Güçlü bir “hayır” örgütlenmesi iyi bir adım olur!

Çoban köpekleri sürüyü yönlendirelim derken, zorla onu bir “evet” yönüne itmek isterken, adeta kurt gibi, koyunlara saldırıyor. Basını, yalan mekanizmalarını devreye sokarken, adeta, kendini bitiriyor.
Saray, kendini sıkışmış hissediyor. Bu durum, birçok soruyu gündeme getiriyor.

REFERANDUM ve HİLE
İlk gündeme getirilen şudur: Hayır oyları çoğunluktadır. Bu durumda, Erdoğan hile yapacaktır ve sonucu bu hile belirleyecektir.
Muhtemeldir ki, bu olası bir durumdur. Saray ve Muktedir, hayır oylarının çoğunlukta olduğunu biliyor. Eldeki bilgilere göre, hayır oyları %70’lere dayanmıştır. Bu durumda Saray’ın bir hileye başvurma ihtimali, sürpriz olmaz.
Ancak, bilmek gerekir ki, bugüne kadar bu hile hep yapıldı. Ankara’da son belediye başkanı seçiminde Melih Gökçek’in kazanması, büyük bir hile operasyonudur ve dönemin içişleri Bakanı Efkan Âlâ’nın önemli katkıları ile gerçekleştirilmiştir. Bunların Muktedir’den bağımsız olmayacağı açık.
Ama bu oranda açık olan bir ikinci nokta, hile sürecinin, özellikle ABD’den, NATO’dan bağımsız yapılamayacağıdır. Yani, siyasal erki gerçek anlamı ile elinde tutanlar, ki bu ülkemizde ABD’dir, küçük çapta hilelere karışmayabilirler, ama büyük çapta hileler onların onayına tabidir. Sistemi kuranlar onlardır. Bu durumda, hile, Muktedir’den çok, ABD’ye bağlıdır. ABD’nin onayı, Erdoğan için büyük destek olur.
Bu nedenle, Erdoğan ve ABD arasında, içine tüm bölge sorunlarını alan bir pazarlık yürüdüğü görülmektedir. İngiltere Başbakanı Theresa May’i takibe, Merkel, ardından da ABD’li yetkililerin gelmesi, bu pazarlığın oldukça boyutlu olduğunu göstermektedir.
Ne istiyorlar bilmiyoruz.
Erdoğan ne veriyor, bunu da bilmiyoruz.
Ama, Batı’nın, Erdoğan’a ihtiyacı var mı, sorusu belirleyicidir. Erdoğan, başkan olduktan sonra, elindeki yetkilerle, Batı için nasıl bir anlam ifade edecek, sorusunu tartıştıkları kesindir. Suriye’de Erdoğan’a olan ihtiyaç ortadan kalkmış ise, Erdoğan’ın destek alması mümkün olmaz. Bu durumda da, büyük çaplı hile olanaklı olmaz.
Bu nedenle, “hayır” çalışması daha da önem kazanmaktadır. Hayır çalışması, sadece sonuç hayır çıkınca, etkili olacak bir çalışma değildir. Hayır çalışması, sistemin tümüne karşı mücadele örgütlemek, işçi sınıfının devrimcileşmesinin önünü açmak, kitleleri daha sağlam örgütlülüklerde birleştirmek için yapılmaktadır.
GİZLİ “EVET”ÇİLER
Bu referandumda gizli ‘evet’çiler vardır.
Bahçeli’nin açıkça evet dediğini biliyoruz. Tek oyum var, o da evet, demektedir. Bu sözlere bakılınca, Bahçeli’nin kötü bir biçimde “kuyruğundan yakalandığı” söylentileri gerçekmiş gibi görünüyor. Bahçeli, hangi nedenlerle “evet” diyor, anlatamıyor. Ama zaten, anayasa değişikliğine “evet” diyenlerin hiçbiri bunu anlatamıyor. Hepsinin ortak söylemi, Kandil “hayır” diyor, hayır diyenler teröristtir, şeklindedir. Bu durumda, Muktedir, bir kararname yayınlamalıdır. Saray’da bunca danışman, acaba ne iş yaparlar? Uyansınlar ve hemen yeni bir KHK yayınlasınlar, referandumda “hayır” demek yasaklansın. Hatta, daha iyisi, KHK ile anayasayı değiştirdik ve bundan böyle “çobanlık sistemi” var desinler. Olsun bitsin. Ne bu referandumlara gerek var, ne bu kadar korku çekmeye. Bu durum, Bahçeli’nin fiilî durumu yasal hâle getirme teklifine de gayet uygun düşer.
Referandumun gizli evetçilerinin başında “ulusalcı güçler” gelmektedir. Mesela Perinçek, bir gizli evetçidir. Bahçeli, neden öyle dedi anlamadık, ama birdenbire dedi ki, “Erdoğan mı, yoksa Perinçek mi, seçeceksek, bin kere Erdoğan’ı seçeriz” dedi. Acaba bir mesaj mı idi? Öyle idi ise kime ve ne mesajı veriliyordu? Bunları anlayamadık. Perinçek, Çin’den Bahçeli’ye anında yanıt verdi, özetle, Erdoğan’ı seçmek Perinçek’i seçmektir, çünkü Erdoğan, Perinçek’in söylediği politikaları uygulamaktadır, dedi.
Öyle ise, Perinçek, bu yeni anayasa değişiklik paketinde, adına çobanlık sistemi dediğimiz bu yeni anayasa değişikliğinde, görev aldığını mı söylemektedir? Bu bir itiraf ise, Perinçek “evet”çidir. Oysa TV kanalında, kuvvetsiz bir tarzda “hayır” demektedir. Hani, mecburen dermiş gibi.
Yine “ulusalcı güçler”, CHP de içinde, ısrarla, aslında PKK ve Kürtlerin “evet” diyeceğini söylemekte, böyle bir yalan yaymaktadırlar. Bu provokatif yalan, gizli “evet” çalışmasıdır. Bu konuda açıklamalar açık ve yaygın biçimde yapılmaktadır. HDP üzerindeki baskılar, tüm medyanın kontrole alınma girişimleri, bu tip yalanların anında yalanlanmasına da olanak tanımamaktadır.
7 Haziran seçimlerinde, AK Parti, çoğunluğu kaybetti, Erdoğan, açık bir darbe yaptı ve meclisi feshetti. O günden bu yana, Kürtlerin şehirleri bombalanıyor, çocukları öldürülüyor. Büyük bir devlet terörü, tüm bölgeyi yıkmaya yönelmiştir. Katliamlar organize edilmektedir. Binlerce Kürt öldürülmüştür. Günlerce sokağa çıkma yasakları uygulanmış, insanlar hastalarını doktora götürememiştir. Ve şimdi, bu evleri başlarına yıkılmış insanların, Kürt halkının referandumda, Erdoğan lehine, evet diyeceği yalanını, bu gizli evetçi ulusalcılar yaymaktadır.
Örnek olsun, Sözcü gazetesi, attığı manşetleri ile, bir gizli evetçidir. Havuz medyasını şiddetli eleştirerek, sonuçta bir pay almayı başarmışa benzemektedirler. Gazetenin politikası, “evet”i gizlice destekleme politikasıdır. Kötü bir hayır deklarasyonu, aslında evete çalışmak demektir.
Yeri gelmişken, CHP yönetimi, gizli “evet”çidir. Bu referandum boyunca, CHP üst yönetimi hiçbir şey yapmazsa, hiçbir açıklama yapmazsa, “hayır” oyları yükselir. Bunu iddia ediyoruz.
Tekeller, oldukça korkmuş görünüyor. Muktedir ile, Saray ile bir mücadeleyi göze almak yerine, Batı’nın, Erdoğan’ın ipini çekeceği günleri beklemekte, o günler gelene kadar ise, kârlarına kâr katmayı sürdürmeye bakmaktadırlar.
Doğan medya grubu, açık evetçidir. “Hayır” dediği için bir gazetecinin işine son vermişlerdir. Ve Aydın Doğan, bunu büyük hırsla, bir an önce yapmak için elinden geleni yapmıştır. Bu büyük hırsa kaynaklık eden korkuyu varın siz düşünün.
TÜSİAD, oyumuzun rengini açıklamayız, diyor. Buna “tarafsızlık” diyor. Ama kayıtlıdır, Ecevit hükümeti döneminde, çarşaf çarşaf ilanlarla hükümeti devirmişlerdir. Hatırlardadır, 12 Eylül sürecinde oylarını açıkça belirtmişlerdir. TÜSİAD, kendi korkaklığını gizlemek için, “tarafsız olma erdemi”ne sığınmaktadır.
İşte tüm bunlar, güçlü ve örgütlü bir “hayır” çalışmasının, önemli olduğunu göstermektedir.
İşçi sınıfı ve halklar için “hayır” çalışması, örgütlülüğü artırmak, işçi sınıfının devrimci örgütlenmesi yönünde bir adım atmak açısından büyük değerdedir. Hem, geniş bir zemine ulaşmak mümkündür, hem de daha örgütlü bir mücadelenin tek çıkış yolu olduğunu anlatmak çok daha olanaklıdır.
Referandum sonuçları da kuşkusuz önemlidir. Ama sonuçlar, “hayır” çalışmasının kendisi kadar önemli değildir. İyi bir hayır çalışması, çürümekte olan, dökülmekte olan sisteme karşı mücadele için bir basamak da olacaktır.
Hayır, sadece sandıkta hayır mührüne basmak demek değildir. Bu doğrultuda örgütlenmektir. Sistemin tümüne karşı mücadeleyi anlatabilmenin olanakları vardır. Hayır çalışması, sadece 18 yeni maddenin neler içerdiğini anlatma çalışması değildir. Hayır çalışması, günlük hayatımızın gerçeği içinde, sistemi topyekûn teşhir etmeyi hedeflemelidir.
Hayır çalışmasının hedefi, milyonlarca işçi ve emekçidir. İşçi ve emekçilerin örgütlü iradelerini ortaya çıkarma açısından hayır çalışması önemli bir olanaktır.