Akademisyenlerimizi sahipleniyoruz!

 

Son olarak Van’da bunun bir sonucunu yaşadık.12 Dem-Genç’li öğrenci sokak ortasında infaz edildi ve katliamı örtme amaçlı çatışma süsü verilmeye çalışıldı. Sultanahmet’te patlayan bomba da bu politikaların bir sonucudur. Boğazına kadar bu savaşa batmış olan TC’nin en büyük şehrinde de bomba patlaması şaşırılacak bir durum değildir. Bu patlayan bomba ne ilk olacaktır ne de son.

Bugün, iç savaş odaklı sürdürülen siyaset, üniversitelerde de topyekün olarak varlığını hissettirmektedir. Anadolu için oldukça önemli bir yeri olan ve bu yerini devrimin kadrolarını yetiştirmiş tarihiyle besleyen üniversiteler, mevcut sorunların tüm çıplaklığıyla kendini gösterdiği en önemli toplumsal yaşam alanlarından biridir.

Bu özelliği gereğidir ki Cumhurbaşkanı tarafından atanan rektörlerin ve yandaş dekanların işbirliğiyle girişlere x-ray cihazları konulmakta, polis- öğrenciler oluşturulmakta, her noktaya güvenlik kameraları yerleştirilmekte, özel güvenlik birimleri çevik kuvvet gibi giydirilmekte, öğrencilerin bir araya gelebileceği alanlar yok edilmekte, üniversitelere özel çevik kuvvet birimleri oluşturulmakta ve bunlar üniversiteleri mesken edinmektedir. Öğrenciler istikrarlı olarak darp edilerek gözaltına alınmakta, tutuklanmakta, haklarında açılan soruşturmalar neticesinde cezalandırılmaktadır.

Özel sürüm çete yapılanmaları aracılığıyla ODTÜ’de, İstanbul Üniversitesi’nde, Ankara Üniversitesi’nde, Kocaeli Üniversitesi’nde, (..) polis ve medyanın da başrolünde olduğu öğrencilere yönelik operasyonlar gerçekleştirilmektedir. Elbette ki tüm bunlar iktidarın coğrafyamızda yürüttüğü siyasetin bir devamıdır ve bu devamlılık, akademisyenlere yönelik soruşturmalarla sürdürülmekte ve hedef haline getirilmektedir. Amasya Üniversitesi’nde akademisyen Çise Atalay, bir öğrencisinin 155’i arayarak örgüt propagandası yaptığını iddia etmesi üzerine odasında gözaltına alınmıştır. Sakarya üniversitesinde bir öğrencinin barış talebini dile getiren akademisyeni rektore ifşa etmesi ve ‘’Gerekeni biz yapalım mı?’’ sorusunu sorması rektörle çetelerin daha genel kapsamda devlet-çete yapılanmasının bilime ve barışa karşı nasıl cephe aldıklarını bizlere göstermektedir. Son olarak iki gün önce Barış İçin Akademisyenler’in “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı metninde imzası bulunan akademisyenler hedef haline getirilmiş ve Bilgi Üniversitesi’nden bir akademisyenin işine son verilmiştir. Abdullah Gül Üniversitesi’nde ise bir akademisyenin istifası istenmiştir.

 

Devletin mafyası devreye girmiş ve Sedat Peker akademisyenler için yaptığı açıklamasında ‘’OLUK OLUK KANLARINIZI AKITACAĞIZ VE AKAN KANLARINIZLA DUŞ ALACAĞIZ’’ sözleriyle insanlıktan yoksun olduğunu beyan etmiştir. Muktedirlerin açıklamaları trajikomiktir. Sultanahmet’te patlayan bomba için 45 saniye konuşup, akademisyenlere 20 dakika boyunca tehditlerde bulunulmuştur. Çizilen çerçeve bellidir; akademisyeniyle, öğrencisiyle, personeliyle üniversiteler baştan aşağıya kontrol altına alınmaya ve yabancılaşma sürecinin önemli bir unsuru haline getirilmeye çalışılmaktadır. Devletin özgür ve bilimsel bir eğitimin öznesi olan hiçbir hareketliliğe tahammülü yoktur. Bizler, üniversitelerdeki devrimci öğrenciler olarak akademisyenlere ve personellere yönelik her türlü saldırıyı omuz omuza püskürteceğiz. Üniversitelere yönelik tüm bu saldırılar, çıkan her sesin

susturulması ve TC’nin savaşı yürütebilmesi için yapılmaktadır. Biz üniversitelerde bilimi, barışı ve özgürlüğü savunmaya devam edeceğiz. Barış İçin Akademisyenler’in mücadelesini sahipleniyoruz ve herkesi buraya yapılan kirli saldırılara karşı ses çıkarmaya çağırıyoruz.

 

ÖZGÜR ÜNİVERSİTE MÜCADELESİ, ÖZGÜR YAŞAM MÜCADELESİDİR!

BASKILAR BİZİ YILDIRAMAZ!

KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA, YA HEP BERABER YA HİÇ BİRİMİZ!

Kaldıraç Okurları