Amerika’nın yeniden keşfi ya da işyeri örgütlenmeleri

Konumuza dönersek… Kamu alanındaki sendikal mücadelede de “Amerika’nın yeniden keşfine gerek yok.” Gerek yok diyoruz çünkü görünen, böyle bir arayış var. Özellikle 2005’te açılan Eğitim-Sen’in kapatılma davası sürecinden beri ivme kaybeden sendikal hareket, bugün geldiği noktada kimseyi tatmin etmemektedir. Dolayısıyla farklı tartışmalar, yaklaşımlar, çözüm arayışları oluşuyor.

Hâlihazırda iki temel tartışma, yaklaşım ortada duruyor. Bir tarafı neredeyse tüm siyasal sorunların çözümünü KESK’ten bekler bir yerde duruyorken, bir tarafı KESK’in sadece siyasal gündemlerle ilgilendiğini, üyelerinin ekonomik ve sosyal hak mücadelesini geri plana ittiğini ifade ediyor.

KESK, sınıf sendikacılığı perspektifiyle kurulmuş, peşinden milyonları sürükleyebilmiş, bu toprakların dinamik ve değerli örgütlerinden biridir. Fakat zaman içerisinde, kendi içinde yaptığı ve aslında kitlesi ile de çok tartışmadan aldığı kararlar sonucu KESK hantallaşmış, kitlesi ile bağı kopma noktasına gelmiştir (Özellikle üyeleri ile demiyoruz, çünkü sadece üyeleriyle değil, tüm kamu çalışanları ile bağını kopma noktasına getirmiştir). Kitle sendikacılığı yapayım derken, daralmayı ifade eden kadro sendikacılığı noktasına gelmiştir.

KESK’in bu durumunu sadece yönetimlerin yeteneksizliği ile açıklamak eksiklik olur. Ortada bir yönetim sorunu olduğu açık fakat sürekli ideolojik bombardıman altında kalan KESK üyelerinin de bunda payı yok değil. Kaybetmekten korktukları şeylerin sayısını artırmak için kimi zaman şuursuzca bir çalışma temposuna girmeyi mecbur sayan ve bu duruma kendini ikna eden insanların oranının çokluğu, KESK’in şu anki durumunun analizi aynı zamanda…

Fazla mesaisiz ya da ek derssiz çalışmayı hayal dahi etmeyen, insanca yaşamanın kriterlerini ev ve arabadan ibaret sayan insanlarla, KESK’ten “devrim yapmasını bekleyen” insanların oluştuğu bir karmaşa içerisinde mücadele etmek gibi zor bir görevimiz var.

Güzel olanın zorda gizli olduğunu biliyoruz ve diyoruz ki “Amerika’nın yeniden keşfine gerek yok.” KESK’in ihtiyacı olan, tarihindeki ruhu tekrar yakalamaktır. 1989 bahar eylemliliklerindeki ruhu, 1991-95 arası yaptığı Ankara yürüyüşü ruhunu, 350 bin üye iken bir milyon kişilik iş bırakma ruhunu yakalamaktır ihtiyaç. İhtiyaç olan şey 1989’da yapılan toplu boşanma ve çocuklarını evlatlık verme eylemleri zekâsı ve cüretidir.

Reçete çok uzaklarda değil, tarihimizdedir. KESK’e bu eylemleri yaptıran güç işyeri örgütlenmesinden aldığı örgütlülük gücüdür. Yaratılan KESK’li olma kimliğinin gücüdür. Yönetimde olsun olmasın, yaşadığı hayattan bir beklentisi olan herkesin artık onu değiştirmek gibi bir sorumluluğu var. Bu sorumluluğun gereği tüm KESK üyelerinin işyerlerini örgütlemesi, bu örgütlülüklerden yönetimleri ve yönetimin kararlarını belirlemesidir.

Eğer sendikal mücadele aynı zamanda sisteme karşı bir savaş ise, bu savaşın en önemli mevziisi iş yerleridir. İş yerlerini kazanmadan biz bu savaşı kazanamayız. Hayallerimizin büyüklüğü gözümüzü korkutmasın. Büyük düşler küçük ve sürekli adımlar ile gerçekleşir…

LOKMAN YILDIZ