Direnmek zorunlu ve meşrudur

Gezi Direnişi öylesine hükümetin ve devletin yüreğini hoplatmış, öylesine bir korku salmıştır ki, devlet “büyükleri”, tüm devlet kurumları en küçük bir gelişmede, hemen Gezi Direnişi yeniden başlıyor, diye telâşa düşüyorlar.

Öğretim üyelerinin barış bildirisini hatırlayalım. Hemen tüm kurumları ile, tüm güçleri ile, emniyeti, polisi, sarayı, trolleri, basını, kalemşörleri hepsi birden harekete geçtiler. Hukukçuları, rektörleri hepsi ama hepsi, bir seferberlik başlattılar.

Ensar Vakfı olayını hatırlayalım, 45 çocuğa cinsel taciz olayı ortaya çıktı ve birden bire MİT, “yeni bir Gezi beklentisi” ile tüm kurumları uyardı. Oysa o ilçede, 45 aile, seslerini kısmış, baskı ile veya karşılığında para alarak sessizliğe gömülmüştür. O ilçe, utancından bir daha yüzünü kaldıramayacaktır. O ilçe, seyrettikçe, sessiz kaldıkça battı. Ölü sessizliğidir bu ve bundan silkinmek artık kolay olmayacaktır. Bir ilçe, topyekûn sessizliğe bürünerek, üzerlerine büyük bir utanç alarak zaman geçirirken, MİT, kurumları “yeni bir Gezi Direnişi başlayabilir” diye uyarmıştır.

Bu ülkede tarımı yok ettiler ve tüm tarım çalışanları, tüm sendikalar neredeyse sessiz kaldı.

Bu ülkede sendikaları yok ettiler, hâlâ da etmektedirler ve karşılarında büyük bir direniş bulmadılar.

Bu ülkede şeker fabrikalarını, kâğıt fabrikalarını, madenleri haraç mezat sattılar, kimseden ses çıkmadı.

Bu ülkede her tarafı AVM ile doldurdular, her AVM’den hisseler aldılar, müteahhitlere bağlı bir çete örgütlediler ve ses çıkmadı.

Kürt halkı başta olmak üzere halklara karşı katliamlar yaptılar ve ses çıkmadı.

Ama Gezi’den sonra işler değişti.

Artvin Cerattepe direnişini ele alın, hemen “yavru Geziciler” diye yayına başladılar ve başlarında Saray’ın muktediri vardı.

Gezi Direnişi bunların uykularını kaçırmıştır.

Gezi Direnişi’nin ardından topyekûn bir saldırı başlattılar. Kürt halkına karşı başlatılan soykırım saldırısı ile bu saldırı daha da arttı. Ve şimdi, acaba ülkenin Batı’sı da tutuşur mu,  direniş acaba Batı’ya da yayılır mı, diye korkuyorlar.

Ve bu korkuları hiçbir gün son bulmayacak.

Bugün, liselerde bir protesto başlamıştır. İstanbul Erkek Lisesi öğrencileri, mezuniyet törenlerinde, müdüre sırtlarını döndüler. Birdenbire içlerini bir korku saldı. Liseleri yok etme, tüm eğitim sistemini imamhatipleştirme veya özelleştirme projesine karşı bir direniş başladı, diye korktular. Eğitim sisteminde yapmaya çalıştıkları özelleştirme ve imamhatipleştirme projesinin açığa çıktığını gördüler. Artık zaten gizli olmayan bu proje ayyuka çıkmıştır.

Ve başladılar, liselerde politika olur mu? Peki AK Parti mitinglerinde, Erdoğan mitinglerinde liseleri, hatta ilkokulları toplayıp bir hiza-disiplin ile marş marş yapıp mitinglere taşırken politika oluyordu da, şimdi ne oldu? Hep kendilerinden yana ise, her şey serbest, ama kendilerine karşı ise, en küçük bir hak arama eylemi dahi yasaktır, hatta komplodur, hatta Gezi Direnişi’nin başlangıcıdır.

Bu kadar korkmaları anlaşılırdır.

Korku tüm benliklerini sarmıştır.

İELEV’in ardından, 400’e yakın lise, durumu protesto etmek ve ses çıkarmak için, açıklamalar yapıp bildiriler dağıttılar. Ülkenin en seçkin liseleri, mevcut sistemi, gelişmeleri, yeni eğitim politikalarının yol açtığı durumu görüyor ve hissediyor. Ve liseli gençlik, bir direniş geliştiriyor, örgütlüyor.

İşte bu, devletin, iktidarın, kimyasını bozuyor. Sadece AK Parti’nin değil, sadece Erdoğan’ın değil, devletin her kurumunun kimyasını bozuyor. Liseleri polis güçleri ile basıyorlar. Terörle mücadele birimleri, hukukçuları, müdürleri, trolleri, Saray gladioları hepsi ama hepsi bir anda seferber oluyor. Karanlıklar güneş altında nasıl kaçarsa deliğe, hepsi hepsi koşuyor bu seferberliğe.

Liseli gençliğin sesini kısmak için, en küçük bir aykırı çıkışı bastırmak için, en sıradan bir demokratik hakkı gaspetmek için, hemen harekete geçiyorlar.

İşte karşımızdaki sistem budur.

İnsan olmak, bu sisteme karşı mücadele etmekten geçmektedir.

Direnişten, direnen insanlardan, satın alamadıklarından korkuyorlar.

Kurdukları yağma ve soygun düzenini kaybetmemek için, tüm güçleri ile, hiçbir hukuk ve insanî norm kabul etmeksizin saldırıyorlar.

Bu çürümüş, bu kokuşmuş, bu gençlikten korkan, halktan korkan, halkları kendine düşman gören, bu köhnemiş düzene karşı her yol ve araçla mücadele etmek, zorunludur ve meşrudur.

Direniş, zorunludur ve meşrudur.

Direniş, adım adım, hayatın her alanında okulda, fabrikada, sokakta, mahallede, hayatın her alanında örgütlenecektir, örgütlenmektedir.

Liseli gençliğin direnişine selâm olsun!

Direnişe destek veren öğretmenlere selâm olsun!

Bu direniş sürdükçe, bu direniş adım adım büyüdükçe, kâbusları bitmeyecektir.

Bizim, biz devrimcilerin görevi, bu kâbusları, gerçeğe çevirmektir. Bu köhnemiş sistemi, bu insanı aşağılayan sistemi, bu esaret sistemini, bu sömürü sistemini alaşağı etmek ve özgür bir ülke kurmak, her zamandakinden daha çok mümkündür.