Covid-19 salgını “Sürü”ye saydılar bizi!

Covid-19 salgınının, neden ve nasıl başladığı, bu salgınla nasıl başa çıkılacağı öyle anlaşılıyor ki, TC yönetenleri için, Türkiye egemenleri için pek derin konular gibidir. “Derinlikleri” daha çok alavere-dalavere konusundadır.

Bu nedenle, işin bu yönünü şimdilik bir kenara bırakalım ve TC devletinin, Saray Rejimi’nin gerçekte ne yapmaya çalıştığını izleyelim.

1-

G20 ülkeleri içinde, 2018 rakamlarına göre 20. sırada yer alan (belki 2019 rakamlarında bu basamağın altına düşmüşlerdir), büyük “ülke”, “Dünya Lideri” Erdoğan tarafından yönetilen bir ülke, Erdoğan’ın “ustalık döneminde” başarı destanları yazan bir ülke, acaba neden 16 Mart’ta 3 hafta tam koruma ilan edip, en sıkı önlemleri almamıştır?

Acaba, Erdoğan’ın aklına mı gelmemiştir? Diyelim ki, onda olmayan akıl, acaba danışmanlarında da mı yoktur?

Hemen cevap vermeyin lütfen.

16 Mart’ta okulları tatil eden bir iktidar, nasıl olur da, sıkı önlemleri almaz ve 3 hafta herkesi eve kapatma yollarını ortaya koymaz?

Çin örneği ortada iken, acaba Saray Rejimi, derini ve derin olmayanı ile TC devleti, neden bu konuda açık, net ve kararlı bir yol izlemez?

Diyelim ki, eğer üç hafta tam karantina uygulansa idi, işçilerin tümünün maaşını, 3 haftalık verse idi, yaklaşık 30 milyon işçiye 3 hafta üzerinden asgarî ücret ödese idi, bu herhâlde 65-70 milyar TL ederdi. Peki ama, bugün Saray Rejimi, zaten 65 milyar TL para basmıştır ve Merkez Bankası’nın bilançosuna bakan herkes bunu anlayabilecek durumdadır. Ve dahası, maliyeti daha da yüksektir. Ekonominin ikinci üç aylık dilimde, yani Nisan-Haziran döneminde %35 küçüleceği söylenmektedir.

Diyelim ki, insan hayatını bozuk para gibi harcamaya alışık bir Saray Rejimi, insan hayatını düşünmesin, ölü sayısını 10 binleri aşmışken 3 bin göstersin, tamam ama, neden ekonomik kaybı dikkate almadılar?

Dikkatle üzerinde düşünülmesi gereken bir sorudur bu.

Yanıtı şudur: Çünkü ekonomik olarak tükenmiş durumdadırlar. Her şeyi soyup soğana çevirmişlerdir, her şeyi yağmalamışlardır. Bu nedenle kendini tilki sanan ekonomi yönetimi, en başta da “ekonomi yüzde 5 büyüyecek” diye boyun kıvıran Damat, Covid-19’u allahın lütfu sanan Saray’ın başına göre ayarlama yapıp, bu fırsattan istifade, hem daha fazla yağmalayalım, hem de hiç harcama yapmadan, diğer ülkeler küçülürken biz büyüyelim hesapları yapmışlardır.

Bunu normal bir iktisatçı anlamakta zorluk çeker. Doğrudur. Ama durum tam da budur. Başkaları küçülürken biz büyürüz ve Türkiye ekonomisi 19. sıraya çıkabilir. Al sana destan. Padişah varsa, mutlaka destan yazmalı, halife varsa mucizeler yaratmalıdır. Değil mi?

Saray tüm kaynakları tüketmiştir. Ustalık dönemi denildi mi, yemede, soymada, götürmede, rüşvette, hilede, hokkabazlıkta, rantiyelikte, ihaleye fesat karıştırmada ustalık demektir. İşte bunu göstermek için, Covid-19 salgını, tam da bir fırsattır. Öyle yaptılar.

2-

Mayıs’ın başında, hep beraber öğreniyoruz ki, Türkiye, son derece başarılı olmuştur ve bunu da Erdoğan yapmıştır. Hükmünden şüphe edilmeyen allahın yeryüzündeki en sevgili kulu Erdoğan, allah tarafından bir yeni zaferle taçlandırılmıştır.

Nasıl bir zafer?

Ölü sayısını gizleyen bir zafer. Ölü sayısı, sadece İstanbul’da 9.000 kişiyi geçmiş iken, rakamlarla, 3500’e daha varmadık gösterisi yapmanın zaferi.

Ne zafer! Neredeyse tüm sağlık çalışanları, ölüme gönderilir gibi, koruyucu önlemler olmaksızın çalışmak zorunda bırakılmışlardır.

Ne zafer!

Erdoğan, TV kanallarına çıkıp, işçiye hiçbir şey, emekliye kolonya ve abdest, bir de maske müjdelemiştir. Aradan 6 hafta geçti, ne kolonya var, ne maske?

Maske maskaralığı mıdır bu?

Maskelerin satışı yasak, siz PTT’ye girin oradan maske talep edin. Emir büyük yerden, maske ihtiyaç, insanlar başvurdu. PTT sitesi çöktü. Maske ne olacak?

Üç gün sonra, devletin en tepesi, SMS ile maske gelecek diye duyurdu. SMS’le maske nasıl gelecek? Aradan birkaç gün daha geçti, SMS’le gelen kodu alıp, eczanelerden maske alacaksınız, dendi. Eczacılar Odası’na sorsalardı, gayet düzgün bir yol bulabilirlerdi. Eczacılar Odası, bu dağıtım sistemi ile hastahanelerden sonra eczaneler de salgın üssü hâline geldi, diye açıklama yapmak zorunda kaldı.

Yine maske yok.

Belediyeler dağıtamaz, yasaktır, paralel devlet uygulaması demektir.

İşte zafer böyle kazanılıyor.

Ve en sonunda, maskeler için, yeni bir yol daha bulundu, devlet memurları bilmem nereden, işçiler ise patronlarından alacak. Diğerleri? Onu da düşüneceğiz, acele ne?

İşte size maske komedisi.

Bunun üzerinden ancak ve ancak, Saray erkanı, Saray basınına zafer manşetleri attırabilir.

Peki, bir maske işini nasıl beceremediler?

Yanıt ilgi çekici: Çünkü, üretilen tüm maskeler, sağlık bakanlığına satılan tüm malzemeler, Menzil tarikatı tarafından satılmak zorundadır. Bunun dışındaki her satış, bunun dışındaki her uygulama, “paralel” devlet uygulamasıdır.

İşte zaferin sırrı buradadır.

Muktedirdir ve “ustalık dönemini” ilan etmiştir.

3-

“İtibardan tasarruf yapılmaz” diye buyurmuştu. Hadi diyelim kabul, ama itibar nerede?

Bir ilk sokağa çıkma yasağı deneyimi var; evlere şenlik. Hani 12 Eylül yaşamış ordunun deneyimi, hani işçileri kuşatan, üniversiteleri ablukaya alan polisin birikimi? Saat 22’de sokağa çıkma yasağını ilan edenler, önceden fırınlara, marketlere haber vermişler, demek artık, 1 saat bile sır tutamaz hâldedirler ve yasak duyurulur duyurulmaz, marketlerin önünde “uzun eşek” oynar gibi manzaralar ortaya çıkmaya başladı.

Soylu, istifa şovu yaptı.

Ve kazandı gibi.

Erdoğan, “istifa edilemez” dedi.

Ve şimdi, ramazan bayramı sonrasında, zaferlerini taçlandırmak için, “haydi sarılalım” kampanyası yapmaya hazırlanıyorlar.

Madem bu kadar önemsiz bir salgın idi, bunların tümünü niye yaptınız?

Ama haklarını yememek lazım, Bilim Kurulu’nun korkutulması işini, hakkı ile yerine getirdiler. Öyle ya, Bilim Kurulu, Erdoğan’dan iyi mi bilecek?

Saray, şimdi, Bilim Kurulu’na iyi para verecektir, öyle ya “itibardan tasarruf edilmez.”

4-

İşin özeti şudur: Halkı sürüye saydılar.

Hepimizi sürüye saydılar.

Sürü bağışıklığı uygulamasını devreye soktular.

Alman Robert Koch Enstitüsü (RKI), açıkça deklare etmiştir: “Bizim için kontrollü sürü bağışıklığı uygulamasına geçmek düşünülemez.”

Bunu kime söylüyorlar?

Demek ki, dünyada böyle bir eğilim vardır. ABD, İngiltere, Bill Gates ve diğer aktörler, “kontrollü sürü bağışıklığı” uygulaması başlatmışlardır. Bu ülkelerin tümünde, buna karşı devletin içinden ve bilim adamlarından bir karşı koyuş vardır. Öyle anlaşılıyor ki, Saray Rejimi, bu güçler için, ülkemizi “deney alanı” hâline getirme kararı vermiştir.

Ölü sayısı gizleniyor.

Hasta sayısı gizleniyor.

Testler yapılmıyor.

İyi kalite test kitleri ABD’ye satılıyor.

Sağlık çalışanları, ölümle yüz yüze bırakılıyor.

Damat Bey, AVM’leri açmak için bastırıyor.

Valiler, akıl almaz açıklama ve kararlar alıyorlar: İş bırakmayı yasaklıyor, sağlık çalışanlarını suçlu ilan ediyor, virüs görünen işyerlerinde üretimi durdurmama kararı alıyor, belediyelerin faaliyetlerini engelliyor. Maske dağıtılmıyor. Göstermelik önlemler alınıyor. Trump, Dünya Sağlık Örgütü’ne savaş açıyor, Saray Rejimi, Dünya Sağlık Örgütü’nün kriterlerini uygulamıyor.

Trump, açıkça, hastalara, dezenfektan enjekte edilmesini öneriyor.

İşçiler, emekçiler, halklar “sürü” olarak sayılıyor.

Türkiye, uluslararası ilaç tekellerinin deney sahasını hâline getirilmek isteniyor.

Saray Rejimi de, muhtemelen bu kapalı sistem ihale için para pazarlığı yapıyor olmalıdır. Muhtemeldir Erdoğan, “parayı elden alalım”, faturasız işlem yapalım diyordur.

Kendini “çoban” ilan eden Erdoğan, fırsat bu fırsat, halkı da “sürü” yerine koyduğunu göstermek istiyor. Halk sürü oldukça, o da çoban olduğunu kanıtlamış olacak.

İşte zafer gösterilerinin ardında bunlar saklıdır.

Saray Rejimi, çoktan virüs ve salgın işini çözmüştür. Erdoğan bir kükremiş, virüs tutuklanmaktan korktuğu için, ülkemizi terk etmiştir.

Bu bahsi çoktan kapatan Saray Rejimi, ataklara başlamıştır bile. Diyanet İşleri Başkanı, LGBTİ+ hakkında nutuklar atmaktadır. Eşcinsellik üzerine nutuk atanlar, Ensar Vakfı’nda çocukların ırzına geçilmesine dair “bir kereden bir şey olmaz” diyenlerdir. Dinî eğitim adı altında her türlü sapıklığı helâl sayanlar, utanmadan, insanların yaşam tarzına, kişiliklerine, kimliklerine saldırıyorlar. Covid-19 için hutbe ve dua okutmak dururken, onlar, işi çoktan bitirmişler ve saldırıya geçiyorlar.

Ve bu saldırıya, Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu da destek veriyor. Suriye sınırında boy gösterirken, Kürtlere karşı savaş naraları atarken poz veren Feyzioğlu, bununla kurtulmamış olacak ki, şimdi, Ankara Barosu’nu, “gündem değiştirmek”le suçluyor.

İşte Saray Rejimi’nin zaferi böyle bir zaferdir.

Saray’ın bir zafere ihtiyacı var.

Bu ihtiyaç ile, Covid-19 salgınından zafer çıkarmaya çalışıyorlar.

Maske maskaralığı, ilaç maskaralığı, aşı maskaralığı, umre maskaralığı, karantina maskaralıkları, sokağa çıkma yasağı maskaralığı, para basma maskaralığı, ölü sayılarını gizleme maskaralığı, %5 büyüyeceğiz maskaralığı, ekonomik soygunlar maskaralığı, Salda Gölü-Kazdağları ve ihale maskaralıkları ile örülmüş bir zafer!

Bu zafere ihtiyaçları var.

Zafer imal ediyorlar.

Çünkü tükenmiştirler, çünkü çürümüş ve kokuşmuşturlar.