Devletin saldırılarına karşı emek cephesini büyütelim!

Bu saldırı korkakçadır. Kaybedenin, güçsüzün, köşeye sıkışanın “güç” gösterme ve korkusunu halka bulaştırma çabasıdır. Halka karşı açık savaş ilan ettiler. Alçakçadır, kitlenin en kalabalık olduğu noktalarda bombaları patlatıp, hemen ardından gaz bombası ve zırhlı araçlarla kitlenin üzerine saldırdılar. Halk düşmanı karakterlerini bir kez daha gösterdiler.

Halk düşmanı, alçak ve korkaktırlar. Varto’da bir kadın gerillayı infaz edip çıplak bedenini teşhir ederler. Yaralı yakalayıp, onlarca kurşunla infaz edip panzerin arkasında sürüklerler. Günlerce sokağa çıkma yasağı ilan edip halkı açlığa susuzluğa mahkûm ederler. Hastalar hastaneye gidemediği için yaşamlarını kaybederler. Keskin nişancılarla çocukları dahi öldürürler. Barış diye haykıranların içinde bombalar patlatırlar. Ali İsmail’e arka sokaklarda pusu kurarlar. Daha fazla kâr için 300’den fazla madenciyi toprağın altına gömerler cinayet mahalline de önce TOMA ve polis gönderirler. Korkuları derindir. Paradan başka hiçbir değer sistemine inanmadıkları için her türlü alçakça tertibin içine girmektedirler.

Savaş naraları, bir süredir Erdoğan’ın ağzında, AK Parti yönetiminde yankılanıyordu. Ülkenin egemenleri savaşı körüklemek için her yola başvuruyor, 7 aydır savaş Erdoğan’ın başında olduğu bir klik tarafından adım adım tırmandırılıyordu. Ama gerçekte bu sadece Erdoğan’ın savaşı mıdır?

Bu savaş, aynı zamanda tüm devletin, yüzlerce yıllık geleneğinin yeniden boy atmasıdır. Halkları kendine düşman gören egemenlerin, halkları bastırmak, kendi egemenliklerini ebedi kılmak için, eski metotları yeniden, modern yollarla devreye sokmasıdır.

Düne kadar, AK Parti-Erdoğan ile daha çok ordu olmak üzere devlet kadroları arasında var olan kavga, birdenbire rafa kaldırıldı. Dün Erdoğan’a ateş püsküren, onun vatan hainliğinden dem vuranlar, bugün, halkın hafızası ile alay edercesine, Kürt özgürlük hareketine karşı savaş kışkırtıcılığında Erdoğan’la yarışıyorlar.

Bugün, devreye sokulan savaş, elbette Erdoğan’ın özel isteklerinin, saltanat arayışının, başkanlık arayışının bir sonucudur. Ama sadece onun değil.

Bu savaş, aynı zamanda, TC devletinin, ABD başta olmak üzere emperyalist güçler adına Ortadoğu’da yürüttüğü tetikçiliğinin, tetikçisi olduğu yağma savaşının içeriye yansımalarından biridir. Dünya gericiliği, ülkemizde ve bölgemizde, insanlığın, özgürlük ve barışın gelişimini istemiyor. Bu nedenle, topyekûn bir savaş yürütüyorlar. IŞİD’in arkasındaki güçler bunlardır.

Bu savaş Gezi süreci ile birlikte su üstüne çıkan Anadolu’nun tüm tepkisini bastırmak, Kürt devrimini boğmak ve bölgede mayalanmakta olan özgürlük, eşitlik, sosyalizm, savaşsız ve sömürüsüz bir dünya arayışını yok etmek üzere geliştirilen karşı-devrimin bir yeni örgütlenmesidir.

Bu üç neden üst üste, savaşın boyutlanmasını sağlamaktadır. Erdoğan’ın ihtirasları, muktedirin bitmez başkanlık düşleri, bu savaşı ölçüsüz, kuralsız hâle getirmektedir.

Suruç saldırısı, savaşın yeni boyutuna en net işaret eden saldırıydı ve Kobanê nezdinde gelişmekte olan her devrimci hareketi boğmak için karşı-devrimin geliştirilmesiydi. Suruç’ta doğrudan devrimcileri, Kobanê ile dayanışmayı, yani Kürt halkı ile dayanışmayı, hedef almışlardı.

Ankara katliamı, bu süreçte yeni bir evredir. Amaçları bu yeni karşı-devrim saldırısını ülkenin her alanına yaymaktır. İşçileri, emekçileri, tüm toplumsal muhalefeti hedef almışlar, her ile cenaze göndermeyi hedeflemişlerdir. Suruç sonrası yürütülen şiddet ve baskının ötesinde, katliama girişmişlerdir. Kürt halkına karşı yıllardır yürütülen iç savaş metotları Anadolu’da da devreye sokulmuştur. Yeni evre budur.

Taksim 1 Mayısları egemenleri korkutmuş ve halka dönük saldırılar tırmandırılmıştı. Arkasından gelen Gezi Direnişi egemenlerin korkusunu derinleştirmişti. Gezi Direnişi sadece devrime göz kırpmamış, aynı zamanda Anadolu halklarının, Kürt halkının yaşadığı devlet terörünü bizzat yaşayarak görmesini sağlamıştır. Gezi Direnişi, iktidarın her alanda pervasız saldırıları ve Taksim 1 Mayıslarında simgeleşen iradenin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

Gezi Direnişi, kendisini, başta Soma katliamı, Torunlar inşaat katliamı, Özgecan’ın vahşice katledilmesi, doğanın yağmalanmasına karşı eylemlerde kendini göstermiştir. Gezi Direnişi’nin sonrası pek çok eylemde bu ruhu gördük. Sadece biz görmedik egemenler de gördüler ve saldırılarını daha kapsamlı bir şekilde devreye soktular.

Yeni yasal düzenlemeler, yeni çete örgütlenmeleri bu süreçle beraber devreye sokuldu. Kobanê direnişi, Gezi’nin ektiği tohumu Anadolu’da daha da büyüttü. 7 Haziran seçimleri sadece Saray’daki Muktedir’e tepkiyi ifade etmiyor, esas olarak egemenleri korkutan halkların gelişmekte olan ortak mücadelesini ifade ediyordu.

7 Haziran seçimleri sonrası, Suruç katliamı ile başlattıkları savaşta istedikleri sonucu alamamış, toplumdaki savaş karşıtı havayı kıramamış, milliyetçiliği eskisi gibi tahkim edememişlerdir. Bunun en somut göstergesi, asker cenazelerindeki yaygın protestolardır.

Bu bir iç savaştır. Karşımızda halk düşmanları vardır. Özel savaş taktikleri devrededir. 100 yıl öncesinin ‘Hamidiye Alayları’ tekrar oluşturulmaya çalışılmakta; çeteler, dünün katilleri, tecavüzcüleri, uyuşturucu kaçakçıları, her türlü mafya ilişkileri içinde olan güçler devreye sokulmaktadır. Barışa, insanlığa, emeğe karşı geliştirdikleri bu saldırılar devam edecektir.

Kürt halkının özel savaş taktikleri karşısında teslim olmaması, Kobanê’nin çeteler karşısındaki zaferi onları derinden sarsmıştır. Gezi Direnişi yüreklerine korku salmıştır. Gezi Direnişi’nin dolaşan ruhu onların kâbusu olmuştur. Metal işçilerinin eylemleri, sendika mafyasına başkaldırışları Gezi Direnişi’nin Anadolu’da dolaşan ruhudur. Egemenlere karşı halkların filizlenmekte olan ortak mücadelesi sömürü üzerine kurdukları cennetlerini kaybedeceklerinin habercisidir.

İşte bu yüzden sadece Kürt halkına değil, Anadolu halklarına, işçi ve emekçilere karşıda savaş ilan etmişlerdir. Suruç’ta doğrudan devrimcileri hedef alan saldırı sonrası Ankara’da sadece devrimcileri sadece Kürtleri değil aynı zamanda işçi ve emekçileri, halkları da hedef almışlardır.

Savaşın bir tarafında egemenler; devleti ile çeteleri ile ırkçılık zehri ve din sömürüsü ile örgütledikleri güruhlar vardır. Savaşın diğer cephesinde; halklar, ezilenler, ayrımcılığa uğrayanlar, işçi-emekçiler, insanca bir yaşam isteyen bizler varız.

Bizleri teslim almak istiyorlar. Kölece, insanlık dışı bu yaşama razı olmamızı istiyorlar.

Teslim olmayacağız. Umuda kurşun işlemeyeceğini örgütlenerek göstereceğiz.

Bu savaşa karşı; her alanda örgütlülüğü yükseltmeliyiz. Kör gözleri, aydınlatmalı, sağır kulakları açmalı, tutulmuş dilleri çözmeliyiz.

Her alanda direniş komiteleri örgütlemeli, devletin ve onun çetelerine karşı yaşamımızı savunmalıyız.

Her alanda sorunlarımızı çözmek, biz de varız demek için geniş örgütlenmeler geliştirmeliyiz.

Asla ve asla egemenlerin, halkları, ezilenleri, işçi ve emekçileri birbirine düşüren taktiklerine pabuç bırakmamalıyız. Egemenlerin bu anlamdaki provokasyonlarını boşa çıkartmalıyız. Güruhlarla halkı birbirinden ayırmalıyız.

Halka karşı yürütülen bu saldırıların karşısında, katliamlar karşısında, örgütlü her gücün ortak hareket etmesi elzemdir. Halk düşmanlarına, emek düşmanlarına karşı ortak mücadele her düzeyde geliştirilmelidir.

YA HEP BERABER YA HİÇBİRİMİZ!

Kaldıraç – 15 Ekim 2015