Biz Gezici’yiz, siz gidici!

Tarih, yazılabilen bir şeydir. Tarih, yaşanılan bir şeydir. Geçmişte kalmaz, yitip gitmez; bugünü anlamamızı ve yarını kurmamızı sağlar. Yaşanılan zamanın içinde insanların yaptıklarının basit bir toplamı değil; değişip, değiştirdikleri bir süreçtir. Siz hiç tarih yazdınız mı? Siz hiç tarihi bir anın içinde olduğunuzu hissettiniz mi?

31 Mayıs 2013, Gezi Direnişi, bizim yazdığımız tarihlerden biridir. İşçilerin, işsizlerin, kadınların, gençlerin, halkların yazdığı tarihtir. Üreten, yaşayan, canlı bir tarihtir. Hiçbir şeyin değişmeyeceğini düşünenlerin her şeyin değişebileceğini gördüğü bir tarihtir. Başta kendisi olmak üzere her şeyi değiştirdiği bir tarihtir.

Tarihimizde, kurulan mutfaklar, barikatlar; savunulan ağaçlar, yaşam tarzları; üretilen sanat, mizah; paranın hükmünü yitirdiği komün, dayanışma ruhu var. Bir de yarına gidenler; Berkin, Ethem, Ahmet, Medeni, Abdullah, Hasan Ferit, Mehmet, Ali İsmail var. Biz, bir araya geldiğimizde nasıl yaşayabildiğimizi ve yaşatabildiğimizi öğrendik.

Bugün salgından söz ederek ‘artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ diyen egemenlere diyebiliriz ki biz bunu Gezi Direnişi’nin ilk günlerinde anlamıştık. Onların ‘yeni normal’ dediklerine biz diyoruz ki zaten asıl sorun bunca sömürünün, yağmanın, aşağılanmanın normal olmasıydı. Bu nedenle yenisiyle hiç ilgilenmiyoruz.

Bugün bir maske dağıtımını bile sağlayamayanların; bir yandan ‘evde kal’ çağrıları yapıp bir yandan milyonlarca üreteni çalışmak zorunda bırakanların; tacizcileri, tecavüzcüleri, uyuşturucu mafyalarını serbest bırakanların; halkın iradesiyle seçilen belediyelere kayyumlar atayanların; virüsü Allah’ın lütfu olarak görüp daha fazla rant elde etmeye çalışanların ‘artık hiç birşey eskisi gibi olmayacak’ demeleri de, ‘yeni normal’den bahsetmeleri de kendileri için sakıncalıdır.

Gelin, isterseniz biz çizelim yeni normali. Biz, milyonlar diyelim, ‘artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ diye. İçinde, yazdığımız tarihten parçalar olsun. Normalleşme mi dediniz, tamam sınıfları, sınırları kaldıralım. Normal budur. İnsanın sömürülmeden doğayla uyum içinde yaşayabilmesidir.

Biz, tarihimizden öğreniyoruz. Biz, biriktiriyoruz.

Gezi, bugün kurulan dayanışma ağlarındadır. Gezi’de maskelerimizi takıp devlet şiddetine karşı nasıl harekete geçebildiysek; bugün salgında yine bize reva görülen ölüme karşı maskelerimizi takıp dayanışma ağlarıyla yaşamı örmeye çalışıyoruz. Gezi’de kurduğumuz ortak mutfaklar bugün evlerde pişen yemeği komşumuzla paylaşmak, imkanı olan koysun ihtiyacı olan alsın dolapları oldu. Gezi barikatlarında hiç tanımadığımız insanlara talcid sıkarken şimdi siperlikler yapıyoruz. Gezi revirindeki sağlık emekçileri de, bugün ölümü göze alarak çalışanlar olarak hala aramızdalar. Gezi’de binlerle birlikte söylediğimiz şarkıları, marşları şimdi balkonlarda komuşumuza da moral olsun diye daha da yüksek sesle söylüyoruz.

Ama bizim bir kusurumuz var. Biz hep zorda kalınca yaşamak ve yaşatmak için yan yana geliyoruz. Her yan yana geldiğimizde bir adım daha ileride olduğumuz doğrudur. Halbuki onlar hep bir aradadırlar. Yargıları, yasaları, polisleri, medyaları, şirketleri hep bir aradadır. Kendilerinden bilirler bir arada olmanın, örgütlü olmanın nasıl büyük bir güç olduğunu ve o nedenledir bize katiyetle örgütlenmenin kötü olduğunu söylemeleri ve örgütlenmeyi yasaklamaları.

Ne Gezi bitti, ne ekonomik kriz; ne dayanışma bitti, ne savaş politikaları; ne omuz omuza mücadelenin onuru bitti, ne de onların yağmaları…

İleriye bir adım daha atalım.

Biz, yazdığımız tarihten öğreniyoruz. Evet, bir daha aynı şekilde Gezi olmayacak. Ama biz bir kere gördük aşılmaz gözükenin aşıldığını, yapılamaz denilenin yapıldığını. Şimdi sokak sokak, fabrika fabrika, üniversite üniversite, insan insan örgütlenmenin zamanı. Yazdığımız tarihe sahip çıkma, onu ileriye taşıma zamanıdır. Sınıfsız, sınırsız ve özgür bir dünya kurma zamanıdır.

Bazı sloganlarımızı kullanmaya cüret edenlere bir sloganımızı hatırlatmak isteriz;

Biz Gezici’yiz Siz Gidici.