“Culpa vacare maximum est solatium”[1]

Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2016/109 no’lu dosyası ya da kamuoyundaki yaygın adıyla “Ayşe Öğretmen Davası”ndan ötürü karşınızdayım.[3]
İddia makamı esas hakkındaki mütalaasında: “Her ne kadar sanıklar… Temel Demirer… haklarında terör örgütü propagandası yapmak suçundan cezalandırılmaları talebiyle kamu davası açılmış ise de… Ayşe Çelik’in show programında geçen konuşmasının içeriğinin suç unsuru bulunmadığına inandıkları yönünde görüşlerini açıklamış olmalarından… terör örgütü propagandası yapmak suçundan beraatlerine” talebini ifade edip; hemen ardından da -bir alay subjektif niyet okumasıyla- “Sanığın üzerine atılı terör örgütü propagandası yapmak suçunu işlediği dosya kapsamıyla sabit olduğundan sanık Ayşe Çelik’in eylemine uyan 37l3 sayılı Yasanın 712/ 5237 sayılı TCK’nun 53 maddeleri gereğince cezalandırılmasına karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur dedi.”Ek-1
Öncelikle mütalaadaki “inandıkları” ibaresinin, benim için özelde düşünce ve ifade özgürlüğü, genelde ise özgürlük konusuna mündemiç bir tavır ve duruş veya düşünce ve davranış olduğunun altını özenle çizmeliyim.
Yani ben kendi adıma, suçsuz olduğundan zerrece kuşku ve kaygı duymadığım Ayşe Öğretmen’e istenen “ceza” konusunda: i) “Argumentum ad judicium/ Sağlam fikre/ mantığa dayanan delil”den yoksun; ii) “Corpus delicti/ Suç unsuru” bulunmayan; iii) “Audi partem alteram/ Karşı tarafı (da) dinle” ilkesine sırt dönmüş talep hakkında, “Non liquet/ Açık değil” notunu düşmeden edemeyeceğim.
Kanaatim odur ki, -tarihin defalarca mahkûm ettiği!- “suçlu yaratma yöntemi”, hukuka yabancı olmalıdır.
Ortada “suç” falan yok; olsa olsa, dosdoğru ifade edilen bir gerçek var.
Ayşe Öğretmen’in tavrı çok net.
Ne yani, daha önce de ifade ettiğim gibi, “Çocuklar ölmesin demek yerine çocuklar ölsün mü demeliydik”?[4]
Ben çocuklar ölmesin diye; Albert Camus’nün, “Yaşamak kendi başına bir değer yargısıdır. Nefes almak ise; yargılamaktır,” saptamasındaki duruşla; bilerek/isteyerek “yargılanan” Ayşe Öğretmen’in yanında yer aldım.
Bu özgürlükçü bir tercihti; tercihimden de asla pişmanlık falan duymuyorum.
“Seçme gücü vardır, ama yaptığı seçimin sonuçlarından kaçma gücü yoktur.”[5] “Bir fikri yargılamaktansa, bir insanı yargılamak çok daha kolay gelir,”[6] diyen Ayn Rand’ın, “En büyük suç, hak edilmeyen suçluluğu kabul etmektir,”[7] saptamasındaki üzere sonuna kadar Ayşe Öğretmen’in tavrını, söylediklerini, duruşunu sahipleniyorum.

ADİL YARGILANMA HAKKI
Bunların yanında adil ve eşit yargılanmanın -hangi koşullar altında olursa olsun- bir hak olduğunu düşünüyor ve Friedrich Engels’in uyarısını “es” geçmeden,[8] “düşman hukuk(suzluğu)u” denilen şeyin, “hukuk devleti iddia”larını tekzip ettiğine inanıyorum.
Çünkü “teori”deki üzere “Hukuk Devleti” küresindeki mücadele, devletin topluma ve bireye karışmasını azaltma savaşımıdır. Temel amaç, kanımca “az devlet, çok hukuk” formülüyle özetlenebilirken;[9] “Fair hearing” (hakkaniyete uygun yargılanma) hakkı, 04/11/1950 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 6. maddesinde, 19/12/1966 tarihinde de Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 14. maddesinde yer aldı…
Adil yargılanma hakkının temeli teminatlı, bağımsız ve tarafsız hâkimdir. Hâkim bağımsızlığı ve tarafsızlığı kavramları birbiri içine girmiş olup yargılamayı yürütürken ve karar verirken bağımsız olması gereken hâkim bunun sonucu tarafsız da olmak zorunda…[10]
Bir şey daha: Adil ve eşit yargılanmada bir şey birisi için neyse, öteki(ler) için de odur. Yani seçmece olmaz… Bunlardan neden mi söz ediyorum? İfade özgürlüğünü kullanan Ayşe Öğretmene istenen herhangi bir suça tekabül etmeyen ceza için!

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ FASLI
George Washington’ın, “Eğer ifade özgürlüğü elden alınırsa, kurbanlık koyunlar gibi sessiz ve tepkisiz hâle getiriliriz”…
Konfüçyüs’ün, “Bir ülkede adaletin varlığı kişinin kendini özgürce ifade etmesinden anlaşılır. Bir ülkede adaletsizliğin varlığı ise kişilerin başına buyruk davranışından anlaşılır”…
John Stuart Mill’in, “Eğer tek bir kişi insanlığın geri kalanından farklı bir kanaate sahipse, nasıl o kişinin gücü olsa insanlığı susturma hakkı yoksa insanlığın da o kişiyi susturmaya hakkı yoktur”…
Ali Fuat Başgil’in, “Fikirden korkmayınız. Emin olunuz ki, yeryüzünde zararlı tek fikir eleştiri süzgecinden geçmeyendir. Kabul ediniz ki, sizden başka ve belki daha iyi düşünenler vardır”…
Bertrand Russell’ın, “Bazı fikirleri benimsemek veya onlara karşı olmak, ya da bazı konularda bir şeye inandığımızı veya inanmadığımızı dile getirmek, ceza yaptırımlarına yol açıyorsa düşünce özgür değildir”…
George Orwell’in, “Basın özgürlüğü herhangi bir anlam ifade ediyorsa o da eleştirme ve karşı çıkma özgürlüğüdür,” saptamalarıyla karakterize olan ifade özgürlüğü; ‘İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 19. maddesindeki üzere, “Her ferdin fikir ve fikirlerini açıklamak hürriyetine hakkı vardır. Bu hak fikirlerinden ötürü rahatsız edilmemek, memleket sınırları mevzubahis olmaksızın malumat ve fikirleri her vasıta ile aramak, elde etmek veya yaymak hakkı”nı içerir.
Oscar Wilde’ın, “Tehlikeli olmayan bir düşünce, düşünce diye anılmaya bile değmez,” notunu düştüğü konuda Bernard Shaw’ı anmamak mümkün değil.
İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı günlerde İngilizler arasında Britanya’nın da bu savaşa katılıp katılmaması tartışılıyormuş. Bernard Shaw, sağda solda “Birinci Dünya Savaşı’nda Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Çarlık Rusyası, Osmanlı İmparatorluğu battı. Büyük Britanya İmparatorluğu da batacaksa bu savaşa girsin!” diye konuşuyormuş. Ama bir yazar ve düşünür olarak sürekli hürriyetsizlikten şikâyet ediyormuş. Bir gün, dönemin bir devlet adamı Shaw’a sormuş: “İçinde yaşadığın imparatorluğun batmasını isteyebildiğin, bunu her yerde söyleyip yazabildiğin hâlde hürriyetsizlikten şikâyet ediyorsun. Bu bir çelişki olmuyor mu?”
Shaw cevap vermiş: “Siz benim yalnızca neyi söyleyebildiğimi biliyorsunuz; ama neyi söyleyemediğimi biliyor musunuz!”
Düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırsız olmasının, hiçbir kayıt ve şarta bağlanmamasının zorunluluğunu Shaw’ın bu anektodundaki yanıt kadar açık seçik anlatan söz az bulunur.
İfade özgürlüğü demokrasinin vazgeçilemez temel özelliklerindendir. Çünkü bu ülkelerde veya toplumlarda basın halk adına gelişmeleri takip eder ve olup bitenler hakkında toplumu bilgilendirir. Toplum bu bilgiler sayesinde doğru kararlar alınması için harekete geçer. Toplum bu yöntemle kendisini idare edenleri de denetleme ve gözlemleme şansına sahip olur.
Söz konusu yöntemin başarılı olması için ifade özgürlüğünün de olması gerekiyor. Bu bağlamda düşünce ve ifade özgürlüğünün gerçekleştirilmesinde vazgeçilmez bir araç ve bir değerdir. Gerçek anlamda düşünce ve ifade özgürlüğünün sağlanması, özgür, doğru, yaygın bilgi ve haber dolaşımı ile mümkündür.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 10. maddesinde, ifade özgürlüğü açık ve net olarak, yoruma meydan vermeyecek bir şekilde düzenlenmiştir. Madde ile herkesin ifade özgürlüğüne mutlak olarak sahip olduğu, bu hakkın kullanımında resmî makamların müdahalesinin olamayacağı, haber ve düşünce almak ya da vermek özgürlüğü düzenlenmiştir.
Anayasa’nın 90. maddesi gereğince, temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler ile yasaların çatışması durumunda, uluslararası sözleşmelerin esas alınacağı düzenlendiğine göre, bu konuda çıkarılacak tüm yasaların da bu sözleşmeye uygun olması gerekecektir. Aksi takdirde aykırı yasaların değil, sözleşmenin uygulanacağı Anayasa’nın emridir. Esasen bu özgürlükler, Anayasa ve kısmen Basın Yasası’nda da yer almaktadır.
AİHM’e göre bu özgürlük, demokratik bir toplumun temel değerlerinden birini oluşturmaktadır.
AİHM’e göre, siyasal söylem ve genel yarar ile ilgili görüşlere sınır getirilmemesi gerekir. Medya yoluyla siyasal eleştirileri dile getirme ve basın özgürlüğü hakkında sınırlandırma kabul edilemez. Ayrıca hükümete karşı kabul edilebilir eleştirinin sınırları, sıradan bir yurttaşa, hattâ bir politikacıya göre çok daha geniştir. Hükümetin işgal ettiği baskın konum, özellikle de muhaliflerinden gelen, haklı olmayan saldırı ve eleştirilere cevap vermek için cezai yollar kullanılmamasını gerektirir. Kullanılan ifadeler şiddet,isyan ya da başkaldırıya teşvik içermediği sürece, ifade özgürlüğü engellenemez (Dink/ Türkiye kararı).
Bu içtihatlarla, bir siyasetçinin kabul edilebilir eleştiri sınırlarının, sıradan bir şahsa kıyasla daha geniş olduğunun altı çizilmiş ve bu nedenle de siyasilerin daha büyük bir hoşgörü göstermesi gerektiği karara bağlanmıştır. Yazılan yazı ve görüşler, katı eleştirileri ve hicivli bir stili içerebilir. Bu bağlamda ifade özgürlüğü, sadece olumlu karşılanan veya zararsız ve tarafsız görülen bilgi ve fikirleri değil, demokratik bir toplumun gereklilikleri olan çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin parçası olan, rencide eden, şoke eden ve rahatsız eden bilgi ve fikirleri de koruma altına almıştır.[11]
AİHM’in 1976’da verdiği tarihi Handyside (İngiltere) Kararı’na göre, “İfade özgürlüğü sadece olumlu karşılanan ve zararsız düşünceleri değil, aynı zamanda devleti ya da toplumun bir bölümünü inciten, şok eden ya da rahatsız eden düşünceleri de kapsar. Bu demokratik bir toplumu oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirliliğin bir gereğidir.”
Ayrıca AİHM’in ısrarla altını çizdiği üzere, düşünceyi açıklama özgürlüğünden söz edebilmek için sadece çoğunluk tarafından olumlu karşılanan fikirlerin açıklanmasına izin verilmesi yetmez. Düşünceyi açıklama özgürlüğünün var olduğunun kanıtı, çoğunluğa anlamsız gelen, çoğunluğun paylaşmadığı fikirlerin de açıklanabilir olmasıdır. (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Handyside-Birleşik Krallık, 1976; Sunday Times-Birleşik Krallık, 1979; Lingens-Avusturya, 1986; Oberschlick-Avusturya, 1995; Thorgeirson-İzlanda, 1992; Jersild- Danimarka, 1994; Goodwin-Birleşik Krallık, 1996; De Haes ve Gijels-Belçika, 1997 Kararları’ndaki gibi…)

KONUYA DAİR ÖRNEKLER
Özgürlük hakkında Montesquieu’nün, “Bu kelime kadar çeşitli anlam verilmiş, onun kadar insan kafasını çeşitli şekillerde yormuş başka bir kelime yoktur,” saptamasının altını özenle çizerek; Hikmet Çetinkaya ile Ceyda Karan’ın yargılandığı davanın ilk duruşmasında kutsal değerlerine hakaretin özgürlük olarak sayılamayacağını söyleyen şikâyetçilerden biri, sanıkları kastederek, “Eğer adalet cezalarını vermezse bize verin biz cezalarını verelim. Öbür dünyaya bırakmayalım,”[12] diyebildiği coğrafyamızdaki ifade özgürlüğünün hâl-i pür melaline gelince: Neyin ifade özgürlüğü olduğu ya da olmadığı meçhuldür![13]
Örneğin Avrupa Konseyi’nin danışma organı Venedik Komisyonu, Türkiye’yi ifade özgürlüğü konusunda eleştirirken;[14] Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Barış İçin Akademisyenler’e yönelik “Alçak, zalim, kapkaranlık, cahil, tiksinti verici, vatan haini, lümpen, terör örgütünün maşası, ahlâksız, mandacı artığı, ruhu kirlenmiş” ifadeleri nedeniyle kendisine açılan davaya sunduğu yanıt dilekçesinde, Anayasa Mahkemesi ve AİHM’nin “Düşünce ve ifade özgürlüğü” içtihatlarını örnek gösterilebiliyor.
Cumhurbaşkanı, bu sözlerine dava açılınca “İfade özgürlüğünü kullandım,” diyor.[15]
Ayrıca Erdoğan’ın avukatı tarafından verilen dilekçede, ifade özgürlüğünün “Devletin veya nüfusun bir bölümü için saldırgan, şok edici veya rahatsız edici bilgiler ve düşünceler için de geçerli olduğu ve bunlar olmaksızın demokratik toplum olmayacağı,” belirtilebiliyor.[16]
Nihayetinde, “Erdoğan, milyonlarca kişinin önünde ‘alçak’ diyerek, ‘aydın müsveddesi güruh’ diyerek, ‘vatan haini’ diyerek imzacı akademisyenlere hakaret etmiştir. Bir cumhurbaşkanı bunu yaparsa halk birbirini öldürür. Diğer yandan Erdoğan, binlerce kişiye tweet attıkları için hakaret davası açmıştır ve bu kişiler anında tutuklanmışlardır,” diyen[17] Prof. Dr. Baskın Oran’ın akademisyenlere yönelik sözleri nedeniyle,[18] Cumhurbaşkanı Erdoğan aleyhine açtığı 10 bin liralık tazminat davası 13 Aralık 2016 tarihinde Ankara Adliyesi 3. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından reddedildi.[19]
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın avukatı Tuğba Sağlam Eker de, Erdoğan’ın bildiriyi imzalayanlara yönelik “Alçak”, “zalim”, kapkaranlık”, “cahil”, “tiksinti verici”, “vatan haini”, “lümpen”, “terör örgütünün maşası”, “ahlâksız”, “mandacı artığı”, “ruhu kirlenmiş” gibi ifadeleri için AİHM’i referans göstererek, “ifade özgürlüğü” savunması yaptı…
Bu kadar da değil…
TRT’de yayınlanan bir programda, “Enver Paşa 80 tane Atatürk eder” diyen ‘Türkiye Günlüğü Dergisi’nin sahibi Mustafa Çalık’ın açıklamasına, “En az Enver Paşa’yı vatan haini ilan edenler kadar yavşakça bir açıklamadır,” tepkisini gösteren vatandaş hakkında başlatılan soruşturmada, savcılık takipsizlik kararı verdi. Cumhuriyet Savcısı Mehmet Taştan’ın kararında, Çalık’ın sözlerine tepki olarak söylenen sözün, AİHM içtihatlarına da göre de suç oluşturmadığı kaydedildi.[20]
Bu kadar da değil…
İstanbul Anadolu 20. Asliye Ceza Mahkemesi’nde 3 Şubat 2017’de görülen duruşmada, “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisi imzalayan akademisyenleri, “Oluk oluk kanlarınızı akıtacağız ve akan kanlarınızla duş alacağız” diyerek tehdit eden organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in yargılanmasında mahkeme yargıcı, “Maddi zararın var mı?” diye sordu. [21]
Bu kadar da değil…
‘Agos Gazetesi’ önüne siyah çelenk bırakarak, sosyal medya üzerinden “Bir gece ansızın gelebiliriz” şeklinde tehdit ettikleri iddiasıyla yargılanan, Milliyetçi Türkiye Partisi İstanbul İl Başkanı Bilal Gökçeyurt ile Turan Ocakları Genel Başkanı Ercan Urçar, İstanbul 62. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yapılan duruşma da suç unsuru oluşmadığı gerekçesiyle beraat etti. [22]
O hâlde “alçak”, “zalim”, kapkaranlık”, “cahil”, “tiksinti verici”, “vatan haini”, “lümpen”, “terör örgütünün maşası”, “ahlâksız”, “mandacı artığı”, “ruhu kirlenmiş” veya “yavşakça bir açıklama” gibi ifadeler yanında; “Oluk oluk kanlarınızı akıtacağız ve akan kanlarınızla duş alacağız”, “Bir gece ansızın gelebiliriz” türünden tehditler “ifade özgürlüğü” ise! “Çocuklar ölmesin demek,” neden suç olsun?
Bu elbette madalyonun bir yüzü! Öteki de şu…
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı, 19 Mart 2016 günü düzenlenen etkinlikteki konuşmasında “hükümet terörü” ifadesini kullandığı için, “Türk milletini, Cumhuriyeti ve Türkiye Büyük Millet Meclisi”ni alenen aşağılama’ suçundan 21 Şubat 2017’de 5 ay hapis cezasına çarptıran Ağrı’nın Doğubeyazıt 2. Asliye Ceza Mahkemesi açıkladığı gerekçeli kararda, temel hak ve hürriyetler kapsamında değerlendirilen ifade özgürlüğünün, birçok uluslararası belgeye konu olmakla birlikte, sonsuz ve sınırsız olmadığını vurguladı. İfade özgürlüğü ne kadar önemliyse bunun sınırlarının da olduğu belirtilen kararda, felsefi anlamda ileri sürülebilse bile sınırsız özgürlük anlayışı fikrinin, örgütlü siyasal toplumda geçerliliği bulunmadığı kaydedildi. [23]
Merak ediyorum: “Alçak”, “zalim”, kapkaranlık”, “cahil”, “tiksinti verici”, “vatan haini”, “lümpen”, “terör örgütünün maşası”, “ahlâksız”, “mandacı artığı”, “ruhu kirlenmiş” veya “yavşakça bir açıklama” gibi ifadeler yanında; “Oluk oluk kanlarınızı akıtacağız ve akan kanlarınızla duş alacağız”, “Bir gece ansızın gelebiliriz” türünden tehditler ifade özgürlüğü sınırları içinde de; Ayşe Öğretmen’in, “Çocuklar ölmesin” demesi mi sınırların dışında!

AYŞE ÖĞRETMEN’İN TAVRI
İddianamede Ayşe Öğretmen’in, “Orada olanların farklı bir şekilde aktarılıyor, ben öğretmenim, öğrencilerini terk eden öğretmenlere seslenmek istiyorum, bir daha oralara nasıl dönecekler, o güzel, masum, tertemiz yürekli çocukların yüzüne, gözlerinin içine nasıl bakacaklar,” sözleri niyet okumasıyla “terör örgütü propagandası” sayılırken; bu sözlere eleştiri hakkı, düşünceyi ifade ve yayma hürriyetinin kullanılmasından başka bir anlam yüklenemez.
Unutulmamalıdır ki her yurttaşın devlet organlarının uygulamalarını eleştirmek en doğal yurttaşlık hakkıdır. Diğer yandan herkesin düşünce ve kanaatini açıklama özgürlüğü vardır.
Anayasa’nın düşünce ve kanaat hürriyetini düzenleyen 25. maddesine göre, “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.”
Anayasa’nın 26. maddesine göre de, “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.”
Düşünce, kanaat ve ifade özgürlüğü, Anayasaya göre, temel hak ve özgürlükler kapsamındadır. Anayasa’nın 90/son maddesinde ise, “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır,” denilmektedir. İfade özgürlüğü, BM Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 19. ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin (İHAS) 10. maddesinde düzenlenmiş ve sınırları da bu maddelerde gösterilmiştir. Buna göre; İfade özgürlüğüne yapılan müdahalelerin, mutlaka yasa ile öngörülmüş olması, bu müdahalelerin İHAS’ın 10/2. maddesindeki yasal bir amaca dayanması, demokratik bir toplumda gerekli ve yaptırımın da orantısal olması gerekmektedir.
Konuşmada şiddet, silahlı direniş ve isyana teşvik edilmemektedir. Kaldı ki, AİHM, şiddet, silahlı direniş ve isyanı teşvik etmeyen “Devlet terörü”, “katliam”, “direniş ve isyan ruhu” gibi sert ve keskin sözlerle yapılan eleştirileri de ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmektedir.
Özetle Ayşe Öğretmen’in konuşmasından “terör örgütü propagandası” yapıldığından söz etmek mümkün değildir ve böyle bir kasıt yoktur.
İfade özgürlüğü kapsamında korunması gereken eleştirel düşünce açıklamasının suç olarak nitelendirilmesi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. Maddesinin açık biçimde ihlâlidir. [24]
Ayşe Öğretmen’e istenen “ceza”nın kendisi ifade özgürlüğüne yönelik bir sınırlamadır ve AİHM’nin örnek kararları göz önüne alındığında, Ayşe Öğretmen’in konuşmasının eleştiri hakkı ve düşünce özgürlüğü kapsamı dışında değerlendirilmesi ve cezalandırılması mümkün değildir.
Bu konu yeri gelmişken bir “örnek karar”ı da aktarmadan geçmemeliyim: Sosyal medya hesaplarında ‘Terör örgütü propagandası’ yaptığı iddiasıyla hakkında 5 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılan Amedspor futbolcusu Deniz Naki’yi beraat ettiren Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi, gerekçeli kararında, yasalar ve uluslararası sözleşmelerle teminat altına alınan ifade özgürlüğünün, terörle mücadele kapsamında en çok müdahale ve sınırlamaya maruz kalan temel haklardan olduğunu belirtip, Terörle Mücadele Kanunu’nda geçen propaganda yasağının bu duruma örnek teşkil ettiği ifade edildi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne göre kişinin hakkı ile toplumun çıkarları, özellikle kişinin temel ifade özgürlüğü hakkı ve demokratik toplumun terör örgütlerinin faaliyetlerine karşı kendini korumaya ilişkin meşru hakkı arasında bir denge kurulması ihtiyacını beraberinde getirdiği belirtilen kararda şu ifadelere yer verildi:
“Terörle mücadele kendine özgü bir takım zorlukları barındırdığından, devletlerin bu mücadelede daha geniş bir takdir marjına sahip olduğu kabul edilmekle birlikte, terörle mücadele de bir hukuk rejimidir. Uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerin ihmal edilebileceği bir alan değildir. İfade özgürlüğü memnuniyetle karşılanan, zararsız veya önemsiz sayılan, insanların kayıtsız kalacağı bilgi ve fikirler için değil, aynı zamanda demokratik toplumu şekillendiren çoğulculuğun, hoşgörünün ve geniş fikirliliğin doğasında bulunan bir gereklilik olarak saldırgan, şok eden, rahatsızlık veren ya da ayrılık yaratabilen fikirler için de uygulanabilmelidir.” [25]

HUKUK(SUZLUK) ÖRNEKLERİ!
Ayşe Öğretmen’in yargılanan ve sahiplendiğim(iz) tavrı ifade özgürlüğü sınırlarındadır; bu kapsamda ele alınmalıdır.
Eğer Attila Aşut’un, “Hukukun bittiği yerdeyiz!”;[26] Şenal Sarıhan’ın, “Adalet nerede? Kafdağı’nın ardında mı? Kafdağı masallardadır”;[27] Aydın Engin’in, “Hukuk’un bir kerre daha guguk olduğu günler yaşıyoruz. Üstelik adalet aygıtının büyük ölçüde AKP iktidarınca adeta teslim alındığı günlerdeyiz. Yani hukuk hızla guguklaştı,”[28] diye tarif ettiği koordinatlarda değilsek…
Veya Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Sayın Nils Muiznieks’in, 15 Şubat 2017 tarihini taşıyan “Türkiye’de İfade Özgürlüğü ve Medya Özgürlüğüne İlişkin Memorandum”unda (wcd.coe.int) “İfade özgürlüğünü kısıtlayan yargı tacizi”ne[29]; Yargıçlar Sendikası Başkanı Mustafa Karadağ’ın, “OHAL koşullarındaki yargılamalara,”[30] dikkat çektiği tehlikenin uzağındaysak…
Ya da Yargıtay Başkanı İsmail R. Cirit’in, “Geçmişte yargıya güven yüzde 70 idi, şimdi yüzde 30’lara düştü,”[31] diye tarif ettiği handikapı aşmışsak; soru(n) yoktur ve “Leges cum omnibus semper una atque eadem voce loquuntur/ Kanun herkesle aynı sesle konuşur,” ise Ayşe Öğretmen ile birlikte hepimizin beraati gerekmektedir.
Çünkü hepinizin de bildiği ve unutmaması gerektiği üzere Cumhurbaşkanı Erdoğan, Beştepe Külliyesi’nde, TRT 39. Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği Cumhurbaşkanlığı Kabul Töreni’ndeki konuşmasında çocukların öldürülmemesi temennisinde bulunup, Nâzım Hikmet’in ‘Kız Çocuğu’ başlıklı şiirindeki, “Benim sizden kendim için hiçbir şey istediğim yoktur. Şeker bile yiyemez ki kâğıt gibi yanan çocuk. Çalıyorum kapınızı teyze, amca, bir imza ver. Çocuklar öldürülmesin şeker de yiyebilsinler,” dizelerini okudu.[32] Yani o da “çocuklar öldürülmesin” dedi…
O hâlde “Unum castigabis, centum emendabis/ Bir kişiyi cezalandırırsan, yüz kişiyi düzeltirsin,” diyen bir hukuk(suzluk)a inanmıyorum vurgusuyla diyeceklerimi sonlandırıyorum: Ayşe Öğretmen ile birlikte hepimizin suçsuz olduğundan şüphe duymuyor ve Nikos Kazancakis’in, “hiçbir şey ummuyorum, hiçbir şeyden korkmuyorum, ben özgürüm,” sözlerinin altını çizip, gereğini size bırakarak ekliyorum: “Culpa vacare maximum est solatium/ Suçsuz olmak, en büyük iç huzurudur.” o
24 Nisan 2017, Ankara.

Ek-1
T.c. Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi Dosya No: 2016/109 Duruşma Tarihi: 01/03/2017 Celse No: 4 Başkan: Hakan Türkön 40940 Üye: Güler Kurt 101320 Üye: İsmail Taş 165969 Cumhuriyet Savcısı: Talip Kalkan 28213 Katip: Mustafa Arabacı 141622 …
İDDİA MAKAMI ESAS HAKKINDAKİ MÜTALAASINDA: yapılan yargılama sonucunda toplanan tüm delillerin değerlendirilmesinden;

Her ne kadar sanıklar… Temel Demirer… haklarında terör örgütü propagandası yapmak suçundan cezalandırılmaları talebiyle kamu davası açılmış ise de; bu sanıkların show programına telefonla katılıp konuşma yapan ve hakkında terör örgütü propagandası yapmak suçundan suç tarihi itibariyle soruşturma başlatılmış olan sanık Ayşe Çelik’in show programında geçen konuşmasının içeriğinin suç unsuru bulunmadığına inandıkları yönünde görüşlerini açıklamış olmalarından ibaret eylemlerinin müsnet suçun unsurlarını oluşturmadığı anlaşıldığından adı geçen bu sanıkların üzerlerine atılı terör örgütü propagandası yapmak suçundan ayrı ayrı beraatlerine,
Sanık Ayşe Çelik’in suç tarihinde canlı olarak yayınlanan show programma konuklara soru soracağından bahisle telefonla bağlandığı, kendisine canlı yayında konuşma yapma imkanı tanındığında program sunucusunun, yönetmeninin ve izleyicilerin beklemediği şekilde sanığın ayrıntısı iddianamede yazılı olan konuşmayı yaptığı,
Nihai amacı cebir, şiddet ve terörü araç olarak kullanmak suretiyle ülke topraklarının bir kısmını devlet idaresinden ayırıp bağımsız Kürt devleti kurulmasını sağlamak olan yasa dışı PKK/KCK terör örgütü mensuplarının 40 yıla yakın bir süreden beri kamu kurum ve kuruluşlarına güvenlik güçlerine, kamu görevlilerine ve sivil vatandaşlara yönelik olarak pek çok terör eylemi gerçekleştirdiği ve bu eylemler nedeniyle 35.000’den fazla kişinin öldüğü, devletin ilgili kurum ve kuruluşları ile güvenlik güçlerinin yasaların kendilerine verdiği yetki ve sorumluluk çerçevesinde terörü ve teröristlerin eylemlerini sona erdirmek için çaba sarfettikleri,
PKK/KCK terör örgütünün 2015 yılı ikinci yarısı içerisinde doğu ve güneydoğu bölgesindeki belirli ilçe merkezlerine sızdırdığı teröristlerin yollara bombalı tuzaklarla barikatlar kurup içerisine patlayıcılar yerleştirmiş barikatlar oluşturup hendekler kazarak, sözde öz yönetim adı altında işgal eylemleri gerçekleştirdikleri, işgal edilen bu yerlerde yaşayan halktan evini terk etme imkanı bulamayanları rehin olarak alan teröristlerin kadın, çocuk, yaşlı insanları kendisine kalkan olarak kullandığı, terör örgütünün bu işgal eylemlerini yasaların verdiği yetki ve sorumluluk çerçevesinde sona erdirmeye çalışan güvenlik güçlerinin rehin olarak tutulan vatandaşların zarar görmemesi için azami gayret sarfettiği, bu olayların gelişim süreci içerisinde zorunlu olarak olayların yaşandığı mahallelerle sınırlı olmak üzere sokağa çıkma yasağı uygulanmak zorunda kalındığı, terör örgütünün elinde bulundurduğu ve kontrolü altında olan yayın organları ve kullanabildiği tüm basın yayın araçlarını alet olarak kullanmak suretiyle bu işgal eylemlerinin bir terör eylemi değil de güvenlik güçlerinin sivil vatandaşlara karşı sebepsiz öldürme ve imha eylemi olarak kamuoyuna anlatmaya çalıştığı, terör örgütünün ve yandaşlarının Türkiye ve dünya kamuoyuna, devlet güvenlik güçlerini saldırgan olarak gösterme eğiliminde olduğu, olayların gerçek müsebbibi olan teröristlerin görmezden gelinmesinin sağlanmasına çalışıldığı, terör örgütünün yandaşlarının bu hususta her türlü aracı kullandıkları,
Yukarıda bahsi geçen söz konusu show programına telefonla katılan sanık Ayşe Çelik’in programda yaptığı ve ayrıntısı iddianamede yazılı olan konuşmayı terör örgütünün terör amaçlı eylemlerinin kamuoyunun dikkatinden kaçırmak ve olayların tek sorumlusunun devlet güvenlik güçleri olduğunu anlatmak amacı taşıdığı, konuşmanın tamamı incelendiğinde sanık Ayşe Çelik’in terör örgütünün olayları kamuoyuna güvenlik güçlerini sorumlu tutar şekildeki anlatma yönündeki amacına hizmet eder nitelikte olduğu, sanığın üzerine atılı terör örgütü propagandası yapmak suçunu işlediği dosya kapsamıyla sabit olduğundan sanık Ayşe Çelik’in eylemine uyan 37l3 sayılı Yasanın 712,5237 sayılı TCK’nun 53 maddeleri gereğince cezalandırılmasına karar verilmesi,
Kamu adına talep ve mütalaa olunur dedi….. 01/03/2017

1-)  “Suçsuz olmak, en büyük iç huzurudur.”

2-) Fyodor Dostoyevski.

3-) Bkz: https://www.infolibertaire.net/linstit-ayse-celik-et-38-intellectuels-devant-le-juge/… http://kaosenlared.net/turquia-mas-violaciones-a-la-libertad-de-expresion-y-demas-derechos-humanos/… http://otrasvoceseneducacion.org/archivos/163686… https://krisikaikritiki.wordpress.com/2016/09/11… http://contralapropagandamediatica.blogspot.com/2016/09/turquia-mas-violaciones-la-libertad-de.html… http://www.lahaine.org/mundo.php/turquia-mas-violaciones-a-la… http://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2016/09/23/ayse-ogretmen-beyaz-showda-soylediklerimin-arkasindayim/… http://www.gundemnews.com/haber/6176/ayse-ogretmen-ve-ona-destek-verenlerin-davasi-basliyor… http://www.hurriyet.com.tr/kimseyi-ovmedim-40230128…

4-) Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davanın duruşmasında, yazar Temel Demirer’in savunmasına başladığı sırada mahkeme başkanı “Senin adın ne?” diye sordu. Avukatlar, “Sen” diye hitap edemezsiniz, “Biz de size ‘Sen’ diye mi hitap edelim” dedi. Başkan ise “Ben yargılanmıyorum” diye cevap verdi. Mahkeme başkanı bunun üzerine “Avukatlar her defasında bunu yapıyor” dedi.
Ardından söz alan Demirer, heyet başkanının üslubuna vurgu yaparak “Siz bana nasıl hitap ediyorsanız ben de size aynı şekilde hitap ediyorum,” dedi. Bunun üzerine mahkeme başkanı Demirer’in salondan çıkarılması için polis çağırdı. Avukatların tepki göstermesi üzerine polisler tekrardan salondan çıkarıldı. Söze tekrardan başlayan Demirer, AİHM içtihatlarına vurgu yaparak “15 dakika boyunca sözüm kesilmesin,” dedi.
Demirer, “Çocuklar ölmesin demek yerine çocuklar ölsün mü demeliydik” dedi. Terör tanımının net bir tanımının olmadığını ifade ederek, buradaki yargılama “çocuklar ölsün mü ölmesin mi?” üzerinden yapılmalı dedi (“… ‘Ayşe Öğretmen’ Davasının Tanığı Beyazıt Öztürk: Fark Edemediğim İçin Telefondan Ayşe İsimli Kişiyi Uzaklaştıramadık”, 30 Kasım 2016… http://t24.com.tr/haber/ayse-ogretmen-davasinin-tanigi-beyazit-ozturk-fark-edemedigim-icin-telefondan-ayse-isimli-kisiyi-uzaklastiramadik,374043).

5-) Ayn Rand, Atlas Silkindi, Çev: Belkıs Dişbudak, Plato Yay., 4. Baskı, 2010, s. 810.

6-) Ayn Rand, Hayatın Kaynağı, Çev: Belkıs Dişbudak Çorakçı, Plato Film Yay., 2. Baskı, 2010, s. 429.

7-) Ayn Rand, Atlas Silkindi, Çev: Belkıs Dişbudak, Plato Yay., 4. Baskı, 2010, s. 470.

😎 “Tarih boyunca, günümüze dek, şu ya da bu ölçütte yürürlükte kalmış olan yasalar, yalnızca sınıf egemenliğine ve sınıf sömürüsüne dayalı toplumsal ilişkileri korumuşlardır!” (Friedrich Engels-Karl Marx, Devlet ve Hukuk, Derleyen ve Çeviren: Rona Serozan, Ayrıntı Yay., 2017, s. 75).

9-) Sami Selçuk, “Hukuk Devleti İlkesi”, Cumhuriyet, 28 Şubat 2017, s. 14.

10-) Ümit Kardaş, “Adil Yargılanma Hakkı”, Cumhuriyet, 14 Şubat 2017, s. 14.

11-) Kemal Akkurt, “(Olmayan) Adalet ve Demokrasi Haftası”, Taraf, 30 Ocak 2016… http://www.taraf.com.tr/olmayan-adalet-ve-demokrasi-haftasi

12-) Serpil Kırkeser – Özden Atik, “Hikmet Çetinkaya ve Ceyda Karan İçin Garip Ceza İstemi”, Hürriyet, 10 Temmuz 2015, s. 23.

13-) ‘Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi’, “Suriye’de Savaşa Hayır” bildirisine imza atan 200’ü aşkın aydın, yazar ve sanatçıya “aydın müsveddesi”, “kuduruyorlar” diyen Erdoğan’a tepki gösterip, “Darbe lideri gibi konuşuyor. Bu sözleri biz söylesek evimizden götürürler,” dedi (“Aydınlar Ayakta: Darbe Lideri Gibi Konuştu”, Cumhuriyet, 21 Şubat 2016, s. 6).

14-) Duygu Güvenç, “Venedik’ten Türkiye’ye İfade Özgürlüğü Uyarısı”, Cumhuriyet, 16 Mart 2016, s. 4.

15-) Kemal Göktaş, “Erdoğan da Düşünce Özgürlüğüne Sığındı”, Cumhuriyet, 25 Nisan 2016… http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/521506/Erdogan_da_dusunce_ozgurlugune_sigindi.html

16-) “Erdoğan’ın Avukatı Akademisyenlere Hakaret Davasında ‘Düşünce ve İfade Özgürlüğü’ Savunması Yaptı!”, 25 Nisan 2016… http://t24.com.tr/haber/cumhurbaskanierdoganaacilanhakaretdavasindaavukatiifadeozgurlugusavunmasiyapti,337668

17-) Ali Aslangül, “Avukatına Göre, Erdoğan’ın ‘Alçak Vatan Hainleri’ Sözü İfade Özgürlüğü, Ama ‘Suça Ortak Olmayacağız’ Bildirisi Suç!”, 13 Aralık 2016… http://t24.com.tr/haber/avukatina-gore-erdoganin-alcak-vatan-hainleri-sozu-ifade-ozgurlugu-ama-suca-ortak-olmayacagiz-bildirisi-suc,376611

18-) “Akademisyen Prof. Dr. Neşe Özgen, akademisyenlere yönelik sözleri nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan tazminat talebinde bulunarak şikâyetçi oldu. ‘Bu Suça Ortak Olmayacağız’ başlıklı bildiriyi imzalayan 1128 akademisyen hakkında Erdoğan’ın ‘cahil’, ‘karanlık’, ‘alçak’ gibi ifadeler kullandığını hatırlatan Özgen, Erdoğan’ın sözlerinin gazetelerde tekrar tekrar verilerek akademisyenler hakkında birçok hakaret yayınlandığını kaydetti.
Bu yüzden akademisyenlerin insan haklarının açıkça zedelendiğini, düşünce, ifade ve yaşama haklarının tehdit altına girdiğini kaydeden Özgen, “Dahası bazı suç odakları ve çıkar çevrelerinde de akademisyenlerin akademik ve insan onuruna, niteliklerine ve mesleklerine hakaret etmede serbest oldukları, hatta Cumhurbaşkanlığı makamı tarafından korundukları izlenimi uyanmıştır” dedi.
Özgen’in verdiği dava dilekçesinde şu ifadelere yer verildi: “… ‘Alçak’, ‘zalim’, ‘kapkaranlık’, ‘cahil’, ‘tiksinti verici’, ‘vatan haini’, ‘lümpen’, ‘terör örgütünün maşası’, ‘ahlâksız’, ‘mandacı artığı’, ‘ruhu kirlenmiş’ gibi kişilik haklarımı ihlâl eden, akademik kimliğimi aşağılayan bu ibareleri, ifadeleri; Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanlığı görevini benim adıma yürütmekte olan bir Cumhurbaşkanı’nın ağzından duymayı da kabullenmeyeceğim.” (“Akademisyen Özgen, Erdoğan’dan Şikâyetçi Oldu: Bu İfadeleri Kabul Etmeyeceğim”, 22 Nisan 2016… http://www.diken.com.tr/akademisyen-ozgen-erdogandan-sikayetci-oldu-bu-ifadeleri-kabul-etmeyecegim/).

19-) “Baskın Oran’ın Cumhurbaşkanı Hakkında Açtığı Dava Reddedildi”, Cumhuriyet, 14 Aralık 2016, s. 6.

20-) Mesut Hasan Benli, “Savcıdan Hakaret İddiasına ‘Atatürk’ü Sevenleri İncitti’ Yanıtı”, Hürriyet, 17 Şubat 2016… http://www.hurriyet.com.tr/savcidan-hakaret-iddiasina-ataturku-sevenleri-incitti-yaniti-40056111

21-) Canan Coşkun, “Ölüm Tehdidinde Maddi Zarar Aradı”, Cumhuriyet, 4 Şubat 2017, s. 10.

22-) “Agos Gazetesine ‘Bir Gece Ansızın Gelebiliriz’ Tehdidinde ‘Suç Unsuru’ Bulunmadı”, Cumhuriyet, 19 Kasım 2016, s. 6.

23-) “Selahattin Demirtaş’a Beş Ay Hapsin Gerekçesi: Suça Eğilimli Kişiliği Var”, Cumhuriyet, 14 Mart 2017, s. 5.

24-) AİHS 10. maddesi ifade özgürlüğüne ilişkin. Herkesin görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahip olduğunu düzenliyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, kuruluş yılı olan 1959’la 2015 arasında toplam 619 defa 10. maddenin ihlâl edildiğine karar vermiş. Bu kararların 258’i Türkiye hakkında. Bu da yaklaşık olarak tüm ihlâllerin yüzde 42’sine karşılık geliyor.
Bu veriler, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks’in geçtiğimiz günlerde açıklanan Türkiye raporunda yer alıyor… Muiznieks, ifade özgürlüğü konusundaki koşulların içinde bulunduğumuz dönemde 2011 raporunda belirtilenden daha olumsuz bir hâl aldığını değerlendiriyor. Resmi görevlilere ve onların politikalarına yönelen meşru eleştirilere karşı hâlihazırda var olan yüksek seviyeli hoşgörüsüzlüğün daha da artmış olduğuna dikkat çekmiş. Bu bağlamda OHAL sürecinin bu kötüye gidişi şiddetlendirdiğini vurgularken, alınan tedbirleri ise hukukun sadece ihlâli değil, inkârı olarak da nitelendiriyor.
Raporun 62- 64. paragrafları “… yetkililerin sertleşen tutumları neticesinde ifade özgürlüğünün hızla gerilediği bir alan” olarak tanımlıyor (Nilgün Tunçcan Ongan, “İfade Özgürlüğü”, Evrensel, 20 Şubat 2017, s. 6).

25-) “Deniz Naki’nin Beraat Gerekçesi Açıklandı”, Cumhuriyet, 4 Şubat 2017, s. 10.

26-) Attila Aşut, “Hukukun Bittiği Yerdeyiz!”, Birgün, 5 Eylül 2016, s. 13.

27-) Şenal Sarıhan, “Adalet Kafdağı’nın Ardında…”, Birgün, 28 Haziran 2016, s. 9.

28-) Aydın Engin, “Dersimiz Hukuk, Sonra Guguk…”, Cumhuriyet, 30 Mart 2016, s. 10.

29-) Hüsnü Öndül, “Komiserin İfade Özgürlüğü Memorandumu”, Evrensel, 23 Şubat 2017, s. 7.

30-) Mustafa Karadağ, “OHAL Yargılamaları”, Birgün, 24 Ocak 2017, s. 6.

31-) Oral Çalışlar, “Komik Bir Yargılanma Öyküsü”, Posta, 3 Mayıs 2016… http://www.posta.com.tr/turkiye/YazarHaberDetay/Komik-bir-yargilanma-oykusu.htm?ArticleID=340725