Eylem birleştirir, örgütlenmek kazandırır

 

“Milli güvenlik”, “ulusal çıkarlar”.
Bu sözleri duyduğunda, her işçi, her emekçi, ardından büyük bir yalan gelmekte olduğunu, deneyimleri ile bilir. Sadece bunu yüksek sesle kendimize bile söylemeyiz. Ama söylemeliyiz. “Milli çıkarlar” denildi mi, “ulusal çıkarlar” denildi mi, büyük bir gerçek gizleniyor demektir.
Burjuvalar, holdingler, her zaman bir avuç zenginin çıkarını, “ulusal çıkar” diye sunarlar. Eğer “biz kapitalistlerin, patronların çıkarı” demiş olsalardı, her şey ortaya çıkardı. Devletin kimin devleti olduğu ortaya çıkardı.
Kalkıp, metal işçilerine ve tüm topluma, “metal işçilerinin grevi, metal işverenlerinin çıkarlarına aykırıdır ve bu nedenle grevi erteliyoruz” demiş olsalardı, neler olabileceğini siz düşünün. Aslında, yine bunu demek istiyorlar.
Her zaman, burjuvaların çıkarları, tüm ulusun çıkarları, milli çıkarlar olarak sunulur. Bu yolla, bir avuç azınlığın çıkarları, bir avuç azınlığı kârı, bir avuç azınlığın egemenliği, çok geniş halk yığınlarına kabul ettirilir. Bu nedenle, gelişen her eylemi bastırmak için polis güçlerini devreye sokarlar, bu nedenle, her eylem için yasalar devreye sokulur.
Sendika bir yasal haktır. Grev bir yasal haktır.
Toplu sözleşme bir yasal haktır.
Toplu sözleşme, grevsiz olmaz. Grev hakkı yok ise, grev yok ise, sendika patron karşısında güçlü değildir. Örneğimiz de var, memurların, toplu sözleşme hakkı “var”, ama ne hak! Toplu sözleşme hakkı olan bir öğretmen, mesela devletin önerdiği maaşı kabul etmek zorundadır, hayır deme ve hayır diyerek hakkını aramak için grev yapma hakkı yoktur. Görüldüğü gibi, grev hakkı yok ise, toplu sözleşme hakkı da anlamını yitirmektedir.
Metal işçilerinin, grev hakkı da var. Yasalar böyle diyor.
Metal işçileri, patron ile sözleşme masasına oturuyor. Doğal olanı budur. İşçiler, kendi isteklerinin çok uzağında süren pazarlık sürecinin tıkandığını görüyor. Bunun üzerine masadan kalkıyor ve grev silahını kullanmak istiyor. Grev onların yasal hakkıdır.
Ama o da ne?
Devlet, tüm patronların ortak komitesi olan devlet, işçi ve emekçileri baskı altına almak için var olan devlet, “milli çıkar” bahanesi ile grevi erteliyor.
Böylece, işçilerin “grev hakkı” olmasının da anlamı kalmadığı mı ortaya çıkıyor? Elbette değil. Grev yasal bir hak olmalı ve bu önemlidir, ama mevcut durumda, bu yasal hak işe yaramıyor?
Demek oluyor ki, bir yasanın var olması, sizin bu yasal hakkı sorunsuz kullanacağınız anlamına gelmez. Eğer işçi sınıfı, eğer emekçiler yeterince örgütlü olsa, devlet, bu grevi erteleyemezdi. İşçilerin önünü böyle kesemezdi.
Mesela 20 milyon işçinin sendikalarda örgütlü olduğunu düşünün ve bir anda bu 20 milyon işçinin, devletin “milli çıkarlar” adına grevi erteleme kararına karşı, genel grev yapmaya başladığını düşünün. İşte o zaman hükümet geri adım atacaktır. İşte o zaman, pazarlık masasında neredeyse sıfıra işçileri razı etmeye çalışan metal işverenleri, buna yeltenmeye dahi yeltenmeyecekti.
Demek ki, metal işçilerinin örgütlülüğü önemli.
Yetmez, onların kendi örgütlülüğü kadar, ülkedeki işçilerin örgütlülüğü de önemli.
Ve işçi sınıfının toplumsal mücadelede aldığı yer, tuttuğu yer önemli. Kısacası işçi sınıfının siyasal örgütlenmesi de önemli.
Ve nihayet, işçi sınıfının mücadele kararlılığı önemlidir.
Bunlar yoksa, yasalar, ne bir hakkı otomatik olarak kullanmamızı garanti altına alır, ne de eğer bunlar varsa, herhangi bir yasak önümüzü kesebilir.
Metal işçileri, bugün, işçi sınıfının sendikal olarak örgütlü olduğu, belki de en örgütlü olduğu alanlardan birindeler. Metal işçileri, sendikalarına, sendika haklarına hâlâ sahip çıkabiliyor. Ki, bu alanda da birçok sarı sendika devrededir. Bu sarı sendikalar olmamış olsa, Birleşik Metal-İş daha da güçlü olsa, daha etkili mücadele edebilir, daha ileri sonuçlar alabilir.
İşçi sınıfının ülke çapında örgütlülüğü ise, metal işçilerinin örgütlülüğünden çok ama çok geridir. İşçi sınıfı, ülke çapında son derece örgütsüzdür. İşçi sınıfı, bugün, 12 Eylül ile aldığı darbelerle başa çıkabilecek durumdan epey uzaktır. Taşeron sistemi, patronların kutsal isteklerinden biri, ve ülkemizde de iktidarların ilk sıraya koydukları görevlerinden biridir. İktidarlar, kapitalistlerin her isteğini, yasaları zorlayarak, gerekirse başka yollara başvurarak gerçekleştirmektedirler. Sendikaları teslim almak, teslim aldıktan sonra, tek tek onları ortadan kaldırmak, sınırsız bir sömürü olanağı, yüksek kâr elde etmek için işçi sınıfını sendikasızlaştırmak temel politikalarıdır. Ve bunu yıllardır yapıyorlar. Özelleştirmeler de bu sürecin bir parçasıdır.
Demek ki, metal işçileri grevi, bu yıllarda ne zaman gerçekleşirse gerçekleşsin, işçi sınıfının genel örgütlülüğünün geriliği bir veridir.
Ama buna rağmen, işçi ve emekçilerden ciddi bir destek almıştır.
Elbette, grevin başarısı çok ama çok önemlidir.
Ama bu başarı sadece elde edilen sözleşme ile ölçülemez.
Metal işçilerinin grevi, ilk olarak, daha bugünden bir başarıdır. Çünkü, son yıllarda sadece ölümle, işçi cinayetleri ile varlığından söz edilen işçi sınıfının eylemleri ile, haklarını araması ile de sahneye çıkması önemlidir. Bu, başlı başına bir sonuçtur.
Elbette bu durum, birçok alanda, birçok sektörde grevleri, işçi eylemlerini de beraberinde getirecektir.
Eylem, eğitiyor.
İşçi sınıfı, kendi eylemlerinden öğrenecektir. İşçiler eylemlerinde kendilerini tanımaktadır, işçiler eylemlerinde kendi güçlerini daha örgütlü hâle getirecektir, işçiler eylemlerinde toplumun diğer kesimleri ile ilişkiler kurarak gerçekte yalnız olmadıklarını görecektir, işçiler kendi eylemlerinde işçi kardeşleri ile ilişki kurarak, dayanışma geliştirerek işçi sınıfının bir sınıf olduğunu ve sınıf kardeşliğinin anlamını öğrenecektir. En azından bunların olanakları bu eylemlerde vardır.
İşte, devleti harekete geçiren de budur. Devlet, metal işçilerinin toplumun geniş desteği ile eylemi zafere ulaştırmasını istemiyor. Bu eylem zafere ulaşırsa, işçiler, örgütlü olmanın, bağımsız işçi sendikalarına sahip olmanın önemini anlayacak diye korkmaktadır.
İşte bu grevi, bir “milli mesele”, bir “sosyal güvenlik” sorunu hâline getiren bu korkularıdır.
İstiyorlar ki, işçiler, toplum, hiç kimse örgütlü olmasın.
İstiyorlar ki, tüm toplum sussun.
Zaten bunun için, eski takrir-i sükûn yasalarını çok çok aşan yasakları içeren yasalar çıkarıyorlar.
İşçi eylemlerinin, halkların uyanışı eylemleri ile birleşmesinden korkuyorlar. İşçi eylemlerinin Kürt halkının mücadelesi ile, Gezi Direnişi ruhu ile bağlanmasından korkuyorlar.
Daha bugünden, bu eylem ertelenmesi ile öğrenmiş bulunuyoruz ki, örgütlenmek bugün işçi sınıfının en önemli sorunudur. Bunu başarmamız gerekiyor. Bu grev sürecine bu gözle bakmak gerekir. Bu, uzun süreli bir mücadeledir ve daha pek çok kez bu karşılaşma yaşanacaktır. İşçiler her eylemden öğrenerek, örgütlenerek çıkmalıdır.
Daha bugünden, işçiler yalnız olmadıklarının bilincine varmışlardır. Dünya işçi sınıfı, ülkemizdeki işçiler ve emekçiler onlarla birliktedir.
İşçi sınıfının geliştirdiği her eylem, sonucundan bağımsız olarak, öğrenme ve birleşme sürecinin bir parçasıdır. Elbette sonuçları açısından da kazandırıcı olurlarsa, eylemlerin eğiticiliği çok daha fazla olacaktır.
Bu nedenle, bugünden söyleyebiliriz ki, metal işçilerinin eylemi, her açıdan son derece önemlidir.
Toplumun tüm kesimleri, bu eyleme destek olmalıdır. Dayanışma, işçi sınıfının, ezilenlerin ortak kültürünün bir parçasıdır.