıkılması vb. vb.dir.
Özcesi, içeride ve dışarıda savaşa göre organize olmuş bir devlet yapısının organize edilmesidir.
Toplumsal mücadele güçlerinin bu sürece dair tutumu ne olmalıdır? Ortak bir mücadele hattı nasıl örülür?
Net olarak “HAYIR” olmalıdır.
Tüm dünyada, işçi-emekçiler, halklar açısından yaşam her geçen gün bir cehenneme dönüyor. Biz de bu dünyanın bir parçasıyız. Bizlere sunulan, bu sistem tarafından savaş ve katliamlar içinde nasıl öleceğimize dair fal bakmaktır. Artık bu akıldışı sistemin gidecek yeri yok ve tüm dünyada bizler, bizimkiler bunun arayışında.
Bu hayır’da; bu sistemin ve sahiplerinin, toplumsal mücadele güçlerinin her yükselişinde girdikleri krizi aşmanın yolu olarak devreye soktukları darbe ve olağanüstü hal koşullarına karşı, biz buradayız, geleceğimizi biz belirleyeceğiz iradesi kendini ifade etmiş olacak.
Birincisi, onların hedeflerine dair itirazın kendini güçlü bir şekilde ortaya koyuyor olması, bu topraklarda istedikleri gibi at oynatamayacaklarını gösterecektir.
İkincisi, bu topraklar, Gezi Direnişi’nden bu yana başka bir iklimi yaşamaktadır. 7 Haziran seçimleri bunun en açık ifadesi olmuştur. Gezi’de ve 7 Haziran’da geleceğe umutla bakan, bunun için çaba harcayanlar, bugün OHAL koşullarında, koşullara teslim olmadan, sadece hayır oyu vererek değil, “hayır”ı en geniş kesimler içinde örgütleyecek canlı, moralli ve hepsinden önemlisi örgütlü bir çalışma yürütürse; geleceğe dair umudu büyütmüş olacaktır.
Referandum çalışmalarında bir yandan kendini ifade edecek kanalların alabildiğince tıkandığı, neredeyse tek taraflı bir “evet” propagandasının zemininin hazırlandığı bir dönemde değişik yollarla, HAYIR’ın görünür kılınması (ki çoğunluktur) önemli olacaktır. Bu nokta, ortak çabaların somutlandığı alanlardan biri olmalı.
Diğer yandan ise, hayır oyu vereceklerin birbirine propaganda yapmak yerine, kararsızları hayır’a ikna edecek; hayır’ı görünür kılacak örgütlü bir çalışmayı yürütmesi kazandırıcı olacak.
Ne yapılırsa yapılsın, örgütlü bir şekilde yapmak, her insanın emeğini katacak, her kesimin kendi ‘hayır’ını yükseltmesini koşullayacak yollar bulmak önemli olacaktır.
Ortak mücadeleye dair de arayışlar sürüyor. Demokrasi İçin Birlik bunun zeminlerinden biri. Biraz önce söz ettiğimiz hayır’ın görünür kılınmasında rolü olacak fikrindeyim.
Elbette; tüm toplumsal mücadele dinamikleri, kendi durdukları yerden çalışmalarını yapacaktır. Bununla birlikte, “Hayır” diyen herkesi sürecin öznesi yapacak şekilde, bir araya getirmek için çaba içinde olunmalıdır. Meclisler tarzında, canlı, dinamik, geniş katılımlı çalışmalar organize etmek ortak bir çaba olmalıdır.
Referandumdan çıkacak olası iki farklı sonuca göre, toplumsal mücadele güçleri ne yapmalı, nasıl konum almalı?
Referandumdan çıkacak sonucu bugünden kestirmek zor. Ancak lehimize çıkması bizim aklımıza ve çabamıza bağlı.
Sonuç olarak; emperyalist paylaşımın yoğunlaştığı bir bölgenin parçası olarak savaş politikaları bir referandum sonucuyla değişmeyecektir. Ancak toplumsal mücadele güçleri, referandum süreci boyunca yürüttükleri çalışma ve yakaladıkları örgütlülük düzeyi oranında daha güçlü ve moralli bir mücadele yürütecektir.
Referandumun ertesi günü, referandum çalışmalarında örgütlenen tüm meclislerin, birliklerin, geliştirilen tüm örgütlenme zeminlerinin “şimdi şunu yapıyoruz” diyerek toplantıdan çıkmasını sağladığımız oranda istediğimiz, özlediğimiz gibi bir yaşama bir adım daha yaklaşmış olacağız.