Biz Gezi’ciyiz; Umut Bizde!

Hepimiz biliyoruz; bu ülkede yasalar yönetenlerin çıkarlarına göre yazılıyor, bozuluyor, yenisi yazılıyor.

YSK’nın 6 Mayıs’ta ilan ettiği kararı uzun uzadıya tartışmaya gerek yok. Milyonların gözü önünde, bütün halkı aptal yerine koyarak, inandırıcı bir kılıf uydurmanın dahi söz konusu olmadığı bir biçimde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini tekrarlama kararı aldılar. Halkın iradesini gasp ettiler.

Evet, halkın iradesini gasp ettiler. Peki, bu ilk kez mi oluyor? 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra topyekün saldırı dalgası başlattıklarında, Suruç’ta, Amed’de, Ankara garında bombalar patlattıklarında halkın iradesini gasp etmenin ötesinde yüzlerce insanın yaşamını çalmadılar mı? 1 Kasım seçimlerine böyle gitmediler mi?

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırarak milyonların oyuyla seçilmiş siyasetçileri hapsetmediler mi?

Devam eden süreçte yapılan her seçimde ve 16 Nisan referandumunda da milyonların gözü önünde hile yaparak, Anadolu Ajansı’na sonuçları önceden servis ederek halkın iradesini gasp etmediler mi?

Adalet yok. Bu bir gerçek. Ama sadece YSK’da mı yok? Hangi mahkemelerinden adalet çıkıyor? Yönetenlerin hangi kurumundan adalet çıkıyor? Soma’da 400’e yakın maden işçisi işçi cinayetinde katledildiğinde, yakınlarını tekmeleyen onlar değil miydi? Madenin sahibini geçtiğimiz haftalarda aklayıp serbest bırakan onların mahkemeleri değil mi?

İstismarcı Ensar gibi vakıfları “Bir kereden bir şey olmaz” diyerek destekleyen onların bakanları değil miydi? Binlercemizi işçi cinayetlerinde öldüren, binlercemizi kadın cinayetlerinde öldüren onların çürümüş sistemi değil mi? Failleri her seferinde aklayan onların yargısı değil mi?

Çocuğuna tecavüz eden şahıs serbest bırakılınca adliye kapısında “Ne yapayım ben şimdi, asayım mı kendimi” diye haykıran annenin feryadını duymadık mı?

Duyduk, çünkü o anne biziz. O çocuklar bizim çocuklarımız. O işçiler bizim kardeşlerimiz. Sömürdükleri, saldırdıkları, krize karşı sesimiz yükselince “çay içer simit yersiniz” diye akıl verdikleri biziz.

Sadece verdiğimiz oyları mı; bütün yaşamımızı ve geleceğimizi çalmanın hesabını yapıyorlar.

Bizi bir oy toplamı olarak gördüklerinde, işleri daha kolay. Çünkü hilenin sınırı yok. Bunun medyası var, YSK’sı var, kayyumu var… Ama sokaklara çıktık mı, işte o zaman korkuyorlar. Çünkü biz her bir araya geldiğimizde Gezi’yi hatırlıyorlar. Ya bu kalabalıklar birlikte hareket etmeye devam ederse, ya meclisler kurar, ortak karar alırlarsa, ya şalterleri indirirlerse, ya işçiler greve çıkarsa, ya kadınlar sokaklardan evlerine dönmezse diye korkuyla izliyorlar.

Haklılar: Biz bir oy toplamı değiliz. Etiyle, kemiğiyle milyonlarız. Emeğiyle tüm sektörlerde tüm yaşamı üreten, fikirleriyle yeniyi yaratacak olan, kendi kararlarını alabilecek iradeye sahip olan milyonlarız. İşçiler, emekçiler, halklar, kadınlar, gençleriz biz. Gezi’cileriz biz.

Tüm hesapları bizimle. Bu yüzden emeğimize, yaşamımıza, geleceğimize saldırmaya devam edecekler. Kendi gücümüzün farkına varalım. Direnişi örgütleyelim. Yılgın olanlara, gerçeklerin farkında olmayanlara anlatalım. Bizden olan herkesi; işçileri, emekçileri, kadınları, gençleri direnişi örmeye çağıralım. Bunun için bir araya gelelim, bunun için çalışalım.

İsimlere oy vermenin ötesine geçelim, taleplerimizi belirleyelim. Bize karşı yapılan tüm saldırıların, hak gasplarının, tüm bu adaletsizliğin karşısında bir arada ve diri duralım.

Sonunda her şey çok güzel olacak. Ama biz direnişi büyüttüğümüzde, biz kendi kararlarımızı verdiğimizde, biz örgütlü hareket ettiğimizde olacak. Çünkü bizim yaşamımıza, emeğimize, geleceğimize ancak biz sahip çıkabiliriz. Özgürlüğümüzü ancak biz, tırnaklarımızla sökerek kazanabiliriz. Gezi’de Taksim’de göz kırpan devrimi hatırlayarak… Omuz omuza yürüyerek…

Mücadeleyi büyütmenin, direnişi örmenin şimdi tam zamanı.

Kendi kararlarımızı vermenin şimdi tam zamanı.

KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA; YA HEP BERABER, YA HİÇBİRİMİZ!