“Bu anayasa, Aleviler için 1000 küsur yıllık bir inkârcılığın ve intikamın tekrar güncellenmesidir”

Adına son olarak, “partili cumhurbaşkanlığı sistemi” denen yönetim şekliyle hedeflenen nedir?
Partili cumhurbaşkanlığı sistemi ile amaçlanan, tamamen ‘tekçi’ anlayışa sahip, geçmişte yaptıkları yolsuzlukları, haksızlıkları, katliamları yok saymak ve kendi bekalarını korumaktır. Halk için bir anayasa değil, tamamen kendi çıkarları adına, kaos için hedeflenmektedir.
Bu anayasa, Aleviler için 1000 küsur yıllık bir inkârcılığın ve intikamın tekrar güncellenmesidir. Biz Aleviler, bu anayasayı asla kabul etmiyoruz ve hayır diyoruz. Bu değişiklik bize eşitlik ve özgürlük getirmeyecektir. Yeni tehdit ve baskılarla bin küsur yıllık inkâr ve asimilasyonu devam ettirecektir. Bu anayasa, sadece biz Aleviler için değil, tüm ezilmiş toplumlar için ateşten bir gömlektir. Dolayısıyla toplumun düşüncelerine, duygularına ve yaşamsal alanlarına pranga vurulması demektir.
Aleviler olarak geçmişte de biz bu acıları yaşadık. Onun içindir ki, ne zaman toplumda bir zalimlik yapılsa, biz her zaman Aleviler olarak mazlumun yanında yer aldık. Onun içindir ki, biz aleviler diyoruz ki; dilimiz barıştır. Yanımız mazlumdur. Karşıtımız zalimdir. Kabemiz insanlıktır, kardeşliktir. Dolayısıyla bizler, barışın savaşçısı olmaya devam edeceğiz.
Dün bunların bedellerini Kerbela’da ödedik. Bunu niçin söylüyorum; Hz. Hüseyin Küfe’ye gideceğinde Yezid’in kendisini engelleyeceğini biliyordu. Ancak Küfe halkının da kendisinin yanında yer alacağına inanmıştı. Küfe halkı, Emevi saltanatından korkup Hz. Hüseyin ve yarenlerine sahip çıkmadılar. Hz. Hüseyin ve yarenleri Yezid tarafından katledildi, ama bunun vebalini Küfe halkı boynunda taşıdı.
Eğer bizler, toplumun ezilmiş halkları birlikteliği, bütünlüğü sağlayamazsak dün bu katliamları yapan Emevi zihniyetinin varislerine ve fikirdaşlarına, yani bugün bu ülkeyi, devleti yönetenlere izin vermiş olacağız. Onun için dünü örnek almalıyız. Almazsak bu yapılan katliamlar günümüzde de devam edecektir.
Toplumsal mücadele güçlerinin bu sürece dair tutumu ne olmalıdır. Ortak mücadele hattı nasıl örülür?
Geçmişte askeri vesayet adı altında yapılan anayasal sözleşmeler, toplumda var olan kimlikleri yok saydılar. Oysa, kadimden bugüne kadar, gelenekleri ve ritüelleri olan, sosyal alanda, yaşamsal alanda mücadele veren kimlikler toplumsal, anayasal sözleşmelerde tanınmalı ve yer almalıdır. Yeni anasaya ile Alevilik (meşru kimlik) yok sayılmaktadır. Sarayın ‘tekçi’ anlayışı, kendi başına bir başkanlık edasıyla uygulamaya çalıştığı anayasa çalışmaları 82 Anayasasını aratır durumdadır. Anayasada Aleviliğin ‘A’sı yok, Aleviliği kesin bir şekilde yok sayıyor.
Geçmişte bu egemen güçler, bizlerin arasına kin, nefret tohumları ekerek, timsah gözyaşları ile bugüne geldiler. Bu tekçi anlayışa karşı Alevilerin bir araya gelmesi gerekiyor. Ya bir araya gelip bir bütünlüğü sağlayacağız ya da bizleri yok etmek isteyen zihniyet yok etme politikalarını daha da büyütecektir. Biz Alevilerin talepleri olan eşit yurttaşlık ve laiklik etrafında olan sivil toplum örgütleri ile fikirdaşlarla, sol, sosyalist güçler ve tüm halklarla bir çatı altında bir araya gelerek, âmâsız, fakatsız hayır demeliyiz ve bir mücadele hattı oluşturmalıyız.
Referandum çıkacak olası iki farklı sonuca göre, toplumsal mücadele güçleri ne yapmalı? Nasıl konum almalıdır?
Siyasi partiler özüne dönmelidir. Sen, ben dışına çıkılmalıdır. Kendi seçmeni dışına ulaşmak hedeflenmelidir. Bilinçlendirici bir çalışma yürütülmelidir. Referandumun her iki olası sonucuna karşı mücadele asla bırakılmamalıdır. Daha çok çalışmalı, yeni model ve argümanlar üretilmelidir.
Biz Aleviler, geleceğimiz ve özgürlüğümüz için bir ortaklık öneriyoruz. Ortaklığın ortak paydası; laik, demokratik türkiye ve eşit yurttaşlık olmalıdır.