Asimilasyondan katliama, katliamdan soykırıma Aleviler yol ayrımında

Tarihin bir anında yaşanmış büyük salgınlar, katliamlar, savaşlar, sürgünler vardır. Tarihin bir anında donup kalmış büyük acılar vardır. Fakat Aleviler için tarih böyle işlemez. O büyük acıların hikâyesinden çokça vardır bu halkın heybesinde. Tehcir duymak isterseniz Yemen’den Kilikya’ya, Dersim’den Anadolu’nun pek çok vilayetine nasıl göçtükleri hafızalarındadır. Tecavüzler unutulmamıştır, sağ kurtulan ailelerin dağıtılması unutulmamıştır, yağmalar unutulmamıştır ve unutulmamıştır daha pek çok kan tarihi…

Yüz yıl önce nasılsa -belki bin yıl önce nasılsa demek gerekir adına- bugün de öyle saldırılar devam ediyor Alevilere. Ortadoğu’da yayılan emperyalist savaşın ceremesini büyük ölçüde Aleviler çekiyor ve bu yangın yeri ne zaman sönecek, nasıl sonuçlanacak burada savaşan halkların mücadelesi, yakın zamanda kestirmek güç gibi görünüyor.

Kendi de, kütüphaneleri de, bahçeleri de yakılmış bir halkın bugünü dününü aratmıyor. Devletin Eti Türk’ü, Türkleştirilmesi gereken “Nusayrisi” bugün Sünnilerin olması gereken yeri kaplıyor yani katliam kapıda bekliyor. En azından yediden yetmişine bir halk bir gece ansızın IŞİD’i bekliyor.

Arapça konuşanın işkencelerle cezalandırıldığı, Kur’an satışının Alevi Araplara yasaklandığı, Türkmenlerle evlilik için çeyiz teşviki yapıldığı, ağaya, Fransa’ya, TC’ye direnenin zeytin ağaçlarında
asıldığı, köylerin yakıldığı yakın zaman tarihini geçelim.

Dersim’i, Çorum’u, Maraş’ı, Sivas’ı unutmayalım. Ellerinden gelse Alevileri bir kaşık suda boğmak isteyenleri, bir bardak suyu esirgeyen zihniyeti tanıyalım.

Ve en azından bir tartışmayı gönül bağından noktalamak adına belki de önce şöyle demek gerekir: “Onlar Alevi değil.” diyenlere ya da dostlara düşmanlara; bu halk, Anadolu Alevilerinin tüm acılarını acısı bilmiş sahiplenmiştir. Eylemlerde, sokaklarda, direnişlerde yan yana durmuştur. Kader birliği vardır. Ve bu kader birliği Çaldıran yolunda katledilenlerle Mercidabık’a giderken Halep’te katledilenlerin öyküsüdür…

Şimdi bu yüzden belki de Suriye savaşına aynı tepkiyi aynı tondan vermektedirler. Aynı hassasiyeti yaşamaktadırlar. Antakya için psikolojik olarak sınırlar kalkmıştır. Artık halkından ayıran burjuvanın sınırları yoktur ve kanlı bir sabah kadar birbirlerine yakındırlar.

Aklı sınırın ötesinde olan herkes Samandağ’dan, Lazkiye’den yükselen ağıtları zılgıtları her gün duyabilir. Her gün uğurlanan cenazelerin siren seslerini işitebilir.

Deneyimleri hanesine ölümlerle kazınmış bir halk için bu durumu bir tepe uzaklığı mesafeden yorumlamak başka. Hanesine atılan her bir çentik bir zulmü anlatıyorsa durum başka… Savaşmaktan başka çaresi olmayıp, savaştığı yerde sistematik olarak hedefte olan bir halk için durum başka. “Feda” ruhuyla savaşırken sınırın ötesi, berisinde izlemek başka. İnancından ötürü sistematik olarak katledilen fakat ulusu için savaşan bir halkın siyonizme, emperyalizme biat etmeyen iradesine tanıklık etmek başka.

Emperyalizme biat etmeyen, Amerikan tahakkümünü kabul etmeyen Suriye’de 2011’den bu yana çetelerin saldırısı sonucu onlarca Alevi katliamı gerçekleşti. Birçok kez Dersim katliamında, Ermeni soykırımında yaşanan zulme benzer hikâyeleri duyduk. Kurşun israf etmemek için kör bıçaklarla kafası kesilenler, parça parça edilenler, köpeklere yedirilen insanlar, taşla linç edilenler, fırınlara atılan çocuklar… Zulümler, zulümler, zulümler…

Başlangıçta dünya halklarının tepkisini çekmemek için katliamların pek çoğu sahiplenilmedi ve hatta katliamı ordu gerçekleştirdi denildi. Aralık 2011’de Hatay’daki çadır kentte kalan ÖSO komutanı Suriye savaşının ve katliamların sorumlusu olarak Alevileri işaret etti. “Sizi Suriyeden sileceğiz. Suriye’yi Alevilerin mezarı haline getireceğiz” dedi. Oysa ÖSO komutanı Alevilerin yüzyıllardır yaşadığı bir şehir olan Antakya’daydı. Ve anlaşılan Yavuz’un, Osmanlı paşalarının, Selçuklu’nun hatta “şarkın en sevgili sultanının” bile Alevileri bu topraklardan silmeye gücünün yetmediğini bilmiyordu ama deneyecekti kendinden öncekiler gibi…

Mayıs 2012’de Hula’da 49’u çocuk 34’ü kadın 108 sivil katledildi. Katliamın sorumlusunun Suriye ordusu olduğu iddia edildi. Ardından görgü tanıklarının anlatımı ve ÖSO’nun ölenlerin rejim yanlısı olduğu açıklamaları durumu netleştirdi.

Aralık 2012’de Hama’nın Akrab köyüne ikinci defa saldıran ÖSO üç yüz kişiyi katletti. Katledilenler toplu şekilde gömülürken, İngiliz Channel 4 TV 200-250 kişininse kaçırıldığını iddia etti.

4 Aralık 2013’te Muhacirin ve Ensar orduları adlı grupların Lazkiye kırsalında yaptığı köy baskınlarında yüzden fazla sivil hayatını kaybederken Alevi din adamı şeyh Bedr Ğazel işkence ile katledildi. Bu durum Antakya, Adana, Mersin’de halk arasında büyük etki yaratırken halkta Suriye hassasiyeti ve tarafgirlik artmaya başladı.

Lazkiye köy baskınlarında esir alınan kadın ve çocukların sayısı yine net olmamakla birlikte hâlâ durumları meçhuliyetini koruyor. Ahrar ur Şam Mart 2014’te 106 esir Alevi kadın ve çocuğun  videosunu yayınlayarak İslamî kurallara göre davranıldığını açıkladı. Türkçesi çetecilere cariye, pazarda köle ya da ihtiyaç sahibi bir muktedirin organ ihtiyacını karşılamak için kullanılacaklar.

Hums Mekser El Hasen’de 29 kişi kurşuna dizilerek katledildi. 7’si kadın 4’ü 65 yaş üstü, 4’ü on altı yaşından küçüktü. Nusra militanları haberi şöyle verdi öldürülenler: Esad milisleri kâfir Alevi
ve Dürzilerdir.

Aralık 2013’ün ortalarına doğru Adra artık güvenli bölge değildi. Sabaha karşı Adra halkına Nusra militanının yaptığı çağrı şuydu: “Allahu Ekber Allahu Ekber Aleviler teslim olun.” Şehirde sadece siviller kalmıştı. Hıristiyan, Durzi, Alevi, Sünni siviller. Yüzden fazla Alevi’nin katledildiği, çocukların fırınlarda yakıldığı Adra’da Alevilerin, Dürzi ve Hıristiyanların kafalarının kesilme işlemi iki gün sürüyor. Yazarken aklıma fırında yakılmış çocukların bedeni, Adra’da işlenen cinayetlerin azgınca propaganda edildiği videolar geliyor. Bıçağını bileyenleri tanıyor, tırlarla silâh gönderenleri
biliyoruz. Keleşe kimin şarjör olduğunu çok yakından tanıyoruz. O daha çocuk Allah rızası için onu öldürmeyin diye yalvaran bir ihtiyarın sesi tekrar tekrar doluyor kulaklarıma… Görüntüler görüntüler görüntüler…

Görüntüler bu kez Maan’dan Şubat 2014’te Cund el Aksa çoğu kadın ve çocuk olmak üzere altmış kişiyi katletti. Maan, Antakya sokaklarını ısındırırken Anadolu’nun pek çok şehrinde ve Avrupa şehirlerinde protesto edildi. Suriye haber ajansında çalışan genç gazeteci, haberi “Suriyelilere karşı girişilen sistematik saldırılar protesto edildi” şeklinde yapmakta ısrarcıydı. Gerekçesi ise Alevilere değil Suriyelilere sistematik bir saldırı vardı. Ki Suriye Arap Enstitüsü bu konuyu böyle yorumluyordu. Alevi oldukları için ölüyorlar, Suriye vatanı için savaşıyorlardı.

Nisan 2014’te Keseb saldırısı ile birlikte Ermeniler Keseb’i boşaltmaya zorlanırken Antakya’ya getirilen Ermeniler İHD raporuna göre Alevilerin doğrandığını, Alevi yerleşim alanı olan on köyün hedefte olduğunu belirtti.

1 Ekim 2014’te Hums İkram EL Makzumi ilkoulunda yaşanan bombalı saldırıda 41’i çocuk 48 kişi yaşamını yitirdi. Saldırıyı kimse üstlenmedi. Fakat İslami Cephe veya Nusra Hums’ta defalarca benzer saldırılar gerçekleştirmişti.

Bunlara benzer pek çok infaz, katliam, sürgün görüntüleri mevcut. Son olarak İştebrak’ta yaşanan katliam vadinin iki ucundan sivil halka ateş açılması saldırıların bitmek bilmeyen örneklerinden… Bugüne kadar katli vaciptir fetvaları Ortadoğu’da âlim olma rozeti gibi dolaştı. Katline fetva vermeyen selâmını almayın dedi, yemeğini yemeyin diyen de oldu, ciğerini yemek sevaptır deyip ciğerini kalbini söküp yiyen de… Beş yaşında çocuğun kafasına dört keleşi doğrultmak caiz midir diye sormaya gerek yok onların etini makinalardan geçireceğiz diyen de oldu köpeklere diri diri yedireceğiz deyip, yediren de… TC medyasında fikren karşılığını bulsa da pratikte karşılığını bulmadı henüz bu saldırılar fakat hücre hücre kuşatıldı Aleviler ve geri sayım başladı.

Ne zaman dahil olacağız bu savaşa soruları soruldu sıkça, dahil olduklarını bilmeden? Katliamlar, fetvalar Alevileri direniş eksenine daha fazla bağladı çünkü tarihleri ve yaşamları bunun üzerine şekillenmişti. Saldırılar Suriye’de Alevileri Hizbullah’a yakınlaştırdı. Halk savunma birlikleri kuruldu. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, ÖSO komutanının söylediği gibi bir Alevi mezarlığına dönecekse Suriye, elde silâhla düşecek Aleviler. Savaşmadan yenilmeyecekler.

Peki ya sınırın bu tarafındakiler?

Devran Le Zıhre